Avukat Yasin Girgin : “Türk Halkının Evliliğe Bakışı Değişti”

Boşanma Avukatı Yasin GirginTürk Toplumunu bir arada tutan en güçlü etmenin aile kurumu olduğunu söyleriz hep. Aile derken sadece ana baba ve çocuklardan oluşan çekirdek aile değil, ana ve babanın anne-babası, amcalar, dayılar, teyzeler, halalar, büyük ana-babaların hepsini birlikte değerlendiririz. Peki ama toplumumuza neler oluyor? Aile bağları zayıflıyor mu? Boşanmalar gerçekten artıyor mu? Bu konuyu, Ankaranın ünlü boşanma avukatlarından Yasin GİRGİN’ e sorduk:

S: Yasin Bey, gerçekten “boşanmalar” artıyor mu?

C: Öncelikle, çok doğru bir soruyla başladığınızı ifade etmeliyim. Ülkemizin nüfusu artmakta. Ancak istatistiklere baktığımızda evlilik oranlarında düşme olduğunu görüyoruz. 2007 yılında yüzde 9,09 olan evlenme hızı 2009 yılında 8,21’e düşmüş; 2010 yılında ise 7,98’e gerilemiş. Rakamlarla ifade edecek olursak, 2007 yılında 638 bin 311 olan evlenme sayısı 2009 yılında 591 bin 742’ye 2010 yılında 582 bin 715 olarak belirlenmiş. Bu rakamlar da pek açıklıkla evlenme sayısının azaldığını ortaya koyuyor.

Boşanmalarda ise incelemelerime göre oldukça ciddi bir artış görülüyor. 2001 yılında 91 bin 994 olan boşanma sayısı, 2007 yılında 94 bin 219’a 2010 yılında ise 118 bin 568’e yükselmiş. Bu rakamlara göre, boşanma hızı 2007 yılında 1,34 iken 2010 yılında 1,62 olarak hesaplanıyor.

Sizin sorunuza gelirsek: Bunun cevabı maalesef “kesinlikle evet”

S: Peki sizce “boşanma” artışının nedeni nedir?

C: Boşanmaların artışı olarak tek bir nedeni göstermek doğru olmaz. Boşanma hızının artması ve az önce belirttiğim gibi evlenme hızının düşmesinin birden fazla ve aynı anda etkin sebepleri var.

Bununla birlikte, istatistikleri ben son on yıl için inceledim. 2001 yılında 91994; 2002 yılında 95323; 2003 yılında 92637; 2004 yılında 91022; 2005 yılında 95985; 2006 yılında 93489; 2007 yılında 94219; 2008 yılında 99663; 2009 yılında 114162; 2010 yılında 118568 olarak tespit edilmiş. Yine 2011 yılı için gelen rakamlar, geçen seneye göre yüzde 2 civarında bir artışı gösteriyor.

Rakamlara bakarsak, bunun nüfusun artması ile bir orantısı olmadığını görüyoruz. Örneğin, 2002’ye göre 2003 ve 2004’te boşanma sayısı azalmış; yine 2005’e göre 2006 ve 2007 yılında azalmış. Ancak 2009 ve 2010 yıllarındaki artış çok aşırı miktarlarda  ve bu durumun mutlaka çok iyi incelenmesi ve vakit geçirilmeden tedbir alınması gerektiğini gösteriyor.

Boşanma artışının nedenlerine gelince.. Öncelikle belirtmeliyim ki, Türkiye İstatistik Kurumu’nun açılan boşanma davalarının nedenlerine yönelik yayınladığı istatistiklerde, boşanma nedenlerinin yaklaşık %95’ini halk arasında “şiddetli geçimsizlik” olarak adlandırılan “evlilik birliğinin temelinden sarsılması” oluşturuyor.  Dava açılırken, boşanma için bir neden belirtilmek zorunda. Anlaşmalı boşanmalarda, eşlerin birlikte başvurmaları halinde evlilik birliğinin temelinden sarsıldığı kabul ediliyor ve istatistiklere bu şekilde yansıyor. Kadının evlilik içinde gördüğü şiddet ülkemizde çok yaygın; yine sadakatsiz davranışlar, onur kırıcı muameleler nedeniyle açılan davalarda genel olarak temelden sarsılma maddesine göre boşanmaya karar veriliyor. Bu nedenlerle, istatistiklerin tam olarak gerçeği yansıtmadığını düşünüyorum. Eh, sağlıksız istatistiklerle de ancak yetersiz kanaate ulaşabiliyoruz.

S: Bunun çözümü var mı?

C: Bunun çözümü şu şekilde olabilir. Tarafların anlatımlarına göre, hakim, dosya ile ilgili bir anket formu doldurabilir. Bu anket formları adalet bakanlığı tarafından raporlanabilir. Ama bunun için, hâkimin 5 dakikasını ayırıp anlaşmalı boşanmalarda da tarafları dinlemesi gerekir.

S: Zina olayları artıyor mu?

C: İstatistiklere bakarsak, zina olayları yok denecek kadar az. Örneğin 2009 yılında 108 bin 560 boşanma kararından sadece 37 tanesi zina nedenine dayanarak verilmiş. Ancak bu, tarafların birbirini daha fazla yıpratmamak istemesi, zinanın kesin olarak ispatının zorluğu, zina hakkında kanaat varsa bunun da evlilik birliğinin temelinden sarsılması sebebi olarak kabul edilmesi nedeniyle böyle. Yoksa, istatistiklere yansıyan rakamın doğru olması mümkün değil.

S: Ailenin ekonomik durumu boşanma davalarına nasıl yansıyor?

C: Boşanmayı istemek konusunda, toplumunun ekonomik yönden her katmanının birbirine denk olduğunu düşünüyorum. Yani fakiri de zengini de boşanmayı düşünüyor. Ancak, özellikle kadın açısından boşanmak değil boşandıktan sonra karşılaşacağı güçlükler caydırıcı özellik taşıyor. Çalışmayan kadın, boşandıktan sonra, geçimini nasıl sürdüreceğini, nerede kalacağını düşünüyor. Şiddete, hakarete, sadakatsizliğe maruz kalsa dahi bunları ekonomik nedenlerle kabullenmek zorunda kalıyor. Çalışan kadın, bir nebze bu konuda daha güçlü hissediyor kendini. Ama boşanmak demek, gelirin yarıya inmesi masraflarınsa ikiye katlanması demek. Maaş bire iniyor, ayrı eve çıkarsa kira vb. giderlere tek başına katlanmak zorunda kalıyor.

S: Mahkemeler nafaka vermiyor mu?

C: Mahkemeler nafaka veriyor elbette. Ancak bu nafakaların verilişinde bir standart yok. Boşanma davasını açmakla, kadın ayrı evde yaşama hakkına sahip oluyor. Kadın eğer çalışmıyorsa, dava tarihinden itibaren kocasından nafaka almaya hak kazanıyor. Fakat bu nafakanın ne kadar olacağı ve kadının barınma, beslenme ve sair giderlerine yetecek miktarda olup olmayacağı belli değil.

S: Kanunlar mı değişmeli bu konuda?

C: Nafakanın miktarı konusunda kanunlarımız takdiri hâkimlere bırakmış. Hâkimler nafaka miktarını belirlerken tarafların sosyal statüsü, ekonomik durumları, zorunlu giderlerini göz önüne almak zorunda. Ancak, hâkimlerimiz kararlarını gerekçesiz yazdıkları için neyi neden takdir ettikleri anlaşılamıyor. Yani hâkim bir karar verirken onu enine boyuna anlatmalı ve taraflar hâkimin objektifliğine ikna olmalı. Bir nafaka takdir edilirken de hâkim öncelikle bu zorunlu unsurları belirlemeli, kadına ne kadar gerektiğini tespit etmeli ve bu tespitlerine göre verdiği kararı açıklamalı. Ama maalesef ülkemizde hukuk henüz o boyutta değil. Nafakanın tespitinde önemli bir noktada kayıtdışılık. Serbest meslek sahibi kocaya bakıyorsunuz, aylık kazancı vergi dairesinde bin lira gözüküyor, altında son model arabayla dolaşıyor, iki tane evi var. Nafakayı doğru belirlemek imkânsızlaşıyor tabi.

S: Boşanma hızının düşürülmesi için devlet ne yapmalı?

C: Boşanmaların yaklaşık yüzde kırkı, evliliğin ilk beş yılında gerçekleşiyor. Yani artık insanlar doğru olmadığını düşündükleri insanla bir ömür geçirmektense “dul” olmayı daha makul buluyorlar. Ancak burada dikkat edilmesi gereken istatistik başka: Boşanan çiftlerin yaklaşık dörtte biri onaltı yıldan daha fazla evli çiftler. Boşanan çiftlerin çocuk sahipliği ve dava tarihinde bu çocukların yaşı ile ilgili bir araştırmaya ulaşamadım ben. Ama mutlaka bu konuda da bir araştırma yapılmalı.

S: Evlenmenin ve boşanmanın zorlaştırılması çözüm olabilir mi?

C: Bu çağ “bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” çağı. İnsanlar bu çağda zorluklardan hoşlanmıyorlar. Zorluk çıkardığınızda hemen alternatif çözümlere yönelmeye başlıyorlar. Evlenmenin zorlaştırılması, imam nikâhlı birliktelikleri artırabilir. Bu ise kadının korunması yönünden elde etmeyi istediğiniz sonuçların aksi sonuç verir. Bazı bilim adamları, evliliklerin süreli olması fikrini öne sürüyorlar. Yani, diğer tüm akitler gibi, evlilik de örneğin beş yıllık olsun, beş yılın sonunda boşanma kararına gerek olmaksızın kendiliğinden sona ersin, insanlar evliliklerinden memnunlarsa karşılıklı anlaşarak yeniden uzatabilsin düşüncesindeler. Bu konuda Meksika Meclisi’ne yakın zamanda bir kanun teklifi dahi verilmiş. Evli kalmanın teşvik edilmesinde de sahte evlilikler yahut sırf teşvik için evli kalmalar gözlemlenebiliyor. Boşanmanın yasak olduğu son ülke sanıyorum Filipinler kaldı, Malta da yakın zamanda buna izin verdi. Dünya değişiyor, buna paralel olarak Türk Halkının evliliğe bakış açısı değişiyor. ve hükümetler değişimi durdurmak yerine, değişimin sonuçları üzerinde durmalılar bence. Yani boşanmayı azaltmaya çalışmak yerine, boşanma neticesinde doğması muhtemel zararları ortadan kaldırmaya çalışmalılar.

S: Verdiğiniz aydınlatıcı bilgiler için teşekkür ederiz.

C: Ben teşekkür ederim.

Yorum bırakın