Kamulaştırmasız El Atma İle İlgili Son Durum

arsa670x300Kamulaştırmasız El Atma İle İlgili Son Durum

Ülkemizdeki her hangi bir kamu kuruluşun elindeki kamu yetkisini kullanarak bir taşınmazı kamulaştırması biz avukatların da karşılaştığı birçok sorunu beraberinde getirmektedir. Şöyle ki; idare imar planından sonra taşınmazı planına göre kamulaştırmayabilmekte veya takasa konu etmekte veya kamulaştırmasız olarak el atabilmekte veya başkaca sebeplerle mal sahiplerini işlem yapmadan uzun yıllar bekletmekte haliyle mal sahiplerinin ve hatta onların vekili olan avukatların dahi mağduriyetlerine sebep olmaktadır.

İdarenin kamulaştırma sırasında yarattığı hukuka aykırı bu uygulamalar evrensel hukuk kurallarına ( AİHS Ek Protokol NO 1) da açıkça aykırı olduğundan Yargıtay avukatların başvurularını da dikkate alarak somut durumun farkına varmış ve bu konudaki görüşünü değiştirmiş ve taşınmazsına kamulaştırmasız el atılan kimsenin ilgili kamu kurumu aleyhine “el atmanın önlenmesi davası” açabileceği gibi “tazminat verilmesi”ni de isteyebileceğini 16.5.1956 gün ve 1/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı ile sonuca bağlamıştır.

Bu karar durumu biraz düzeltse de bundan sonraki hukuka aykırılık 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 38. maddesinden kaynaklanmıştır, şöyle ki, bu maddede kamulaştırmasız el atma nedeni ile açılacak davalara süre yönünden bir kısıtlama getirilmiş iken Anayasa Mahkemesi 10.4.2003 günlü 2002/112 e., 2003/ 33 nolu kararı ile bu maddeyi iptal etmiş, böylelikle hak sahiplerinin 38. madde ile dava açma hakkını 20 yıl süre ile sınırlayan kanun maddesi hükümsüz kalmıştır.

Nihayetinde konu ile ilgili son olarak 30.6.2010 tarihinde Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 18.06.2010 gün ve 5999 sayılı “ Kamulaştırma Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”  yayımlanmış ve buna göre malikçe tazmin talebinde bulunulması halinde öncelikle uzlaşma yoluna gidilmesi uzlaşma temin edilemeyen hallerde ise dava yoluna gidilebileceği kanunla belirlenmiştir.

Bu yeni kanun düzenlemesi neler getirmiştir?

Bu kanunun öncelikli amacı, imar planından sonra yasal süreler içinde planı uygulamayan takas ve kamulaştırma yoluna gitmeyip de yıllarca eylemsiz kalarak taşınmaz sahibini mağdur eden idarenin taşınmaza müdahalesinin önlenmesidir. Bunun için taşınmazın maliki bu yerin bedelini tazmin talebinde bulunabilecektir. Taşınmaz malikinin tazmin talebi varsa önce uzlaşma yoluna gidilmesi teklif edilecek, uzlaşma kabul edilmezse taşınmaz maliki dava yoluna gidebilecektir.

Kamulaştırmasız el atmada işlemi yapan kamu kurumu, kamulaştırma kanununa uygun hareket etmeden kişinin malını elinden almış olması sebebi ile kanuna aykırı bir harekette bulunmuştur. Bu bakımdan bu kişinin açacağı dava, mülkiyete tecavüzün önlenmesi veya haksız fiil neticesinde meydana gelen zararın tazmini davasıdır.

Kanun değişikliğinden bu yana avukatlarca adliyelerde açılan bu çeşit davaların sayısında büyük bir artış olmuştur. Bize göre yapılan düzenlemeler son derece yerindedir ve artık süre sınırının da ortadan kalkması ile hak sahibi lehine bir durum doğmuştur. Böylelikle kişilerin Anayasa 35. madde ile korunmaya çalışılan “mülkiyet hakkı” daha da korunur hale gelmiştir.

Adli Yargı mı İdari Yargı mı ?

2014 yılı  Ocak ayına geldiğimiz bu günlerde dahi konuyla ilgili çözüm bekleyen son mesele kamulaştırmasız el atma eylemimin hukuki el atma mı yoksa fiili el atma mı olduğunun tespiti ile buna karşı açılacak tazminat davasının hangi yargı yolunda görüleceği meselesi olup ; uzun yıllardır “ADLİ YARGI” da görülen bu her iki türdeki tazminat davasından HUKUKİ EL ATMALARLA ilgili olanlar artık ( YARGITAY’ ın ilgili 5 Hukuk Dairesi’nin son kararlarına göre) İDARİ YARGI  , FİİLİ EL ATMALARDAN kaynaklananlar ise eskiden de olduğu gibi ADLİ YARGI görevlidir diye tespit edilerek sonuca varılmıştır.

Son kanuni düzenleme durumu bu kadar açık ortaya koymamışsa da Yargıtay bu konudaki tartışmalara son vermiş bu davalardan hangilerinin Adli hangilerinin İdari yargıda dava konusu edileceği de böylelikle kesinlik kazanmıştır.

Yorum bırakın