İŞ KAZASI NEDENİYLE MADDİ VE MANEVİ TAZMİNAT

iş kazası, iş kazası sonucu ölüm, iş kazasıyla yaralanma, iş kazasında haklar, iş kazası maddi, manevi tazminat, iş kazası davası, iş kazası iş göremezlik maddi zarar, iş kazası emsal karar, iş kazası kusur, iş kazası yargıtay kararı

T.C. YARGITAY 21. HUKUK DAİRESİ

E. 2009/7635 K. 2009/13208 T. 20.10.2009

DAVA : Davacı, iş kazası sonucu maluliyetinden doğan maddi ve manevi tazminatın ödetilmesi davasının yapılan yargılaması sonunda, ilamda yazılı nedenlerle davanın reddine ilişkin hükmün temyizen incelenmesi davacı vekilince süresinde, davalılardan O. M. Denizcilik Ltd. Şti. vekilince de süresi dışında istenilmesi ve davacı vekilince de duruşma talep edilmesi üzerine, dosya incelenerek, işin duruşmaya tabi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 20.10.2009 Salı günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmiştir. Duruşma günü davacı vekili ile davalılardan İ. Denizcilik Tic. A.Ş. vekili, O. M. Denizcilik Ltd. Şti. vekili geldiler. Duruşmaya başlanarak hazır bulunan avukatların sözlü açıklamaları dinlendikten sonra duruşmaya son verilerek aynı gün Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği konuşulup düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi:

KARAR : 1-Davalı N. England P&I Assosiaion Ltd. Şti’ne izafeten O. M. Denizcilik Hizm. Müm. Müş. Lti. Şti. vekili, 24.04.2009 havale tarihli dilekçe ile temyiz isteminde bulunmuş ise de, temyiz dilekçesi 5521 Sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 8. maddesinde öngörülen 8 günlük temyiz süresi içinde temyiz defterine kaydedilmediği gibi, harcı da yatırılmamıştır. Öte yandan, İş Mahkemesince verilen kararların katılma yoluyla temyizine ilişkin yasada hüküm de bulunmamaktadır. Bu halde, HUMK’un 434/2. maddesine göre karar süresinde temyiz edilmemiş olduğundan, 01.06.1990 gün ve E: 1989/03. K: 1990/04 sayılı Yargıtay İçtihatı Birleştirme Kararı da göz önünde tutularak anılan davalının temyiz isteminin süre aşımı nedeniyle reddine,

2-Dosyadaki yazılara, toplanan delillere, hükmün dayandığı gerektirici nedenlere göre, davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışındaki diğer temyiz itirazlarının reddine,

3-Dava 29.03.2006 tarihinde meydana gelen iş kazası sonucu sürekli işgörememezlik nedeniyle maddi zararının giderilmesi istemine ilişkindir.

Mahkemece davacının İstanbul 6. İş Mahkemesi’nin 2006/703E sayılı dosyasında aynı olay nedeniyle açtığı maddi tazminat davasının feragat nedeniyle reddine dair verilen kararın temyiz edilmeksizin kesinleştiği, anılan kararın kesin hüküm oluşturduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Mahkemece varılan sonuç hatalı olmuştur. Gerçekten davacının İstanbul 6.İş Mahkemesinin 2006/703E sayılı dosyasında görülen davada 22.11.2006 tarihli dava dilekçesinde zararının 295.100.00 ABD doları olduğunu açıkladıktan sonra fazlaya ilişkin haklarını saklı tutmak suretiyle 1.000,00 TL talep etmiştir. Bu haliyle açılan davanın kısmı dava olduğu ortadadır. Öte yandan kısmı davadaki feragatin bu davada talep edilen miktarla sınırlı olduğu, fazlaya ilişkin haklardan da feragat edildiğinin açıkça belirtilmediği hallerde saklı tutulan alacak kesminden feragat edilmediğinin kabulünün gerekeceği, saklı tutulan alacak kesimi ile ilgili olarak her zaman dava açılmasının mümkün bulunduğu Dairemizin ve giderek Yargıtay’ın yerleşmiş uygulamalarındandır. Hal böyle olunca davacının kısmi davadaki feragatinin saklı tutulan alacak kesimini de kapsadığını, diğer bir deyişle feragat nedeniyle redde ilişkin kararın tüm alacak miktarı bakımından kesin hüküm oluşturduğunu kabul eden yerel mahkeme kararının hatalı olduğu ortadadır. Öte yandan İstanbul 6. İş Mahkemesi’nin 2006/703 F sayılı dosyasında davacı avukatının imzaladığı 06.12.2006 tarihli dilekçede aynı tarihli sulh ibra protokolüne gönderme yapılarak davadan feragat edildiği açıklanmaktadır. Diğer bir deyişle kayıtsız şartsız bir vazgeçme değil yapılan sulh anlaşmasının tasdikinin amaçladığı açıktır.

Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından karşılanmayan zararın ödetilmesine ilişkin davalarda ( tazminat davaları ) öncelikle haksız zenginleşmeyi ve mükerrer ödemeyi önlemek için Kurum tarafından sigortalıya bağlanan gelirin peşin sermaye değerinin tazminattan düşülmesi gerektiği Yargıtay’ın oturmuş ve yerleşmiş görüşlerindendir. Diğer yandan, sigortalıya bağlanacak gelir ve hükmedilecek tazminatın miktarını doğrudan etkilemesi nedeniyle, işçide oluşan meslekte güç kayıp oranının hiçbir kuşku ve duraksamaya yer vermeksizin kesin olarak saptanması gerekir.

5510 Sayılı Yasa’nın 13. maddesinde İş Kazasının 4. maddesinin birinci fıkrasının ( a ) bendi ile 5. madde kapsamında bulunan sigortalılar bakımından bunları çalıştıran işveren tarafından, o yer yetkili kolluk kuvvetlerine derhal ve Kuruma en geç kazadan sonraki üç iş günü içinde iş kazası ve meslek hastalığı bildirgesi ile doğrudan ya da taahhütlü posta ile bildirilmesinin zorunlu olduğu, iş kazasının işverenin kontrolü dışındaki yerlerde meydana gelmesi halinde iş kazasının öğrenildiği tarihten başlayacağı, Kuruma bildirilen olayın iş kazası sayılıp sayılmayacağı hakkında bir karara varılabilmesi için gerektiğinde, Kurumun denetim ve kontrol ile yetkilendirilen memurları tarafından veya Bakanlık İş Müfettişleri vasıtasıyla soruşturma yapılabileceği bildirilmiştir.

Öte yandan, 5510 Sayılı Yasa’nın 18. maddesinde Kurumca yetkilendirilen hekim veya sağlık kurullarından istirahat raporu alınmış olması şartıyla; iş kazası nedeniyle iş görmezliğe uğrayan sigortalıya her gün için geçici iş göremezlik ödeneği verileceği; 19. maddesinde iş kazası sonucu oluşan hastalık ve özürler nedeniyle Kurumca yetkilendirilen sağlık hizmeti sunucularının sağlık Kuralları tarafından verilen raporlara istinaden Kurum Sağlık Kurulunca meslekte kazanma gücü en az %10 oranında azalmış bulunduğu tespit edilen sigortalıya sürekli iş göremezlik geliri bağlanacağı bildirilmiştir.

Somut olayda iş kazası olduğu iddia olunan olayın Sosyal Güvenlik Kurumu’na bildirilmediği anlaşılmaktadır. Kurumca sigortalıya gelir bağlanabilmesi için öncelikle zararlandırıcı olayın iş kazası niteliğinde olup olmadığının tespiti ön sorundur. İş kazasının tespiti ile ilgili ihtilaf Sosyal Güvenlik Kurumu’nun hak alanının doğrudan ilgilendirmekte olup tazminat davasında kurum taraf değildir.

Yapılacak iş; öncelikle davacıya iş kazasını Sosyal Güvenlik Kurumu’na ihbarda bulunması, olayın kurumca iş kazası olarak kabul edilmemesi halinde Sosyal Güvenlik Kurumu’na ve hak alanını etkileyeceğinden iş veren aleyhine “İş Kazasının Tespiti” davası açması için önel vermek, tespit davasını bu dava için bekletici sorun yaparak çıkacak sonuca göre, olayın Kurumca iş kazası olduğunun kabul edilmesi halinde ise davacıya Kuruma müracaat ederek sürekli iş göremezlik oranının belirlenmesi giderek iş kazası sigorta kolundan sürekli iş görememezlik geliri bağlanması için önel vermektedir.

Dava konusu olayın iş kazası olduğunu ve davacının sürekli işgörememezlik oranının belirlenmesinden sonra ise geçerli bir ibranamenin bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir. Sulh ve ibra sözleşmesine gelince; Dava, iş kazası sonucu sürekli işgörememezlik nedeniyle sigortalının maddi tazminat istemine ilişkindir. Uyuşmazlık, sigortalı tarafından düzenlenen “ibranamenin” içeriği ve kapsamı yönünden davacıların tüm alacaklarını aldıkları ve bu suretle borçluyu borcundan kurtardıkları biçiminde değerlendirilip değerlendirilmeyeceği noktasında toplanmaktadır. Davacıya, oluşan zarar nedeni ile, maddi tazminatına karşılık toplam 60.000,00 ABD. Dolarının ödenmiş olduğu uyuşmazlık konusu değildir. Uyuşmazlık kazadan sonra yapılan ödemenin davada en son hesaplanan tazminattan hangi kıstaslar nazara alınarak indirileceği konusunda toplanmaktadır. Kural olarak işçiye yapılmış ödemenin bu miktarı ile sınırlı olmak üzere bağlayıcılığı asıldır. Gerçek anlamda ödemeden söz edebilmek için tazmin edilecek miktar ile buna karşılık alınan meblağ arasında açık oransızlığın bulunmaması koşuldur. Başka bir anlatımla, ödemenin yapıldığı tarihteki verilerle hesaplanan tazminat ile ödenen miktar arasında açık oransızlığın bulunduğu durumlarda yapılan ödeme makbuz niteliğinde kabul edilebilir. Bu durumun, ödemenin yapıldığı tarih göz önünde tutularak davacının gerçek zararının uzman bilirkişiler aracılığı ile saptanması suretiyle belirleneceği hukuksal gerçeği ortadadır. Oysa yukarıda açıklandığı biçimde inceleme ve araştırma yapılmadığı dosya içeriğinden anlaşılmaktadır.

Yapılacak iş; ödemenin yapıldığı tarihteki veriler esas alınarak gerçek zararı saptamak, böylece tazmin edilecek miktar ile buna karşılık alınan meblağ arasında açık oransızlığın bulunup bulunmadığını denetlemek, açık oransızlığın bulunması durumunda ödemeleri “kısmı ifayı içeren makbuz” niteliğinde kabul etmek ve yapılan ödemenin, ödeme tarihindeki, gerçek zararın hangi oranda karşıladığını saptamak, son verilere göre hesaplanan tazminat miktarından, yasal indirimler yapılmak suretiyle belirlenecek gerçek zarardan davalı tarafın; ödeme yapılan tarihe göre; zararın karşılandığı oranda indirim yapmak daha sonra kalan miktara hükmetmek, açık oransızlığın bulunmadığının tespiti halinde ise davacının maddi tazminat talebinin reddine karar vermekten ibarettir.

Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular göz önünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.

O halde, davacının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.

SONUÇ : Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde temyiz edenlere iadesine, davacı yararına taktir edilen 625,00 TL. duruşma avukatlık parasının karşı tarafa yükletilmesine, 20.10.2009 gününde oybirliğiyle karar verildi.

avukat, avukat ankara

Yorum bırakın