Boşanma Sebepleri – Manevi Tazminat

T.C.
YARGITAY
2. HUKUK DAİRESİ
E. 1993/510
K. 1993/2020
T. 2.3.1993
• MANEVİ TAZMİNAT DAVASI ( Boşanmaya Neden Olayların Kabahatsiz Eşin Kişisel Menfaatlerini Ağır Surette Haleldar Etmesi Nedeniyle )
• BOŞANMAYA NEDEN OLAN OLAYLAR ( Kabahatsiz Eşin Kişisel Menfaatlerini Ağır Surette Haleldar Etmesi Durumunda Hakimin Manevi Tazminata Hükmedebilmesi )
• ZAMANAŞIMI ( Boşanma Kararının Kesinleşmesinden İtibaren Bir Yıl İçinde Tazminat Davasının Açılmasının Gerekmesi )
818/m.60,61,125
743/m.5,125,143

ÖZET : Boşanmaya neden olan olaylar kabahatsiz eşin kişisel manfaatlerini ağır surette haleldar etmiş ise, hakim manevi tazminata hükmedebilir. Hükmün yargıtay incelemesi sonunda bozma kapsamı dışında kalan bölümleri bağımsız olarak infaz kabiliyeti taşıdığından ve yeniden incelenmesi, değiştirilmesi mümkün olmadığından kesinleşir. Böylece zamanaşımı, bu tarihten itibaren işlemeye başlar. Boşanma nedenine dayanan maddi veya tazminat istemleri borçlar kanununun 60. Maddesinde gösterilen bir yıllık zaman aşımına tabidir.

DAVA : H.Ş. ile M.Ş. arasındaki tazminat davasının yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hükmün temyizen müraüfaa icrası suretiyle tetkiki davalı, temyizen tetkikide davacı tarafından istenilmekle, duruşma için tayin olunan bugün duruşmalı temyiz eden tebligata rağmen gelmedi. Diğer temyiz eden vekili Av. E.A. geldi. Gelenlerin konuşması dinlendikten sonra işin incelenerek karara bağlanması için duruşmadan sonraya bırakılması uygun görüldü. Bugün dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği görüşülüp düşünüldü:

KARAR : “Boşanmaya sebebiyet vermiş olan hadiseler kabahatsiz karı veya kocanın şahsi menfaatlerini ağır bir surette haleldar etmiş ise, hakim manevi tazminat namıyla muayyen bir meblağ dahi hükmedebilir.” ( M.K.143/2 )

1- Kabahatsiz eşin, isteyebileceği manevi tazminata ilişkin davanın zaman aşımını tayin tesbit için her şeyden önce evlilik ilişkisi ile söz konusu tazminatın niteliğini ortaya koymak gerekir.

Evlenme bir akit isede bu akit tesirini ve sonucunu ani oluşturur. evlenme ile evlilik ilişkisi kurulmuş olur. İşte evlilik ilişkisi içinde bulunan eşlerin birbirlerine karşı hak ve mükellefiyetleri akti ilişkiden bağımsız olup çok yerde kanunda düzenlenmiştir. Bu sebepledirki eşlerin kanunla düzenlenen hak ve mükellefiyetleri ihlal akte risyetsizlik müeyyideleri ile değil, özel düzenlemelerle hükme bağlanmıştır. Böylece evlilik içinde eşlerin biri birine karşı davranışlarını Medeni Kanunun 5. maddesi göndermesi yolu ile Borçlar Kanunun 61. ve müteakip maddeleri bu arada aynı kanunun 125. maddesi çerçevesinde mütelaa etmek mümkün değildir.

Medeni Kanunun 143/2. maddesinde mümeyyidelendirilen olay, boşanmaya sebebiyet verme olayı değildir. Manevi tazminatı gerektiren boşanmaya sebebiyet veren olmayın aynı zamanda kabahatsiz eşin şahsi menfaatlerinin ağır bir suretle haleldar edilmesidir. Şu halde burada bir haksız fiilden söz edildiğini kabul etmek yanlış olmayacaktır. Dairemizin 7.9.1990 tarihli ve 3059/8653 sayılı kararında ifade edildiği üzere kanun vazı bu hükümde mevsuf bir haksız fiil müeyyidesini ortaya koymuştur. Öte yandan 22.1.1988 tarihli 5/1 sayılı İçtihadı Birleştirme kararı gerekçesinde açıklandığı gibi, davanın zaman aşımı süresine tabi olduğu kuşkusuzdur. Bütün bu açıklamalar çerçevesinde boşanmaya sebep olan olaylar sebebiyle şahsi menfaatleri ağır ihlale uğrayan eşin açacağı davanın Borçlar Kanunun 60. maddesinde belirtilen bir yıllık zaman aşımına tabi olduğu, sürenin boşanma hükmün kesinleştiği tarihten işlemeye başlayacağını kabul etmek gerektiğine üyelerden N.T.’un muhalefetiyle ve oyçokluğuyla karar verildikten sonra somut olayın incelenmesine geçildi.

2- Taraflar, kocanın açtığı dava sonunda boşanmışlardır. 20.6.1989 tarihli kararda tarafların Medeni Kanuna 3444 sayılı kanuna eklenen geçici 1. madde uyarınca boşanmaları, 40.000.000 TL. maddi tazminatın davanın davacısı kocadan alınıp, davalısına verilmesi hükme bağlanmıştır. Kararın temyizi üzerine maddi tazminata ilişkin bölümünün bozulduğu, boşanmaya yönelik temyiz itirazlarının red edildiği, karar düzeltme isteminin 12.11.1990 gününde red edildiği daha sonra maddi tazminat isteminin red edildiği, karar düzeltme isteminin 12.11.1990 gününde red edildiği daha sonra maddi tazminat isteminin red edildiği taraflara en son 13.3.1991 gününde tebliğ edildiği bu davanın 17.1.1992 tarihinde açıldığı anlaşılmaktadır.

Davada boşanma hükmünün kesinleştiği tarihin belirlenmesi önem kazanmaktadır.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 25.3.1992 günlü 121/197 sayılı kararında açıklandığı üzere, hükmün Yargıtay incelemesi sonunda bozma kapsamıdışında kalan bölümleri bağımsız olarak infaz kabiliyeti taşıdığından ve yeniden incelenmesi, değiştirilmesi mümkün olmadığından kesinleşir. Böylece boşanma hükmü 12.11.1990 tarihinde kesinleşmiştir. 17.1.1992 tarihinde açılan bu davada zaman aşımı tahakkuk ettiğinden davanın reddi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru bulunmamıştır.

SONUÇ : Davalının temyiz itirazının kabulü ile hükmün açıklanan sebeple BOZULMASINA, diğer yönlerin şimdilik incelenmesine yer olmadığına 2.3.1993 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

KARŞIOY YAZISI

Karar iki tarafın iddia ve savunmalarının özeti, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususlar, ihtilaflı konular hakkında toplanan deliller, delillerin tartışması, red ve üstün tutma sebepleri, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sbep ile hükmün sonucunu ve kanun yollarını açıklar ( HUMK.388/3/4 ). Hüküm sonucu kısmında, gerekçeye ait herhangibir söz tekrar edilmeksizin, istek sonuçlarından her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların mümkünse sıra numarası altında birer birer, açık şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerekir. ( HUMK. 388/son ). Mahkeme, talep olmasa bile yargılama masraflarına ve bu meyanda vekalet ücretine resen hükmetmekle mükelleftir ( HUMK.426. maddesi ve 29.5.1957 gün ve 4-16 sayılı Yargıtay İçtihadı birleştirme kararı ). Hüküm davacı esasından halleden, taraflar arasındaki uyuşmazlığı sona erdiren, yazılıp hakim ve tutanak katibi tarafından imzalanan kararlardır ( HUMK.389-390 ). Değişik bir anlatımla, delillerin tahlili ile dava ve savunmaya hakim tarafından verilen cevaplarla; taraflara yüklenen borç ve tanınan haklarla; dava masrafı ve vekalet ücreti gösteren; yazılı ve imzalı bir bütünü ifade etmektedir.

Nihai kararlara ( hükümlere ) karşı temyiz yoluna gitme imkanının bulunması halinde temyiz incelenmesinin ne surette yapılacağı HUMK.nun 427 ve müteakip maddeleri ile 2797 sayılı Yargıtay Kanununda gösterilmiştir. Yargıtay, Kanunun uygulanmasında yanlışlık bulunması halinde HÜKMÜ BOZAR ( HUMK.428 ). Bozmayı gerektiren yanılgı yeniden yargılama yapılmasını gerektirmeyecek nitelikte ise Yargıtay HÜKMÜ değiştirilerek ve düzelterek onayabilir ( HUMK.nun 438/7 ). Kanuna aykırılık yoksa hüküm onanır ( HUMK. 442/A ). Çok tabiiki yargıtay kararları da HUMK. 388. ve müteakip maddelerinde açıklandığı biçimde hiçbir tereddüt yaratmayacak nitelikte olmalıdır. Şu halde bir hükmün tamamının veya bir kısmının zimnen onandığı veya zımmen kesinleştiği yönünde bir kabul açıklık ve netlik prensibi ile bağdışmaz.

Nitekim HUMK.nun 388 ve müteakip maddelerine benzer hükümleri muhtevi olan CMUK.268/4. maddesini uygulayan Yargıtay Ceza Genel Kurulu yerine getirilme yeteneğini yitirmiştir. Hükmün bu unsurları ile yeniden kurulması gerekir”; 24.1.1983 günlü ve 486-6 sayılı kararında” verilen hükmün kesinleşmesi için özel dairece serahattan onama tabirinin kullanılması yasa gereğidir”. Yargıtay 5. Ceza Dairesi “bozma önceki hükmü ortadan kaldırmış bulunmasına göre.. gerekçe gösterilmek suretiyle yeniden hüküm kurulmalı “denmek suretiyle yeniden hüküm kurulmalı “denmek suretiyle hükmün bir bütün oluşturduğu bozma ile tümü itibariyle hüküm olma niteliğini kaybettiği açık bir şekilde kabul edilmiştir.

Yüksek Yargıtay 4.2.1959 gün ve 13/5 sayılı İçtihadı Birleştirme kararında: Bir kararın bozulması ve mahkemenin bozma kararına uyması halinde bozulan kararın bozma sebeplerinin şumulu dışında kalmış cihetlerinin kesinleşmiş sayılması davaların uzamasının önlemeli maksadıyla kabul edilmiş çok önemli bir usul hükmüdür… o konunun bozma sebebi sayılmamış ve başka sebeplere dayanan bozma kararına mahkemenin uymuş olması, tarafların birinin yararına usuli müktesap hak meydana getirir”.9.5.1960 günlü ve 21/9 sayılı İçtihadı Birleştirme kararında da; “Usule ait müktesap hakkın diğer bir şekli de bazı konuların Yargıtay Dairesinin bozma kararının şumulü dışında kalarak kesinleşmesi ile meydana gelir”demek suretiyle açık bir şekilde hükmün bir bütün olduğuna Yargıtay kararının şumulü dışında kalan bölümlerin kesin hüküm değilde usuli kazanılmış hak olacağına işaret edilmiştir. Bu görüş Yüksek Yargıtay 11. Hukuk Ticaret ) Dairesinin 28.2.1958 günl 542-558 sayılı kararındada benimsenmiştir. Yukarıda açıklanan İçtihadı birleştirme kararının bağlayıcılığı sebebiyle kararda temyiz edilmeyen bölümlerle, Yargıtay bozması kapsamında olmayan bölümlerin kesin hüküm olamıyacağına bilimsel görüşlerde de yer verilmiştir. ( Prof. Baki Kuru Hukuk Muhakemeleri Usulü 1984/cilt 4 sh. 3424-3431 ve devamı Prof. İ.P. Medeni Usul Hukuku dersleri 1975, Sh. 763 ve devamı; Prof. S.Ü. Medeni Yargılama hukuku 1977 Sh.87 ve devamı ),

Bu izahdan çıkan netice itibariyle hüküm bir bütün oluşturur. Hükme bağlanan taraflara yüklenen borçlar ile tanınan hakların bir bölümünün temyiz edilmemesi veya temyiz edilipte ancak bir bölümünün bozma sebebi yapılması halinde temyiz edilmeyen veya bozma kapsamı dışında kalan kısımlar ( konular ) lehine olan taraf için usuli kazanılmış hak oluşturur. Dava tümü ile derdesttir. Temyiz konusu olmayan veya bozma kapsamı dışında kalan kısımlar ( konular ) hakkındaki hüküm bölümünün kesin hüküm teşkil ettiği yönündeki çoğunluk görüşüne katılmıyoruz. Taraflar arasındaki boşanma davasında oluşturulan 20.6.1989 tarihli boşanma ve maddi tazminat ödenmesine ilişkin hükmün boşanma yönüne ilişkin temyiz itirazı red edilmiş, hükmün bu bölümü onanmamıştır. Hüküm maddi tazminat yönünden bozulmuştur. Boşanma davacı bakımından kazanılmış hak olmuş, fakat davanın tamamına ilişkin olarak 28.3.1991 tarihinde kesinleşmiştir. 17.1.1992 tarihinde açılan bu davada Borçlar Kanunun 60. maddesinde gösterilen zamanaşımı dolmamıştır. İşin diğer yönlerinin incelenmesi gerekir. Aksi yönde oluşan çoğunluk düşüncesine katılmıyoruz.

KARŞIOY YAZISI

Evlilik iki ayrı cinsiyetin kendi aralarında kurdukları yasalarcada tanınıp korunan ve toplumun temelini oluşturan geçerli makbul bir beraberlik olup, ahlaki, sosyal ve hukuki bir kurumdur. Bu kurumun alelade bir borçlar hukuku sözleşmesi olarak nitelemek mümkün değildir. Yasa evlenme ve boşanma ile doğan hakları ve yükümlülükleri ayrı ayrı olmak üzere özenle düzenlemiş, bu ilişkiye zaman zaman hakimin müdahale ederek aksayan yönlerini düzeltmesini öngörmüştür. Olayımızı ilgilendiren ödence olayıda boşanmanın eki ( fer’i ) olarak yasaca özel olarak düzenlenmiştir. Bu özel düzenleme genel düzenlemeyi içeren Borçlar Kanunu 49. Medeni Kanun m.24 maddeleriyle düzenleme ile aynı koşullara tabi tutulamaz. Burada gözden uzak tutulmaması gereken kamu ödencenin istenebilmesi için, boşanma ile kusursuz eşin uğradığı maddi ve manevi zarar arasında sıkı sıkıya bağımlı bir nedensenliğin ( illiyet ) bulunmasıdır. Sözü edilen nedensenlik Borçlar Kanunu 41. madde ile belirlenen nedensenlikle aynı değildir. Öyle olsaydı yasa koyucu ayrıca bu konuda özel hüküm düzenleme gereğini duymazdı. O halde özel düzenlemede ( M:K.m. 143 ) amaçlanan nedensenlik aile hukukunun özelliklerine uygun olan ve haksız eylem dışında düşünülmesi gereken bir bağdır. ( Velidedeoğlu, H.V.T.M.H.2.cilt Aile Hukuku 5. baskı 1965 İst. Sh. 257, 258 V.d. ) manevi ödence için kusursuz eşin kişisel yararlarının ağır biçimde zedelenmiş olması önemli olup, kusurlu eşin kusurunun özel ağırlığı önem taşımamaktadır. Boşanmaya neden olan olayda kusurlu olması yeterlidir. Boşanma olayı akıl hastalığına veya kusura dayanmayan şiddetli geçimsizliklerde kusursuzluk esas olduğundan ödence istenmesi mümkün olmaz. Ancak Borçlar Kanunu 54. maddesi gereği hakkaniyet gerektiriyorsa hakim temyiz gücünden yoksun olan bir kimseyi sebebiyet verdiği zararın tümünden veya bir bölümünden sorumlu tutulabilir. Görüldüğü gibi Borçlar Kanunundan kaynaklanan sorumluluk ile Medeni Kanunun aile hukukuna ilişkin düzenlenmesinden kaynaklanan sorumluluk arasında açık farklılıklar bulunmaktadır. Hakkında özel hüküm bulunan konularda genel hükümler uygulanmaz. Diğer yönden hakkında başkaca özel hüküm bulunmayan hallerde bir dava on senelik zaman aşımına tabidir.

( M.K.m.5; B.K.m.125 ) Yasal bir düzenleme olan boşanma olayı ile ilintili olan ödence isteğinin haksız fiil olarak değerlendirilmesi ve haksız fiiller için düzenlenen zaman ve faili öğrenme ile başlayan Borçlar Kanunu 60. maddesiyle öngörülen 1 yıllık zaman aşımına tabi tutulması şeklindeki bir düşünceye katılmıyorum. Zira boşanmadan önce zararda bellidir, failde bellidir. Sayın çoğunluğun benimsediği görüş zaman aşımını buna rağmen boşanmanın kesinleşmesinden itibaren başlatılmasının karı-koca sırasındaki cebri icra yasağı ve tamamen Borçlar Kanunu hükümlerinden kaynaklanan zaman aşımının işlememesi ile izaha çalışmanında kabul edilebilir yasal bir dayanağı bulunmamaktadır. Bu düşüncelerle manevi ödence yönünden sonucu itibariyle doğru olan yerel mahkeme kararının onanması gerekir.

yarx

Yorum bırakın