Hatalı Tedavi Nedeniyle Doktorun Sorumluluğu Davaları

Malpraktis Nedir?

Dünya Tabipleri Birliği’nin 1992 yılındaki Genel Kurulu’nda tıbbi uygulama hatalarını ‘’hekimin tedavi sırasında standart uygulamayı yapmaması, beceri eksikliği veya hastaya tedavi vermemesi ile oluşan zarar ‘’olarak tanımlamıştır. Türk Tabipleri Birliği Hekimlik Meslek Etiği Kuralları’nın 13. Maddesinde de buna paralel olarak Malpraktis tanımını ‘’bilgisizlik, deneyimsizlik ya da ilgisizlik nedeni ile bir hastanın zarar görmesi, hekimliğin kötü uygulanması’’ olarak düzenlemiştir.

Malpraktis kavramı, ilaç kullanımından hastane enfeksiyonlarına kadar tıbbi bakımın her aşamasında ortaya çıkabilecek bir süreci kapsasa da hastada meydana gelen her hata bu kapsamda değerlendirilemez. Genel olarak değerlendirme yapılacak olursa, her tıbbi müdahale hasta açısından belirli risk oluşturur. Hekimler kendilerinden beklenecek her türlü özen ve dikkati gösterse dahi bazı durumlarda hasta aleyhine sonuçlar ortaya çıkabilir. Komplikasyon yani katlanılabilir/olasılık dahilindeki risk olarak tanımlanan bu sonuçtan hekimlerin sorumlu tutulabilmesi hukuken mümkün değildir. Hekimin olasılık dahilindeki riskli duruma müdahalesinin yanlış olması durumunda hukuken sorumluluğu vardır.

Hekim, hastanın hukuken vekilidir!

Hekimle hasta arasındaki ilişkinin hukuki niteliği halen net olmamakla birlikte, Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 18.09.2009 tarihli kararı gereğince vekalet akdidir. Vekalet akdi olması sebebi ile hekim, vekalete konu görevini yerine getirirken gerçekleşmesi istenen sonucun elde edilememesinden sorumlu değildir. Bu sonuca ulaşmak için gerçekleştirdiği eylemlerde gerekli dikkat ve özeni göstermesi yeterlidir. Nitekim Yargıtay 13. Hukuk Dairesi de bu yönde birçok karara imza atmıştır.

Davadaki ileri sürülüşe ve kabule göre, dava temelini vekillik sözleşmesi oluşturmakta olup, özen borcuna aykırılığa dayandırılmıştır ( BK. m. 386-390 ). Vekil, vekalet görevine konu işi görürken yöneldiği sonucun elde edilmemesinden sorumlu değil ise de; bu sonuca ulaşmak için gösterdiği çabanın, yaptığı işlemlerin, eylemlerin ve davranışlarının özenli olmayışından doğan zararlardan sorumludur. Vekilin sorumluluğu genel olarak işçinin sorumluluğuna ilişkin kurallara bağlıdır ( BK. m. 390/2 ). Vekil, işçi gibi özenle davranmak zorunda olup, en hafif kusurundan dahi sorumludur ( BK. m. 321/1 ). O nedenle, vekil konumunda olan doktorun meslek alanı içinde olan bütün kusurları, hafif dahi olsa sorumluluğunun unsuru olarak kabul edilmelidir. Doktor, hastasının zarar görmemesi için mesleki tüm şartları yerine getirmek, hastanın durumunu, tıbbi açıdan zamanında gecikmeksizin saptayıp, somut durumun gerektirdiği önlemleri eksiksiz biçimde almak, uygun tedavi yöntemini de gecikmeden belirleyip uygulamak zorundadır. Asgari düzeyde dahi olsa, tereddüt doğuran durumlarda, bu tereddüdü ortadan kaldıracak araştırmalar yapmak ve bu arada da koruyucu tedbirleri almakla yükümlüdür. Çeşitli tedavi yöntemleri arasında bir tercih yaparken de hastasının ve hastalığının özelliklerini gözönünde tutmalı, onu risk altına sokacak tutum ve davranışlardan kaçınmalı, en emin yol seçilmelidir. Gerçekten de hasta, tedavisini üstlenen meslek mensubu doktorundan tedavisinin bütün aşamalarında mesleğin gerektirdiği titiz bir ihtimam ve dikkati göstermesini, beden ve ruh sağlığı ile ilgili tehlikelerden kendisini bilgilendirmesini güven içinde beklemek hakkına sahiptir. Gereken özeni göstermeyen vekil, BK.nun 394/1. maddesi hükmü uyarınca, vekaleti gereği gibi ifa etmemiş sayılmalıdır. Tıbbın gerek ve kurallarına uygun davranılmakla birlikte sonuç değişmemiş ise, doktor sorumlu tutulmamalıdır. YARGITAY 13. HUKUK DAİRESİ E. 2006/10068 K. 2006/13288 T. 10.10.2006

Tıbbi uygulama hataları nelerdir?

Tıbbi uygulama hataları ülkelerin gelişmişlik durumu ile ilgili ise de tıp alanında bilimsel olarak en ileri devletlerde dahi malpraktis davaları görülmektedir. Örneğin Amerikan Tıp Enstitüsünün raporuna göre A.B.D.’de her yıl 44.000 ile 98.000 arasında hastanın tıbbi uygulama hatalarına bağlı öldüğü bildirilmektedir. Yurtdışında tıbbi uygulama hatası iddialarının artmasının nedenleri arasında tıpta sürekli yeniliklerin görülmesi ve bunların bütün topluma hızla yayılması, toplumun bilinç ve eğitim düzeyinin artması, sigorta sisteminin gelişmesi, hak arama mücadelesi gibi çeşitli tıbbi, hukuki ve sosyal faktörler yer almaktadır.[1]

Tıbbi uygulama hataları; istenmeyen sonuç, izin verilen risk ve bakım standardı olmak üzere üç kalem altında toplanabilir. [2] İstenmeyen sonuç, komplikasyon sonucu gerçekleşebileceği gibi tıbbi uygulama hatası sonucu da görülebilir. Bu sonucun, olağan risk altında olup olmadığının tespiti tıbbi bilirkişilerce değerlendirilir. Hukuken izin verilen risk kavramı, hekimin hastasının yararını gözeterek gerçekleşmesine izin verdiği zarardır. Hekim, söz konusu bu riski alırken hastasını bilgilendirmiş ve rızasını almışsa bu takdirde hukuken sorumluluğu olmayacaktır. Bakım standardı ise hekimin ve hizmet verdiği kurumun özellikleri kapsamında hastanın zarar görmemesini kapsar.

Hekimin Tazminat Sorumluluğu

Vekil konumunda olan doktor, hafif dahi olsa, bütün kusurlarından sorumludur. Doktor, hastasının zarar görmemesi için mesleki tüm şartları yerine getirmek, hastanın durumunu tıbbi açıdan zamanında saptayıp, somut durumun gerektirdiği önlemleri eksiksiz biçimde almak ve uygun tedavi yöntemlerini uygulamak zorundadır. Hekimin buna aykırı davranışı malpraktis olarak değerlendirilir.

Halk arasında doktor hatası, hekim sorumluluğu olarak bilinen Malpraktis yani yanlış tedavi kavramı, belirli tıbbi hatalarda mağdurlara dava açma hakkı tanıyan sağlık hukukuna ait önemli bir kavramdır. Tıbbi Malpraktis, tazminat hukukunun bir parçasıdır ve tazminat hukukunun genel özellikleriyle uyumlu bazı ilkesel hedeflerin gerçekleşmesini amaçlar.

Hekimin Hatasından Devlet de Sorumludur!

Kamı hastanelerinde görev yapan hekimler gerek Devlet Memurları Kanunu gerek Yüksek Öğretim Kanunu, gerekse sair mevzuat hükümlerine göre kamu görevlisidir. Kamu görevlisi sıfatına haiz olması sebebiyle hekimin sorumluluğu nedeniyle görevli mercii tayin edilirken bir takım yasadan kaynaklanan farklılıklar bulunmaktadır.

Anayasa’nın 125. maddesi “İdarenin her türlü işlem ve eylemine karşı yargı yolu açıktır(…) İdare kendi eylem ve işlemlerinden kaynaklanan zararı ödemekle yükümlüdür.” hükmü ile idarenin sorumluluğunu, 129/5 maddesindeki “Memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat davaları, kendilerine rücu edilmek kaydıyla ve kanunun gösterdiği şekil ve şartlara uygun olarak, ancak idare aleyhine açılabilir.”ifadesiyle de husumetin yöneltileceği tarafı göstermiştir.  Aynı şekilde 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 13. maddesinde ifade edilen “Kişiler kamu hukukuna tabi görevlerle ilgili olarak uğradıkları zararlardan dolayı bu görevleri yerine getiren personel aleyhine değil, ilgili kurum aleyhine dava açarlar.” hükmüyle de Anayasa’nın ilgili hükmü pekiştirilmiştir. İş bu hükümler gereğince artık devlet hastanesinde çalışan hekime doğrudan dava açma dönemi kapanmış olmaktadır.

Her ne kadar ilgili anayasal maddelerde hekimin sorumluluğundan dolayı davayı idareye yöneltmek için hizmet kusuru-kişisel kusur ayrımı yapılıyor gibi gözükse de gerek öğreti gerekse yargı kararlarının katı tutumu sebebiyle hemen hemen her durum hizmet kusuru kavramının arasına dâhil edilmektedir.

Öyle ki Hukuk Genel Kurulu’na göre, kamu görevlisinin, hizmet içinde veya hizmetle ilgili olmak üzere tutum ve davranışının suç oluşturması ya da hizmeti yürütürken ağır kusur işlemesi veya düşmanlık, siyasal kin gibi kötü niyetle bir kişiye zarar vermesi halinde dahi bu durum, aynı zamanda yönetimin gözetim ve iyi eleman seçme yükümlülüğünü yerine getirmemesi nedeniyle hizmet kusuru da sayılmalı ve bu nedenle açılacak dava idareye yönetilmelidir.[3]

İdare hasım gösterilerek açılacak olan bu dava idare mahkemelerinde açılır ve tam yargı davasıdır.

Hekimin Ceza Sorumluluğu

Hekime açılacak olan tazminat davalarında söz konusu olduğu gibi cezai sorumlulukta da özel olarak çalışan hekimle, kamu personeli olan hekim arasında farklılık bulunmaktadır. Özel olarak görevini ifa ederken tıbbi uygulama hatası yapmış olan hekimin cezai sorumluluğu savcılığın bu durumdan şikayet, ihbar gibi haberdar olması ile başlarken, kamu personeli olan doktorun cezai sorumluluğunun başlaması için amirinin izni gerekmektedir.

Kamu sektöründe çalışan hekimler hakkında adli soruşturma başlatılabilmesi ise 4483 Sayılı yasa gereği mülki amirliklerce haklarında ‘’soruşturma izni’’ verilmesine bağlıdır. Kamuda çalışan hekimler için önce idari bir soruşturma yürütülmekte, bu soruşturma sonucunda mülki amirden ‘’soruşturma izni’’ alınmaktadır.

5237 sayılı Türk Ceza Kanununda tıbbi uygulama hatalarına ilişkin özel bir düzenleme bulunmamaktadır. Hekimler hakkında tıbbi uygulama hataları nedeniyle ceza yargılaması, ortaya çıkan sonucun ölüm/yaralama olmasına göre 5237 sayılı kanunun 85 ve 89.maddelerine göre yapılmaktadır. Anılan maddelerde taksirle yaralamaya ve ölüme sebebiyet verme filleri düzenlenmektedir. Her iki maddedeki ortak unsur suçun oluşması için taksirin varlığı ön şarttır.

Hekimlik uygulamalarında taksir, teşhiste yanılma/geç kalma biçiminde ortaya çıkabileceği gibi tıbbi bir müdahale sırasında ve sonrasında gerekli dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranılması nedeniyle de oluşabilmektedir. Yüksek Mahkemenin içtihatlarına göre taksirin varlığı araştırılırken kullanılacak ölçüt, müdahalede bulunan hekimin mesleki bilgisine sahip bir hekimin göstereceği dikkat ve özendir. Cumhuriyet Başsavcılıklarında yapılan inceleme sonucunda, suçun işlendiğini gösteren makul şüphenin oluşması halinde hekim hakkında kamu davası açılacaktır. [4]

Özetleyecek olursak; Her hata hekimin sorumluluğunu doğurmaz ancak her malpraktis tazmin ve cezai sorumluluğu beraberinde getirir.


[1]Pakiş I, Yaycı N, Karapirli M, Polat O. Ölümle sonuçlanan tıbbi uygulama hatalarına yaklaşımda adli otopsinin rolü. Türkiye Klinikleri J Med Sci 2008; 28:30-9.

[2] Tıbbi Uygulama Hatalarında Hekim Sorumluluğu,Oğuz Polat, Işıl Pakiş

[3] Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 2012/4-729 E,2013/163 K,30.01.2013 T.

[4] Av. Hayrettin Çil, TIBBİ UYGULAMA HATALARINDA HEKİMİN CEZAİ SORUMLULUĞU

Yorum bırakın

Ankara Danışma / Randevu : 0533 483 9313