Zina Nedenine Dayalı Dava

TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :
Davacı dava dilekçesinde özetle; davalı ile 1994 yılında evlendiklerini, iki çocuklarının bulunduğunu, davalıya karşı açtığı boşanma davasının redle sonuçlandığını, 10/09/2012 tarihinde kesinleştiğini, 3 yıl geçmesine rağmen ortak hayatın kurulamadığını belirterek boşanmaya hükmedilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; dava dilekçesindeki iddiaları kabul etmediklerini, evlilik birliğinin sorumluluğunu yerine getirmeyenin, müvekkiline ve çocuklarına hayatı zehir edenin davacı olduğunu, müvekkiline ve çocuklarına uygunsuz davranışlarda bulunduğunu, müvekkilini livataya zorladığını, bu nedenle psikolojisinin bozulduğunu, intihara teşebbüs ettiğini, davacının evlilik dışı ilişkisinden çocuk sahibi olduğunu, şirket hisselerini evlilik dışı ilişki yaşadığı kadın üzerine yaptığını, çocuklarına karşı da babalık vazifesini yerine getirmediğini, müşterek çocukların psikolojik sorunlar yaşadıklarını, müşterek çocuk Melike’nin de intihara teşebbüs ettiğini belirterek davacının davasının reddine, müvekkili yararına 1.000 TL yoksulluk nafakasına, müşterek çocukların öğrenci olması nedeniyle Melike için 500 TL, Merve için 1.000 TL iştirak nafakasına, müvekkili lehine 50.000 TL maddi, 50.000 TL manevi tazminata hükmedilmesini istemiştir.

Davalı birleşen davacı vekili bu dosya ile birleştirilen Ankara 9. Aile Mahkemesinin 2016/460 esas sayılı dosyasındaki dava dilekçesinde birleşen davalının evi terk edip, dava dışı Sevilay isimli bayanla birlikte yaşadığını, bu birlikteliğinden çocuğu olduğunu, çocuklarına da bu durumu anlattığını, “o kadın olmazsa aç kalırsınız, bakmam size, evden atarım” gibi sözler söyleyip tehdit ettiğini, hiçbir şekilde evi ve çocukları ile ilgilenmediğini belirterek, tarafların TMK’nun 161. Maddesi gereğince zina sebebi ile boşanmalarına, müşterek çocuk Melike’nin velayetinin müvekkiline verilmesine Melike için aylık 1.000 TL tedbir-iştirak, müvekkili için aylık 2.000 TL tedbir-yoksulluk nafakasına, nafakaların her yıl TÜFE/ÜFE oranında artırılmasına, 100.000 TL maddi, 100.000 TL manevi tazminata hükmedil mesini istemiştir.

İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; kocanın 2011/1717 esas sayılı dosyasında 07/12/2011 tarihinde açtığı davanın 24/05/2012 tarihinde red ile sonuçlandığı, tarafların mahkemenin 02/03/2016 tarihli oturumunda önceki dava red ile sonuçlandıktan sonra eskisi gibi karı koca olma amaçlı olarak bir araya gelmediklerini beyanla zaptı imzaladıkları, kocanın TMK 166/son maddesine dayalı olarak açmış olduğu boşanma davasının koşullarının oluştuğu, kocanın başka bir kadınla evlilik dışı ilişki yaşadığı, bu yaşantıdan bir çocuğunun olduğu, çocuğu kendi hanesine kaydettirdiği, kadının açtığı birleşen dava yönünden zinanın koşullarının oluştuğu gerekçesiyle asıl ve birleşen davanın kabulü ile tarafların boşanmalarına, ortak çocuk Melike dava devam ederken 07/12/2016 güründe 18 yaşını doldurduğundan o tarihten geçerli olmak üzere bağlanan tedbir nafakasının kaldırılmasına, iştirak nafakası tayinine yer olmadığına, kadın yararına 750 TL tedbir-yoksulluk nafakası ile 40.000 TL maddi, 20.000 TL manevi tazminatına karar verilmiştir.

İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davacı-davalı istinaf dilekçesi ile kusur belirlemesi, birleşen davacı yararına takdir edilen maddi ve manevi tazminata ve tedbir-yoksulluk nafakası ile miktarları yönünden istinaf kanun yoluna başvurarak kararın boşanma ve ferileri ile tümden kaldırılarak asıl ve birleşen davadaki hükmün bozulmasını istemiştir.
Davalı-davacı vekili istinaf dilekçesi ile zina sebebine dayalı olarak boşanmaya karar verilmesi gerekirken şiddetli geçimsizlik sebebiyle boşanmaya karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, müvekkili yararına takdir edilen tedbir-yoksulluk nafakası ile maddi ve manevi tazminatların yetersiz olduğunu, asıl ve birleşen davada müvekkili yararına vekalet ücreti takdiri gerektiğini belirterek istinaf kanun yoluna başvurmuştur.

DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE :
Asıl dava; fiili ayrılık hukuksal sebebine dayalı ( TMK 166/son) boşanma , birleşen dava ise zina ( TMK 161) hukuksal sebebine dayalı boşanma ve ferilerine ilişkindir.
Asıl dava bakımından yapılan istinaf incelenmesinde;
Ankara 4. Aile Mahkemesinin 2011/1717 E sırasında görülen fiili ayrılığa esas ilk boşanma davası, taraflardan davacı-davalı erkek tarafından Türk Medeni Kanununun 166/1-2. maddesinde düzenlenen evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedenine dayalı olarak açılmış, dava davalı-davacı kadına atfı kabil bir kusurun ispatlanamadığı gerekçesiyle reddedilmiş, taraflarca kanun yoluna başvurulmayarak 10.09.2012 tarihinde kesinleşmiştir. Eldeki dava yasada öngörülen üç yıllık süreden sonra 17.09.2015 tarihinde açılmıştır. Tarafların boşanma davasının reddinin kesinleşmesinden itibaren üç yılık sürede bir araya gelmedikleri anlaşılmaktadır. İlk davanın reddi nedeniyle, ilk davanın açılmasından önceki olaylara dayalı olarak davalı-davacı kadına bir kusur yüklenemez. İlk davanın açılmasından sonra tarafların biraraya geldikleri iddia edilmediği gibi, fiili ayrılık döneminde davalı-davacı kadından kaynaklanan ve ona kusur olarak yüklenebilecek yeni bir maddi olayın varlığı iddia ve ispat edilmiş değildir. Bu durumda, evlilik birliğinin temelinden sarsılmasını gerektiren olaylarda, ilk davayı açarak boşanma sebebi yaratan davacı-davalı erkek tamamen kusurludur. Mahkemenin kusur tespiti ve TMK 166/son maddesi koşulları gerçekleşen asıl davayı kabulü doğrudur.

Birleşen dava bakımından yapılan istinaf incelemesinde;
Davalı-davacı kadının boşanma davası, Türk Medeni Kanununun 161. maddesinde yer alan zina hukuksal sebebine dayanmaktadır. Zina (TMK m. 161), yasal koşullar gerçekleştiğinde başkaca hiçbir şey aranmaksızın mutlak olarak boşanmayı sağladığı için özel boşanma sebeplerindendir. Özel boşanma sebebi gerçekleştiğinde, evlilik birliğini derin ve onarılamaz bir şekilde sarstığı yasa koyucu tarafından baştan karine olarak kabul edilmiştir. Zina (TMK md. 161) sebebine dayanan boşanma davalarında, yasada öngörülen hak düşürücü süre, süre gelen eylemlerde, son eylemin bittiği tarihten itibaren başlar. Davacı-davalı erkeğin başka bir kadınla karı-koca gibi birlikte yaşamasının devamlılık arz ettiği, ilişkisinden bir çocuğunun olduğu, bu kadınla davanın açıldığı tarihte de birlikte yaşamın devam ettiği dosya kapsamından anlaşıldığına göre hak düşürücü sürenin sona erdiğinden söz edilemez. Mahkemece gerekçede erkeğin zinasının gerçekleştiği kabul edilip davalı-davacı kadının zinaya dayalı birleşen davasının kabul edildiği açıklanmıştır. Hüküm fıkrasında da kadının davası bakımından evlilik birliğinin temelinden sarsılması hukuksal sebebiyle boşanma (TMK 166/1-2) kararı verildiğine ilişkin herhangi bir açıklama da yoktur. Hal böyle olunca mahkemece davalı-davacı kadının davasının zina sebebiyle kabul edildiğinde duraksama yoktur. Bu durumda kadının, zina sebebi ile boşanmaya karar verilmesi gerektiği yönünde hükmü istinaf etmekte hukuki yararı yoktur.

Dosya kapsamından davacı-davalı erkeğin izalasyon, cephe, kaplama yapı malzemeleri isimli, 20.000 sermayeli ltd şirketinin % 1 hisseli ortağı olduğu, üzerine kayıtlı Ankara Yenimahalle’de 262 m2 arsa nitelikli taşınmazının bulunduğu, davalı-davacı kadının ise ev hanımı olduğu eşine miras kalan evde oturduğu anlaşılmaktadır.

Boşanma veya ayrılık davası açılınca hakim, davanın devamı süresince, gerekli olan, özellikle eşlerin barınmasına (TMK m. 186/1), geçimine (TMK m. 185/3), malların yönetimine (TMK m. 223, 242, 244, 262, 263, 264, 267, 215) ve çocukların bakım ve korunmasına (TMK m. 185/2) ilişkin geçici önlemleri kendiliğinden (re’sen) almak zorundadır (TMK m. 169).

Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan mali gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir. Nafaka yükümlüsünün kusuru aranmaz. (TMK.m.175)

Toplanan delillerle, boşanmaya sebep olan olaylarda davalı-davacı kadının daha ağır kusurlu olmadığı, her hangi bir geliri ve malvarlığının bulunmadığı, boşanma yüzünden yoksulluğa düşeceği gerçekleşmiştir. Kadın yararına tedbir-yok sulluk nafakası takdiri doğru olduğu gibi tarafların gerçekleşen sosyal ve ekonomik durumları, nafakanın niteliği, günün ekonomik koşulları Türk Medeni Kanununun 4. maddesindeki hakkaniyet ilkesi de dikkate alındığında nafaka miktarları da uygundur.

Mevcut veya beklenen menfaatleri boşanma yüzünden zedelenen kusursuz veya daha az kusurlu taraf kusurlu taraftan uygun bir tazminat isteyebilir. (TMK 174/1)

Boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakları saldırıya uğrayan taraf, kusurlu olan diğer taraftan manevi tazminat olarak uygun bir miktarda bir para isteyebilir (TMK174/2).

TMK 174/1-2 madde fıkralarında düzenlenen maddi ve manevi tazminata hükmedilebilmesi için tazminat isteyen eşin boşanmaya sebep olan olaylarda eşit yada ağır kusurlu olmaması gerekir.

Boşanmaya sebep olan olaylarda maddi ve manevi tazminat isteyen davalı-davacı kadının davacı-davalı erkekten daha ziyade veya eşit kusurlu olmadığı, boşanma sonucu en azından davacı-davalının maddi desteğini yitirdiği, evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına sebep olan olayların kişilik haklarına saldırı teşkil ettiği anlaşılmış olup kadın yararına maddi ve manevi tazminata hükmedilmesi doğrudur.

Tarafların tespit edilen ekonomik ve sosyal durumları, boşanmaya yol açan olaylardaki kusur dereceleri, paranın alım gücü, kişilik haklarına yapılan saldırı ile boşanma yüzünden zedelenen mevcut ve beklenen menfaatlerin kapsamı,Türk Medeni Kanununun 4. maddesindeki hakkaniyet ilkesi ile Türk Borçlar Kanununun 50 ve 52. maddesi hükmü dikkate alındığında davalı-davacı kadın yararına takdir edilen maddi ve manevi tazminat miktarları da uygundur.

Yargılama gideri haksız çıkan taraftan alınır (HMK m,326). Vekalet ücreti de yargılama giderlerindendir (HMK 323). Boşanma davalarında yargılama giderlerini tayinde kusur durumun bir etkisi yoktur. Önemli olan davanın kabul yada reddidir. Asıl davanın kabulü gerektiğine göre asıl dava bakımından davalı-davacı kadın yararına vekalet ücreti takdir edilmemesinde bir isabetsizlik yoktur. Buna karşılık birleşen dava bakımından kendisini vekille temsil ettiren davalı-davacı kadın yararına ilk derece mahkemesince verilen 15.02.2017 tarihli kararın dairemizce tüm yönleriyle kaldırıldığı bu sebeple kesinleşen vekalet ücretine ilişkin bir hüküm bulunmadığı da gözetilerek karar tarihinde yürürlükte bulanan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre vekalet ücreti takdir edilmesi gerekirken bu yönde hüküm kurulmaması doğru bulunmamıştır.