Boşanmada Eşi Affetmiş Sayılma

boşanma affetmiş sayılma, boşanma affetmiş sayılma yargıtay, boşanmada affetmiş sayılma, boşanma davası affetmiş sayılma, boşanma davasında affetmiş sayılma

BOŞANMA AFFETMİŞ SAYILMA

Boşanma davasında affetmiş sayılma, boşanma davasının nedenini oluşturan eylemlerin kusur olarak kabul edilmediği hallerdir.

Türk Hukuk Sistemi’nde diğer bazı hukuk sistemlerinden farklı olarak bir eşin açtığı boşanma davasının kabul edilebilmesi için diğer eşin evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına yol açacak derecede bir kusurunun varlığının ispat edilmiş olması gerekir.

Boşanma davaları esas itibariyle kusurun ispatı üzerine temellendirilmiştir. Bunun istisnası olarak özel boşanma sebepleri sayılabilir. Örneğin eşin akıl hastalığı nedeniyle açılan boşanma davasında akıl hastası eşe atfedilebilecek bir kusur yoktur. Buna karşın evlilik birliği diğer eş yönünden çekilmez hale gelmiştir. Diğer eş, akıl hastalığı nedeniyle evlilik birliğini artık sürdürmesinin kendisinden beklenmemesi gerektiğini mahkemeye sunar ve bunun üzerine boşanma kararı verilir.

Bunun gibi anlaşmalı boşanma davalarında da ispatlanması gereken bir kusur bulunmamaktadır. Her iki eşin evlilik birliğini sonlandırmak üzere anlaşarak mahkemeye başvurmuş olmaları halinde evlilik birliği teorik olarak temelinden sarsılmış kabul edilmekte ve hakimin takdir hakkı olmaksızın boşanmaya karar verilmektedir.

Buna karşın karşı tarafın kusuruna dayalı olarak açılan boşanma davalarında, davalı eşin kusurunun ispatı gerekir. Diğer eşin de karşı dava açarak boşanma talebi ile mahkemeye başvurmuş olması ise kanunun hatalı yazımı neticesinde boşanma kararı ile sonuçlanmayabilmekte ve kusurun ispatı istenmektedir.

Oysa, anlaşmalı boşanmada olduğu gibi her iki eşin de iradesi boşanma yönünde olmakla hakim ara bir kararla boşanmaya karar vermeli ve kusur ve tazminat yönünden davaya devam edilmeliydi.

Boşanma davasında, eşin kusurunun ispatlanması çok önemli olmakla birlikte davacı eşin bazı davranışları da eşin bu kusurlu davranışlarının affedildiği anlamına gelebilmektedir. Bu konuda Yargıtayca verilmiş bazı kararlardan özetleri almak yararlı olacaktır:

“Davacı-karşı davalı erkek boşanma davasından feragat etmiş olmakla artık kadına atfedilen kusurlu eylemleri affetmiş sayılır. Boşanma davasında erkeğin feragatinden sonra kadına kusur atfedilemez”

“Tarafların 19.03.2014 tarihli celsedeki beyanları ile tanık anlatımlarından, yargılama esnasında tarafların anlaşarak 29.01.2014 tarihli duruşmadan itibaren 35 gün kadar bir süreyle birlikte yaşadıkları anlaşılmaktadır. Taraflar bu davranışlarıyla birbirlerinden kaynaklanan ve boşanmaya yol açan kusurlu eylemleri affetmiş sayılırlar. Artık iddia edilen bu kusurlu eylemlere dayanılarak boşanma kararı verilmesi mümkün değilken mahkemece boşanma kararı verilmesi doğru olmamıştır.”

” Davacı erkek, eve dönmesi için eşine ihtar göndermekle ihtar tarihinden önceki olayları affetmiş, en azından hoşgörü ile karşılamıştır. Affedilen veya hoşgörü ile karşılanan olaylar boşanma sebebi yapılamaz.”

“Davacı-davalı kadının eşine barışmayı teklif etmesi, barışma müzakeresi niteliğinde olup, kocadan kaynaklanan kusurların affedildiği ya da hoşgörü ile karşılandığını gösterecek nitelikte de değildir.”

“Yapılan yargılama ve toplanan delillerden davalı-davacı koca 8.3.2012 tarihinde davacı-davalı kadına eve dönmesi için noter vasıtasıyla ihtarname gönderdiğinden önceki olayları affetmiş sayılır. Bu tarihten sonraki döneme dair davacı-davalı kadının bir kusuru kanıtlanamamıştır.”

“Tarafların boşanma davasının açılmasından sonra bir araya gelip birlikte yaşadıkları dikkate alındığında, bu davranışlarıyla birbirlerinin önceki kusurlu davranışlarını affetmiş en azından hoşgörüyle karşılamışlardır. Affedilen veya hoşgörüyle karşılanan olaylar boşanma sebebi kabul edilemez ve bunlara dayalı olarak da boşanma kararı verilmez.”

“Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle, davalının boşanma davası açıldıktan sonra barışıp biraraya geldiklerini ileri sürmesine ve bu hususun sunduğu fotoğraflarla doğrulanmış olmasına; bu durumda tarafların birbirlerinin kusurlarını affetmiş veya hoşgörmüş sayılmalarının gerekmesine; affedilmiş veya hoşgörülmüş olaylara göre boşanma kararı verilemeyeceği halde verilen boşanma kararının taraflarca temyiz edilmediğinden bu hususun bozma sebebi yapılmayıp…”

Boşanma ve Mal Paylaşımı Davası Birlikte Açılır mı?

boşanma ve mal paylaşımı davası birlikte açılır mı boşanma ve mal paylaşımı davası birlikte açılır mı, boşanma durumunda mal paylaşımı boşanma durumunda mal paylaşımı, boşanmada mal paylasimi boşanmada mal paylasimi, boşanma sırasında mal paylaşımı boşanma sırasında mal paylaşımı, boşanma halinde mal paylaşımı, boşanma davasında mal paylaşımı istenebilir mi boşanma davasında mal paylaşımı istenebilir mi, boşanma ile mal paylaşımı boşanma ile mal paylaşımı

Boşanma ve Mal Paylaşımı Davası Birlikte Açılır mı?

Boşanma ve mal paylaşımı davası birlikte açılır mı sorusunun cevabı için öncelikle her iki davanın hukuki niteliğinin tespit edilmesi gerekir.

Öncelikle her iki dava da yani hem boşanma davası hem de mal paylaşımı davası 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun Aile Hukuku Kitabı içinde yer almaktadır.

Mal paylaşımı davasının açılması için evlilik birliğinin sona ermiş olması zorunlu olmadığı gibi boşanmaya karar verilmiş olması halinde tarafların mal varlığının paylaşımına karar verilmesi de gerekmez.

Boşanma davasının ferileri olarak velayet, nafaka ve tazminat gösterilmektedir. Boşanma davasında davanın açılması ile birlikte hakim, TMK 169. maddeye göre bir takım önlemleri kendiliğinden almakla yükümlü tutulmuştur. Bu önlemler kamu hukukundan kaynaklanan yani kamusal yarar gözetilerek düşünülmüş kurallardır.

TMK 169’a göre hakim boşanma veya ayrılık davası açılınca hâkim, davanın devamı süresince gerekli olan, özellikle eşlerin barınmasına, geçimine, eşlerin mallarının yönetimine ve çocukların bakım ve korunmasına ilişkin geçici önlemleri re’sen alır.

Görüldüğü üzere, malların yönetimine ilişkin olarak hakimin re’sen yani kendiliğinden karar vermesi gerekliliği öngörülmüşse de malların aidiyetinin belirlenmesi kanunlaştırılmamıştır.

Boşanma ve mal paylaşımı davası birlikte açılır mı sorusunun teorik incelemesinden çok pratik bir önemi vardır: Eşin malları kaçırması.

Edinilmiş malların paylaşılabilmesi için mal rejiminin sona ermesi gereklidir. Bu sona erme, dava şartıdır, yani mal rejiminin sona ermesinden önce, bir eş diğer eşten edinilmiş mallara katılma rejimi nedeniyle hakkı olan malvarlığına tekabül eden değeri talep edemez. Bunun için öncelikle mal rejiminin sona ermiş olması gerekir. Edinilmiş mallara katılma rejimi boşanma halinde sona ereceği tabiidir.

Ancak, boşanma davasının kabul edilmesi şartına bağlı olarak edinilmiş mallara katılma rejimi, boşanma davasının açıldığı tarihte sona ermiş sayılmaktadır.

Buna göre bir eş, diğerinden olan alacak hakkını boşanma davasının açılması ile birlikte talep edebilecektir.

Boşanma davasının açıldığı dilekçe ile birlikte mal paylaşımı da talep edilmiş olabilir. Bu durumda mahkeme, boşanma talebi ile birlikte mal paylaşımı taleplerini birbirinden ayıracak yani tek bir dilekçe ile açılan iki ayrı dava olduğunu kabul edecek ve mal paylaşımı davasını ayrı bir esas numarasına kaydederek talepleri inceleyecektir.

Yani Boşanma ve mal paylaşımı davası birlikte açılır mı sorusunun cevabı olumludur, açılabilir. Mal paylaşımı davasının açılması için boşanma davasının kesinleşmesinin beklenmeyebilir.

Bu durumda, boşanma davası ile birlikte yahut hemen sonra açılmış olan mal paylaşımı davası için boşanma davası bekletici mesele olarak kabul edilir. Boşanma davasının sona ermesi beklenecektir.

Boşanma davasının kabul edilmesi halinde, bekletici mesele yerine gelmiş olur ve mal paylaşımına devam edilir.

Ancak boşanma davasının reddedilmesi halinde açılmış olan mal paylaşımı davası reddedilir.

Erkek Çocuğun Velayeti

erkek çocuğun velayeti anneden nasıl alınır, erkek çocuğun velayetini baba nasıl alır, erkek çocuğun velayetinin babaya verilmesi, erkek çocuğun velayeti kaç yaşında babaya verilir, erkek çocuğun velayeti hangi durumlarda babaya verilir, erkek çocuğun velayeti kime verilir, erkek çocuğu velayeti kime verilir, 3 yaşındaki erkek çocuğun velayeti kime verilir, 6 yaşındaki erkek çocuğun velayeti kime verilir, 10 yaşındaki erkek çocuğun velayeti kime verilir, 7 yaşındaki erkek çocuğun velayeti kime verilir, anlaşmalı boşanmada erkek çocuğun velayeti kime verilir

Erkek Çocuğun Velayeti Hangi Durumlarda Babaya Verilir

Velayet düzenlemesinde; çocukla ana ve baba yararının çatışması halinde, çocuğun yararına üstünlük tanınması gereklidir. Çocuğun yararı ise; çocuğun bedensel, fikri ve ahlaki bakımdan en iyi şekilde gelişebilmesi ve böyle bir gelişmenin gerçekleştirilmesi için, çocuğa sosyal, ekonomik ve kültürel koşulların sağlanmış olmasıdır.

Çocuğun bu konulardaki üstün yararını belirlerken; çocuk yetişkin biri olmuş olsaydı, kendisini ilgilendiren bir olayda, kendi yararı için ne gibi bir karar verebilecekti ise çocuk için karar verme makamındaki kişinin de aynı yönde vermesi gerekir; yani çocuğun farazi düşüncesi esas alınmalıdır.

Velayet kamu düzenine ilişkin olup, re’sen araştırma ilkesi geçerlidir. Bu nedenle yargılama sırasında meydana gelen gelişmelerin bile göz önünde tutulması gerekir.

10 yaşındaki erkek çocuğun velayeti kime verilir

Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesinin 12. maddesi ve Çocuk Haklarının Kullanılmasına Dair Avrupa Sözleşmesinin 3. ve 6. maddeleri iç hukuk tarafından yeterli idrake sahip olduğu kabul edilen çocuklara, kendilerini ilgilendiren davalarda görüşlerini ifade etmeye olanak tanınmasını ve görüşlerine gereken önemin verilmesi gerektiğini öngörmektedir.

Bu bakımdan idrak çağında olduğu kabul edilecek çocuğun mahkemece veya istinabe suretiyle eğitim, kültür, yaşam olanakları bakımından nerede yaşamak istediği konusunda bilgilendirilmesi gerekir.

Bu bilgilendirmeden sonra idrak çağındaki çocuğa velayet hakkındaki tercihinin kendisinden sorulması, çocuğun halen nerede ve kiminle yaşağı tespit edilerek, psikolog, pedagog ve sosyal çalışmacı niteliğindeki uzman veya uzmanlardan 4787 sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanunun 5, maddesi uyarınca sosyal inceleme raporu istenerek, tüm deliller birlikte değerlendirilip sonucu uyarınca karar verilmesi gereklidir.

Yargıtay uygulamasına göre 8 yaş ve üzeri çocuklar idrak çağında kabul edilmektedir. Yani çocuğun idrak yaşı 8 yaş ve üzeridir. Bu yaştan itibaren velayete ilişkin karar verilmeden önce çocuğun görüşü alınmalı ve yukarıda belirtilen incelemeler yapılmalıdır.

Velayet hususu, çocukları ilgilendiren konuların en başında gelir. Çocukların üstün yararı gerektirdiği takdirde görüşlerinin aksine karar verilmesi mümkündür.

Ancak, yargıtay bu şekilde verilen bir yerel mahkeme kararını aşağıdaki gerekçelerle bozmuştur:

“Mahkemece; “yaşı nedeniyle idrak çağında bulunan ortak çocuk velayet tercihini baba yönünde kullanması ve sosyal inceleme raporunda da velayetin babaya verilmesi yönünde görüş bildirilmesine rağmen, babanın ortak çocuğu kendi ailesinin yanına bıraktığı, bakım ve ihtiyaçlarıyla babanın anne ve babasının ilgilendiği, babanın velayet görevini yerine getirmediği ve annenin velayet görevini yerine getirebilecek yeterliliğe sahip olduğu” gerekçesiyle ortak çocuğun velayeti davalı-karşı davacı anneye bırakılmış ise de; davacı-karşı davalı baba iş bulamadığı için yaşadığı çocuğun ve ailesinin bulunduğu bir süre dönemediğini, sonrasında yerleştiğini beyan etmiş olup, ortak çocuğun velayet konusunda görüşlerine başvurulduğu tarih dikkate alındığında 13.09.2013 günlü beyanı sonrası yaşadığı veya yaşamak istediği ortamı değerlendirmesine imkan verecek, dolayısıyla velayeti konusunda görüşünün yeniden alınmasını gerektirecek ölçüde uzun süre geçtiği de gözetilerek, ortak çocuğun yeniden bizzat ya da istinabe yoluyla eğitim, kültür, yaşam olanakları bakımından nerede yaşamak istediği konusunda bilgilendirilerek, velayet hakkındaki tercihinin hakim tarafından kendisinden sorulması () ve babanın yaşam koşullarının değiştiğine ilişkin beyanları bakımından yeniden psikolog, pedagog ve sosyal çalışmacı niteliğindeki uzman veya uzmanlardan (4787 sayılı Kanun m.5) ortak çocuğun anne ve baba yanındaki barınma ve yaşama koşullarını da değerlendirir içerikte sosyal inceleme raporu alınması ve tüm deliller birlikte değerlendirilip, ebeveynlerinden hangisi yanında kalmasının çocuğun menfaatine olacağı tespit edilip sonucuna göre karar verilmesi amacıyla hükmün bozulmasına karar vermek gerekmiştir.”

Boşanmada Ev Eşyası Paylaşımı

ev eşyaları boşanma, ev eşyalarının iadesi boşanma davası, boşanmada ev eşyası paylaşımı, boşanmada ev eşyası, boşanma ev eşyası, boşanma ev eşyası paylaşımı, boşanma davasında ev eşyası

Boşanmada ev eşyası paylaşımı boşanma davalarında mal varlığının paylaşılması konusunda önemli sorunları teşkil etmektedir. Boşanma davalarının büyük çoğunluğunun evliliğin henüz ilk 5 yılı içinde, bunların önemli bir kısmının da henüz evlilik 1 yılı doldurmamışken açıldığı göz önüne alındığında ev eşyaları nedeniyle istenebilecek parasal talepler söz konusu olabilir.

Boşanmada Ev Eşyası Paylaşımı

Boşanmada ev eşyası paylaşımı söz konusu olduğunda bir kaç ihtimal gündeme gelebilir:

1.İhtimal: Ev eşyaları evlilik birliğinin kurulmasından önce taraflardan biri yahut onun ailesi tarafından alınmıştır.

2.İhtimal: Ev eşyaları evlilikten önce alınmış ancak ödemeleri evlilik içinde yapılmıştır:

3.İhtimal: Ev eşyaları evlilik birliği içinde alınmıştır ancak ödemeleri boşanma davasının açılmasından sonra da devam etmektedir:

Şimdi bu ihtimaller üzerinde sırayla duralım:

Birinci ihtimalde ev eşyalarının evlilik birliğinin kurulmasından önce taraflardan birinin yahut onun ailesi tarafından alınmış olması ihtimalini inceleyeceğiz.

Bu ihtimalde, eşlerin nikah tarihi itibariyle başka bir mal rejimi sözleşmesi yapmadıkları için edinilmiş mallara katılma rejimine tabi olduklarını varsayabiliriz ki bu rejim yasal olan mal rejimidir, ülkemizde evlenen kişilerin çok büyük bir oranı bu yasal mal rejimine tabidir.

Bunun nedeni evlilik sözleşmesi – mal rejimi sözleşmesinin yapılmasına ihtiyaç duyulmaması değil bunun nasıl yapılacağının bilinmemesi ve/veya yapılmak istense dahi karşı tarafı incitmeden/kızdırmadan söylemenin bir yolunun bulunamamasıdır. Bu evlilik sözleşmesinin yapılmak istenmesi nedeniyle sona eren bir çok nişanlılık mevcuttur.

Evlilik sözleşmesinin yapılmak istenmesi en başından itibaren boşanma ihtimalini çağrıştırmakta ve bu nedenle taraflar arasında güven problemine neden olmaktadır.

Eşyaların evlilikten önce alınmış olması halinde bu eşyalar, ödemeyi yapan tarafın kişisel mal varlığına dahil olur. Bu nedenle kişisel mal varlığı çerçevesinde geri istenebilir. Aynen iadesi yahut değeri karşı taraftan talep edilebilir.

Bu eşyanın ödemelerinin davacı eş yahut ailesi tarafından yapılmış olmasının önemi yoktur. Ödemelerin diğer bir kişi tarafından yapılmış olması halinde de davacı eş adına yapılmış kabul edilir.

İkinci ihtimal ise eşyaların evlilikten önce, yani nikah tarihinden önce satın alınıp ödemelerinin ise evlilik süresi içinde yapılmış olmasıdır.

Bir çok durumda, eşlerin düğün tarihinden önce ev tuttukları, ev eşyası aldıkları ve yaşayacakları evi çok önceden hazır ettikleri görülmektedir. Ancak, özellikle çalışan genç kesim, ev eşyası ödemesini kendi başlarına yapmakta ve bunun için genellikle kredi kartlarına taksit uygulamasından yararlanmaktadırlar. Bu durumda şöyle bir ayrım söz konusu olacaktır: Ev eşyaları için nikah tarihinden önce ödenen miktar tarafların kişisel mal varlığına dahil olacak, nikah tarihinden sonra maaş-ücret ve sair gelirleriyle karşıladıkları taksitlere tekabül eden kısım ise edinilmiş mal varlığı değeri olarak kabul edilecektir.

Üçüncü ihtimal olarak ise ev eşyalarının evlilik içinde alınmış olması ancak ödemelerine boşanma davası açıldıktan sonra devam edilmesidir.

Bu durum genellikle evliliğin süresi boyunca yıpranan ev eşyalarının kullanım nedeni ile yenilenmesi gerektiğinde söz konusu olmaktadır.

Yenilenen ev eşyaları bu nedenle evlilik içerisinde tarafların maaş ve sair kazançları ile ödenmiştir.

Bu eşyalar için bu şekilde yapılan ödemeler kimin tarafından yapılmış olursa olsun her iki eşe de eşit olarak ait olmaktadır. Ancak boşanma davasının açılması ile, davanın kabul edilmesi şartına bağlı olarak, eşler arasındaki edinilmiş mal rejimi sona erer ve yerine mal ayrılığı rejimi cari olur. Mal ayrılığı rejiminin boşanma davasının açıldığı tarihten itibaren yürürlüğe girmesi nedeniyle, ev eşyaları için bu tarihten sonra yapılan ödemeler ödemeyi yapan eşin kişisel mal varlığına dahil olur.

Boşanmada ev eşyası paylaşımı talebi üzerine hesaplama yapılırken yukarıda anlatılan nedenlerle eşyaların alındığı tarih kadar nikah tarihi, boşanma davasının açıldığı tarih ve eşyalar için yapılan ödemelerin tarihi ve miktarları da önem tutar.

Hesap bilirkişileri bu deliller üzerinden giderek talep edilebilecek alacak miktarını hesaplar.

Boşanmada ev eşyası paylaşımı davasında ev eşyasının kime ait olduğu ispatlanamamışsa bu durumda TMK 222. madde çerçevesinde hesaplama yapılarak sonuca ulaşılacaktır.

Bir İntikam Aracı Olarak “Çocuk”

Bundan yaklaşık 25-26 yıl kadar önceydi. Babamın ortağı olduğu işyerinin geniş ve nispeten korunmasız bir bahçesi vardı. Buranın güvenliğini sağlamak için bekçi köpeği besliyorduk.

*****

Bir gün, hangi aklı evvele uyduk hatırlamıyorum ama, babamın ortağının oğlu 2 aylık olduğunu söylediği bir yavru getirdi. Sarı-siyah tüylü, henüz çok küçük, sevimli mi sevimli bir yavru. Bıraksalar bütün gün oynayabileceğiniz inanılmaz tatlı bir yaratık 🙂

*****

Ama bir sorun vardı: Yavru köpek hiç bir şey yemiyordu ve sürekli olarak mırıl mırıl, bazen de yakarışı andıran sesler çıkarıyordu. Hayır, düpedüz ağlıyordu.

Yavru köpekçik ağladı. Köpek türünün huylarını bilenler bir kaç güne alışır dediler. Alışmadı. Gün ve gece boyunca, kulübesinin önünde, küçücük tasması boynunda, Ankara yazının sıcağında bile neredeyse hiç dokunmadığı su ve yemek kabı önünde, ağladı.

*****

Sonunda yavruyu getirendi sanırım, sorunun nedenini itiraf etmişti: Gelen yavru henüz daha iki aylık bile değildi. Annesinden belki de 20-30 günlükken ayırmışlar ve para için bize satmışlardı.

Neticede zamanından önce ayrıldığı yuvası için gözümün önünde günlerce yaş döktü, insan evladı gibi ağıt yaktı.

İnsan evladı gibi dedim ama gibisi fazla.

*****

Bugün, bir kadın müvekkilemin, çocuğu babaya teslimi sırasında çektiği videoyu izledim. Kadınla koca arasında uzun zamandan beri geçimsizlik söz konusu. Yollar ayrılmış ama nasılsa olan biri 4, diğeri 5,5 yaşındaki iki çocuk için yaşam aynı evde devam etmiş.

Sonunda adam aldatıldığını öğrenmiş ve hatta kadının cep telefonunda bir takım görüntüler de bulmuş.

Boşanma için mahkemeye başvurup elindeki görüntüleri de dosyaya sununca, bu görüntülerden etkilenen mahkeme çocukların velayetini babaya bırakmış.

Senden anne olmaz, demiş.

Velayet babaya bırakılınca anneyle de çocuklar arasında kişisel ilişki kuruluyor tabi: Hafta sonu bir gün, o da saat 10’dan akşam 18’e kadar.

Kadın da çalışıyor adam da. Dolayısıyla çocuklara zaten bir başkası bakacak hafta içi. Bu kişi de bulunmuş: Kocanın annesi. Önce oğluna bakmış yıllarca, büyütmüş; şimdi de oğlunun çocuklarına bakıyor.

Beni de babaannem büyütmemiş olsa belki anlamazdım o kadıncağzı da.

*****

Anne, çocukları her haftasonu alıyor ve saatleri geldiğinde teslim için geri götürüyor. Özellikle küçük olanın, babasının evine yaklaşırken ki davranışları değişiyor.Son durağa doğru, yavaş yavaş gözlerinden yaş gelmeye başlıyor. Arka koltukta yanında oturan ablasına doğru istemsizce sokuluyor. O küçük omuzlarını yukarı aşağı silkiyor, kendi kendine konuşur gibi gitmiycem işte gitmiycem derken minicik dudaklarını büzüyor.

*****

Anne, evin önüne gelince arabayı durduruyor, arka kapıyı açıyor ve çocuklar anne uzanamasın diye öbür kapıya doğru yanaşmaya çalışırken aynı anda “anne, anne” diye ağlaşıyorlar.

Gitmemek için minik elleriyle annenin ellerini itekliyor, arabanın içinde minik gövdeleriyle olabildiğince direnmeye çalışıyorlar. Anne, çocukları götürmek zorunda. Götürmese, teslim etmese hakkında ceza davası açılacak ve belki de zaten sınırlı olan bu görme hakkı bile tamamen elinden alınacak.

*****

Arabadaki bu direniş, aparman merdivenlerinde de koridorlarda da devam ediyor. Babaanneye teslim edilen çocuk, kurtulup kurtulup annesine koşuyor tam anneye kavuştum derken babaanne belinden kavrayıp eve çekiştiriyor. Daha tam dönmeyen diliyle “anneme gidicem, anneme gidicem” diye anlatmaya çalışıyor meramını.

Neden gidemeyeceğini anlayamayarak.

Neden annesiyle kalamayacağını anlayamayarak.

Mahkeme, karar, hüküm, icra, kişisel ilişki süresi onun bu somut dünyasından çok ama çok uzak, onun küçük dünyasına hiç de ait olmayan, anlamsız kavramlar.

Büyüklerin saçma sapan dünyasının kendi duygularını tatminine yarayan kurallar. Bir intikam aracı sadece.

Başka bir şey değil.

*****

Yukarıda yavru köpekçiğe insan evladı gibi dedim ama.

Acaba insan olmayı bırakıp biraz da hayvan mı olsak…

Boşanmada Manevi Tazminat Miktarı Nasıl Belirlenir?

Boşanma davalarında eşlerin mal rejiminin tasfiyesi nedeniyle parasal olarak bir alacak haklarından başka bir de maddi ve manevi tazminat hakları bulunabilmektedir.

Maddi ve manevi tazminat hakkı Türk Medeni Kanunu’nun 174. maddesinin 1. ve 2. fıkralarında şu şekilde anlatılmıştır:

Madde 174- Mevcut veya beklenen menfaatleri boşanma yüzünden zedelenen kusursuz veya daha az kusurlu taraf, kusurlu taraftan uygun bir maddî tazminat isteyebilir.

Boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan taraf, kusurlu olan diğer taraftan manevî tazminat olarak uygun miktarda bir para ödenmesini isteyebilir.

Boşanmada Manevi Tazminatın Amacı

Boşanmada manevi tazminatın amacı, boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan tarafın, bozulan ruhsal dengesini telafi etmek, manevi değerlerindeki eksilmeyi karşılamaktır.

Bu nedenle kişilik haklarını ihlal eden fiille, tazminat miktarı arasında makul bir oranın bulunması gerekir.

Boşanmada Manevi Tazminat Miktarının Belirlenmesinde Dikkat Edilecek Hususlar

Bir tarafın zenginleşmesine yol açacak sonuçlar doğurur miktarda manevi tazminat takdiri, müesseseyi amacından saptırır.

Hakim, tazminat miktarını saptarken:

a.kişilik hakları zedelenen tarafın ,

  • ekonomik durumunu
  • sosyal durumunu
  • boşanmada kusuru bulunup bulunmadığını
  • varsa kusur derecesini,
  • fiilin ağırlığını;

b.kişilik haklarına saldırıda bulunanın

  • kusur derecesini,
  • ekonomik durumunu
  • sosyal durumunu göz önünde bulundurmak zorundadır.

Tarafların tespit edilen ekonomik ve sosyal durumları, boşanmaya yol açan olaylardaki kusur dereceleri, paranın alım gücü, kişilik haklarına yapılan saldırı ile ihlâl edilen mevcut ve beklenen menfaat dikkate alınarak maddi ve manevi tazminat miktarı belirlenir.

Bir Yıl Dolmadan Nafaka Artırım Davası Açılabilir mi?

Kamuoyunda ve hatta avukatlar arasında yaygın olarak boşanma kararının kesinleşmesinden itibaren 1 yıl geçmeden nafaka artırım davası açılamayacağı düşünülüyor. Meslektaşlardan da bu konuda bir çok soru gelince bu konuyu açıklığa kavuşturan bir yazı hazırlama gereği hissettim.

Okumaya devam et Bir Yıl Dolmadan Nafaka Artırım Davası Açılabilir mi?

İcrayla Çocuk Alma Dönemi Bitiyor

Adalet Bakanlığı, boşanmış ve boşanma dava sürecinde başvurulan icra daireleri aracılığıyla çocuğun teslim alınması sürecine son vermeyi amaçlayan bir çalışma başlattı.

Hazırlanan kanun tasarısına göre, çocuğun teslim alınmasında mağdur odaklı bir yaklaşım uygulanacağı belirtiliyor. Bu taslağa  (Taslağın tam metnine buradan ulaşabilirsiniz) göre:

Çocuk Teslimi İşlemleri Nasıl Başlatılacak?

1.Adım: Adli Destek Müdürlüğü’ne Başvuru

Çocuk teslimi veya çocukla kişisel ilişki kurulmasına dair ilam veya tedbir kararı, yükümlüsü tarafından rızasıyla yerine getirilmediği takdirde diğer taraf veya vekili, çocuğun oturduğu yer adlî destek ve mağdur hizmetleri müdürlüğüne başvurabilecek. Bundan önce yükümlünün kendi rızası ile çocuğu teslim etmemesi halinde mahkeme ilamı ile herhangi bir icra dairesine başvuruluyordu. Bu taslakla ilamın başvuru mercii değişmiş oluyor.

2.Adım: Yükümlü İle İrtibata Geçilmesi

Talebi alan müdürlük, teslim yükümlüsüyle irtibat kurarak belirlenen gün ve saatte kararda belirtilen koşullarda, herhangi bir işlem veya ihtara gerek kalmaksızın çocuğun bulunduğu adreste, müdürlükte veya belirlenen başka bir yerde karşı tarafa teslimini isteyecek. Önceki durumda, mahkeme ilamı, yükümlüye tebliğe çıkarılıyor ve çocuğu teslime hazır etmesi ihtar ediliyordu.

Çocuğun Teslim Edilmemesi Halinde Ne Yapılacak?

1.Adım: Plan Hazırlanması

Teslim yükümlülüğünün yerine getirilmemesi halinde talep üzerine müdürlükçe, mümkünse tarafların veya vekillerinin katılımıyla kararın uygulanmasını göstermek amacıyla bir plan hazırlanacak. Mevcut durumda ise İcra İflas Kanununa göre, teslim şartına uyulmadığı takdirde gerekli yolluk, pedagog refakate alınarak icra memuru vasıtasıyla çocuk teslim alınıyor.

Bu planda çocuğun yüksek yararı ve sürecin çocuğun psikolojisine etkisi esas alınarak karar kapsamında tarafların hak, yükümlülük ve sorumlulukları ile plana uyulmaması durumunda uygulanacak yaptırımlar yer alacak.

2.Adım: Planın Aile Mahkemesi Hakiminin Onayına Sunulması

Plan aile hâkiminin onayına sunulacak ve onaylanmış plan hazır olmayan tarafa tebliğ edilecek. Mevcut durumda ise böyle bir plan yapılması koşulu yok, bu nedenle yeni taslak bir kaç bürokratik işlem daha eklemiş. Uygulamada plan gerektiği gibi tebliğ olunmadı, plan uygun değil şeklinde itirazlara yol açabilir. 

3.Adım: Çocuğun Teslim Alınması

Taraflar herhangi bir işlem veya ihtara gerek kalmaksızın yükümlülüklerini plana uygun olarak yerine getirmek zorunda olacak. Mahkeme ilamında, zaten çocuk ile velayet kendisine bırakılmamış ebeveyn arasındaki kişisel ilişki şekli ve süresi belirlenmişken ayrıca bir plan yapılma zorunluluğu tartışılabilir.

Aksi takdirde diğer tarafın talebi üzerine müdürlük tarafından planın gereği zorla yerine getirilecek. Zorla yerine getirme işlemleri adlî destek uzmanları tarafından yürütülecek.

Adlî destek uzmanı bulunmayan yerlerde bu işlemler, adalet komisyonunca görevlendirilen memurlar tarafından sosyal çalışmacı, pedagog, psikolog veya çocuk gelişimcisi gibi bir uzmanın, bunların bulunmadığı yerlerde bir eğitimcinin hazır bulundurulması suretiyle yerine getirilecek.

Adlî destek uzmanı veya görevlendirilen memur, bu fıkra kapsamındaki görevlerini yerine getirirken gerekirse kolluktan yardım alabilir. Kolluk birimleri bu konudaki talepleri derhal yerine getirmek zorunda olacak. Mevcut durumda da çocuğun rızaen teslim edilmemesi durumunda icra memuru kolluktan yardım alıyor. 

Çocuk teslimi veya çocukla kişisel ilişki kurulması sırasında talep eden taraf hazır bulunacak. Bugün de bu şekilde uygulanıyor.

Ancak, adlî destek uzmanı veya görevlendirilen memurun gerekli görmesi halinde bu işlem, talep eden tarafın yokluğunda da yapılabilecek. Çocuğun, hiç tanımadığı kişiler tarafından ebeveyninden alınarak talep eden ebeveyni ile buluşmak için bir yere götürülmesi ne derece amaca uygun olur acaba?

Bu madde kapsamında başka yer müdürlüğüne yapılan başvurular derhal çocuğun oturduğu yer müdürlüğüne gönderilecek. Bugün de talimat icra dairesi uygulaması mevcut

Adli Destek Müdürlüğü’nün İşlemlerine Karşı İtiraz ve Şikayet Yolu

Müdürlük tarafından bu madde kapsamında yapılan iş ve işlemler hakkındaki şikayetler, aile mahkemesince 9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununun 16 ilâ 18 inci maddeleri kıyasen uygulanmak suretiyle karara bağlanması planlanıyor.

Çocuk Teslimine Uymayanlara Verilecek Ceza

Çocuk teslimi veya çocukla kişisel ilişki kurulmasına dair ilam veya tedbir kararı kapsamında hazırlanan plana aykırı hareket edenler ile planın yerine getirilmesini engelleyenler, şikâyet üzerine, altı aya kadar tazyik hapsi ile cezalandırılacak.  Mevcut İcra ve İflas Kanunu’ndaki 341. madde ceza hükmü aynen alınmış.

Hapsin tatbikine başlandıktan sonra planın gereği yerine getirilirse, kişi tahliye edilir; ancak kişi bu hükümden bir defadan fazla yararlanamayacak. Kanunun en çok eleştirilen ve işe yaramamasına neden olan hükmü olan çocuğun teslim edilmesi halinde kişinin tahliye olması, bu taslakta bir defadan fazla yararlanamama koşulu getirilerek daha işlerlik kazanması amaçlanmış.

Ceza Davasında Görevli Mahkeme

Bu fiil sebebiyle açılan davalar aile mahkemesinde görülür ve İcra ve İflas Kanununun 347, 348, 349, 350, 351, 352, 353 ve 354 üncü maddelerinde düzenlenen yargılama usulüne ilişkin hükümler uygulanacak. İcra ceza mahkemelerinden aile mahkemelerine taşınması halinde aile mahkemelerinin zaten olağanüstü olan iş yükünün daha da fazla artması mı amaçlanıyor acaba? Şu anda Ankara’da açılan bir davaya ön inceleme duruşması için 9 ay sonrasına gün verilebiliyor, iki duruşma arası 3 aydan kısa olamıyor.

Aile mahkemesinin kararına itiraz edilmesi halinde mahkeme, itirazı incelemesi için dosyayı o yerde aile mahkemesinin birden fazla dairesinin bulunması hâlinde, numara olarak kendisini izleyen daireye, son numaralı daire için birinci daireye, o yerde aile mahkemesinin tek dairesi bulunması hâlinde en yakın aile mahkemesine gönderilecek. İtiraz incelemesi neticesinde verilen karar kesin olacak.

Çocuk Teslim Etmeme Nedeniyle Velayetin Değiştirilmesi

Velayete sahip ana veya babanın, plandaki yükümlülüğü haklı bir sebep olmaksızın birden fazla yerine getirmemesi halinde çocuğun menfaati dikkate alınarak velayet sahibi değiştirilebileceği gibi, durum ve koşullara göre velâyet kaldırılarak çocuğa vasi de atanabilecek. Mahkeme, çocuk ile kişisel ilişkiyi düzenleyen kararında bu hususu taraflara ihtar edilecek. Görüldüğü üzere, Adalet Bakanlığı da ortak velayet (kısmi velayet) değil tam velayet üzerinden bir çalışma yapmış. Daha önceki yazılarımda da ortak velayetin bizde çok fazla uygulama alanı bulamayacağı düşüncemi belirtmiştim.

Çocuk Teslim Masraflarını Devlet Karşılayacak

Bu madde kapsamında yapılan giderler, Adalet Bakanlığı bütçesinden karşılanacak. Daire dışında yerine getirilen işlemleri yürüten adlî destek uzmanları ile görevlendirilen memurlara 8/5/1991 tarihli ve 3717 sayılı Adli Personel ile Devlet Davalarını Takip Edenlere Yol Gideri ve Tazminat Verilmesi ile 492 sayılı Harçlar Kanununun Bir Maddesinin Yürürlükten Kaldırılması Hakkında Kanunun 2 nci maddesi uyarınca ödeme yapılacak. Kanun taslağı ile her bir teslim için icra dosya masrafı, haciz yolluğu ve sosyal hizmet uzmanı ile ulaşım giderlerinin Devlet tarafından karşılanması öngörülüyor. Şu andaki uygulamada, her iki haftada bir yaklaşık 500,00 TL tutarındaki bu giderler çoğu kişi için karşılanması zor miktarlar. 

Sonuç

Şahsi görüşüm bu yeni hazırlanan taslağın aynen kanunlaşması halinde, tek büyük farklılık çocuk tesliminde masrafların devlet tarafından karşılanacak olması. Geri kalan işlemlerin icra müdürlüğünün memurları ya da adli destek memurlarınca yapılması arasında önemli bir fark olamayacağını düşünüyorum. Sonuçta bu işlerin bir şekilde, devletin gücünü arkasına alan kişilerce yapılması zorunluluğu olduktan sonra “ha Ali Kel ha Kel Ali” olmuş ne farkeder?

Tasarıda icra ceza hakimliğinden aile mahkemelerine aktarılmaya çalışılan görevler de amacına hiç bir zaman ulaşmayacak: Birinci olarak, aile mahkemelerinin işleri çok ama çok yoğun. İkinci olarak örneğin ağır ceza hakimlerinin bir günde aile mahkemesine atanıp ertesi gün boşanma dosyasında duruşmaya çıktığı bir düzende aile mahkemesinin hassasiyetini aramak ne derece samimi olabilir ki?

Diğer yandan, devletin kaynaklarını daha iyi amaçlar için kullanması gerekir. Devlet hizmetlerinden yararlananlar da bu hizmetin tam olmasa da küçük bir kısmının bedelini ödemelidirler. Aksi takdirde bu, geri kalan vatandaşlara haksızlık olur. Bu nedenle, ödeme gücü olanlardan dahi çocuk teslimi ücretini almamak sosyal devlet mantığına da terstir, neticede sosyal devletin kaynakları, ihtiyaç duymayanlara dağıtılmış olur ve bu nedenle gerçekten ihtiyaç duyanlar gerekli hizmeti alamazlar.

Benim önerim ise şudur: Bu kadar meşekkatli çalışma yerine iki küçük değişiklik herşeyin düzelmesi için yeterli:

  1. Çocuğun rıza ile teslim edilmemesi halinde yapılan masrafların yükümlüden alınacağı (ki bugün 100 kere de icra yoluyla alsanız masraflar yapana kalıyor) ve
  2. çocuğu teslim etmeyenin 10 gün hapis cezasına çarptırılacağı; bu cezanın çocuk teslim edilse dahi çektirileceği. Mevcut sistemde 6 aya kadar tazyik hapsi deniyor ama şu ana kadar bu suçtan yatana rastlamadım.Adalet bakanlığı bunun istatistiğini açıklarsa memnun olurum.

Bu değişiklikler yapılırsa, oturmuş sistem bozulup yeni baştan yapılmak zorunda da kalınmaz.

Yorumlarınızı bekliyorum. 😉

Bunları Yapan Eş Boşanmada Tazminat Öder: 11 Örnek Dosya

Boşanmada Eşlerin Kusur Oranı Nasıl Belirlenir?

Boşanma davalarında yargıtay, eşe karşı işlenen fiilleri belli ağırlıkta değerlendirmekte, buna göre tarafların kusur durumu tayin olunmaktadır. Yargıtay kararlarında bu konuda şu şekilde örnekler bulunmaktadır:

“Mahkemece taraflar eşit kusurlu kabul edilerek tarafların boşanmasına karar verilmiş ise de; yapılan tahkikat ve toplanan delillerden davalı-davacı kocanın eşine fiziksel şiddet uyguladığı, onu müşterek konuttan kovup, konutun anahtarını değiştirdiği ve onu aşağıladığı; buna karşılık davacı-davalı kadının ise birlik görevlerini yerine getirmekten kaçındığı anlaşılmaktadır. Gerçekleşen bu olaylara göre boşanmaya ve evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına sebep olan olaylarda davalı-davacı kocanın, davacı-davalı kadına göre daha ağır kusurlu olduğunun kabulü gerekir.”

“Mahkemece her ne kadar taraflar eşit kusurlu kabul edilerek boşanma kararı verilmişse de; toplanan delillerden, davalı-davacı kadının sadakat yükümlülüğüne aykırı davrandığı, buna karşılık; davacı-davalı kocanın eşine şiddet uyguladığı, hakaret ettiği ve bir başka kadınla birlikte yaşamak suretiyle sadakatsiz davrandığı anlaşılmaktadır. Gerçekleşen bu durum karşısında boşanmaya neden olan olaylarda her iki taraf kusurlu olmakla birlikte davacı-davalı koca kadına göre daha ağır kusurludur.”

“Toplanan delillerden, mahkemenin de kabulünde olduğu üzere; davalı kadının davacı eşinin ilk evliliğinden olan küçük çocuklarına karşı kötü davranıp yemek yemelerini dahi kısıtladığı, davacı kocanın ise; davalı eşini ilk evliliğinden olma çocukları ile yaşamak zorunda bıraktığı ve ilk evliliğinden olan erkek çocuğunun davalı kadını eve almadığı anlaşılmaktadır. Gerçekleşen bu hale göre boşanmaya neden olan olaylarda tarafların eşit derecede kusurlu olduğu anlaşılmaktadır.”

“Davalı – karşı davacı kadının hastalığı nedeni ile tedavi için hastaneye yatmayı kabul etmeyip tedaviden kaçındığı, buna karşılık davacı – karşı davalı erkeğin evlilik birliğinde manevi anlamda bağımsız bir konut temin etmeyip davalı – karşı davacı kadını müşterek evden göndermek istediği ve çıkan tartışmada kadının ailesini çağırıp kızlarını almalarını istediği, tarafların bu şekilde ayrıldıkları anlaşılmıştır. Gerçekleşen bu durum karşısında evlilik birliğinin sarsılmasına neden olan olaylarda davacı karşı davalı erkek ağır kusurlu, davalı – karşı davacı kadın ise az kusurludur.”

“Davacı kocanın birlik görevlerini yerine getirmediği buna karşılık davalı kadının ise evin kilidini değiştirerek davacı eşini eve almadığı anlaşılmaktadır. Gerçekleşen bu durum karşısında boşanmaya neden olan olaylarda tarafların eşit kusurlu olduklarının kabulü gerekir.”

“Davacı-karşı davalı kadının kusuru kanıtlanamamış olup, birlik görevlerini yerine getirmeyen davalı-karşı davacı erkek tamamen kusurludur.”

“Davacı-karşı davalı kadının eşine hakaret ettiği, davalı-karşı davacı erkeğin ise eşine hakaret ettiği, sürekli ve düzenli bir işinin bulunmadığı, evin ihtiyaçları ile ilgilenmediği ve ortak konutu terkettiği anlaşılmaktadır. Davacı-karşı davlı kadına kusur olarak yüklenen “eşini ortak konuttan kovduğu” vakıasına ilişkin beyanda bulunan tanığın görgüye dayalı bilgisi bulunmamakta olup, taraflardan ve üçüncü kişilerden aktarılan olaylar sabit kabul edilemez ve kusur belirlemesinde hükme esas alınamaz. Gerçekleşen bu olaylara göre, davalı-karşı davacı erkeğin boşanmaya sebep olan olaylarda ağır kusurlu olduğunun kabulü gerekir.”

“Davacı kadının annesinin evlilik birliğine müdahalesine sessiz kaldığı ve kayınvalidesine hakaretler ve beddua ettiği, buna karşılık davalı erkeğin ise bağımsız konut sağlamadığı, birlikte yaşadıkları annesinin kadına yönelik baskılarına ve kadının akrabalarına yönelik olumsuz tutum ve davranışlarına destek olduğu, erkeğin annesinin kadın hakkında “defolsun gitsin, istemiyorum, alın gidin, oğlumu yeniden evlendireceğim” şeklinde sözler söylediği, erkeğin de “annem istemiyorsa bende istemiyorum” diyerek eşini evden kovduğu anlaşılmaktadır. Gerçekleşen bu olaylara göre, davalı erkeğin boşanmaya sebep olan olaylarda ağır kusurlu olduğunun kabulü gerekir.”

“Erkeğin belirlenen kusurlu davranışlarına göre; eşini bayram ziyareti için ailesinin yanına bırakıp, daha sonra da ancak ailesi ile görüşmemesi şartıyla eve dönebileceğini söylediği, bu yüzden çıkan anlaşmazlık üzerine de eşini istemediğini ilgili dosyada dinlenen tanıklara söylediği anlaşılmaktadır. Gerçekleşen bu durum karşısında, boşanmaya neden olan olaylarda davalı erkeğin tam kusurlu olduğunun kabulü gerekir.”

“Tarafların mahkemece kabul edilen ve gerçekleşen kusurlu davranışları yanında davalı erkeğin sadakatsiz davrandığı, ailesinin kadına hakaret etmesine sessiz kaldığı, bağımsız konut temin etmediği anlaşılmaktadır. Evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına neden olan olaylarda, davalı erkek ağır kusurludur.”

“Davacı-karşı davalı kadının zina eylemine karşılık, davalı-karşı davacı erkeğin de eşine sürekli şiddet uyguladığı anlaşılmaktadır. Gerçekleşen bu duruma göre boşanmaya sebep olan olaylarda, tarafların eşit kusurlu olduklarının kabulü gerekir.”

Aldatmayı İspat Edeyim Derken Sanık Olmayın

İnsanoğlunun birlikte yaşamak için bu denli çok, bu denli karışık ve birbiriyle çelişik kanuna ihtiyaç duyması çok garip değil mi? TBMM’nin sitesinden baktım, en son 2016 yılının Ağustos ayına kadar çalışan meclis tamı tamına 6745 numarasına kadar kanun çıkarmış. Kanun yapılıyor, kanunu değiştiren bir kanun, sonrasında yanlış yapıldığı anlaşılıyor ve kanunu değiştiren kanunu değiştiren bir kanun çıkarılıyor. Sonrasında aslında ilk yapılan kanunun daha mantıklı olduğu düşünülüp bir kanun daha çıkarılmışken onaylanan uluslararası bir sözleşmeye uyum sağlamak için yeni bir kanunla son yapılan değişiklik de değiştiriliyor.

Cicero’nun tam da bu durumumuza uygun düşen bir sözü yaklaşık 2bin yıl kadar önce söylemiş olması da işin daha da trajik olan yanı belki de: “Summum ius summa injuria – Ne kadar çok kanun,o kadar az adalet”

Eşiniz sizi aldatıyor ve bir şekilde bunu ispatlamanız gerekiyor. Ne yaparsınız? Dava açtığınızda henüz kimsenin kusurunu kabul ettiğini görmedim. O da inkar edecek hatta sizi en hafifi iftiracıdan başlayan sözlerle vuracak.

İspat için peşine düşüyorsunuz, bir şekilde birlikte olduğu kişiyle görüntülüyorsunuz. Fotoğraflarını, video kayıtlarını CD ile boşanma davası dosyanıza sunuyorsunuz. Hoopp! 3 ay sonra karakoldan çağrılıyorsunuz, hakkınızda eşinizin özel hayatını ihlal ettiğiniz iddiasıyla asliye ceza mahkemesinde dava açılmış.

Aldatılan eş olarak saatlerce adliye koridorlarında duruşmayı bekledikten sonra, başınız önünüze eğik, hakim cezayı açıklarken boynunda varsa indirim yapıyormuş diye duyduğunuz kravatınızı düzeltip ceketinizin en üst dahil tüm düğmelerini ilikleyip tam kürsünün karşısındaki tahta parmaklıklı bölgeye yanaşıyorsunuz.

Ceza da alıyorsunuz, ancak neyse ki yargıtay bazı durumlarda bu cezayı bozuyor:

“kendisine gönderilen isimsiz bir ihbar mektubunu okuduktan sonra resmi nikahlı eşi olan katılan …’nin sadakatinden kuşkulanmaya başlayan ve aldatıldığını düşünen sanık …’in, katılanla fiilen beraber yaşadıkları dönemde, onu gizlice takip ederek, katılanın bir başka erkekle buluştuğu ana ilişkin görüntülerinin ve katılana ait telefonda kayıtlı, “Ne oldu canım sana. Acı günde tatlı günde her zaman”, “Ay ben yerim senin inşaatlarını, çok güzel çok butikler… bana ne zaman ev yapıcaksın canımm… pembe ve turkuvaz panjur isterim… veranda ve küçük bir bahçe de isterim:) ama sensiz olmaz… sensiz saray olsa istemem…” biçimindeki katılanın tarafı olduğu mesajların fotoğraflarını çekip, bu fotoğrafları, zina hukuksal nedenine dayalı olarak açtığı boşanma davasına vekili aracılığıyla sunduğu olayda,
Katılana ait görüntüleri ve haberleşme içeriklerini, üçüncü kişi ya da kişilerle paylaştığı ve/veya çoğaltarak dağıttığına ilişkin hakkında bir iddia ileri sürülmeyen sanığın, kendisine ve aile birliğine yönelen, onurunu zedeleyen, haksız bir saldırı altında ve başkaca şekilde ispatlanması mümkün olmayan bir hal içerisinde iken, kaybolma olasılığı bulunan delillerin muhafazasını sağlayıp, daha sonra açtığı boşanma davasına sunarak, aile içi geçimsizliğin kaynağının, katılanın güven sarsıcı olumsuz tutum ve davranışları olduğunu ispatlama amacını taşıyan eyleminde, hukuka aykırı hareket ettiği bilinciyle davrandığı kabul edilemeyeceğinden, sanığa yüklenen fiilin kanunda suç olarak tanımlanmamış olması nedeniyle sanığın CMK’nın 223/2-a maddesi gereğince beraatine karar verilmesi gerekirken” YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas Numarası: 2015/13048 Karar Numarası: 2017/1992 Karar Tarihi: 15.03.2017

Yargıtay’ın 12. Ceza Dairesi böyle düşünürken dosyanızın incelemesi 3. Hukuk Dairesi tarafından yapılıyorsa bu sefer hukuk ilkeleri aleyhinize çalışmaya başlıyor ama:

Somut olayda, toplanan delillerin birlikte değerlendirilmesinden; nafaka alacaklısı olan davalının, tanık olarak dinlenen şarkıcı …’a ait şarkının klip çekimi nedeniyle E. K. isimli oyuncu ile birlikte yer aldığı çekim görüntülerinin, (klibin yayınlanmasından vazgeçilmesi üzerine) davacı nafaka yükümlüsü tarafından hukuka aykırı olarak elde edildiği sabittir.

Diğer taraftan, hukuka aykırı olarak elde edilen klip görüntülerinin, paylaşımlarının yapıldığı sosyal medya hesaplarının kendisine ait olduğu hususu da davalı tarafından kabul edilmediği gibi, davacı taraf sosyal medya hesaplarının (Facebook/WhatsApp) ve bu hesaplardaki paylaşımlarında davalı tarafından yapıldığı hususunu da ispatlayamamıştır.

Ayrıca, sosyal medya hesaplarında yapılan paylaşımların, ancak hesabın sahibi veya aynı paylaşım ortamında (facebook/WhatsApp) bulunan kişilerce delil olarak kullanımının mümkün olduğu düşünülebilecektir. Diğer bir anlatımla, sahte profil oluşturup paylaşımlarda bulunmak veya kişi profillerinde hesap sahibinin bilgisi, muvafakatı ve izni olmaksızın yapılan paylaşımların delil olarak sunulması halinde, bunların 6100 Sayılı HMK’nun 189/2. maddesi kapsamında hukuka aykırı delil kabul edilmesi gerekir.
Hal böyle olunca, mahkemece; davacı nafaka yükümlüsü tarafından sunulan delillerin bir bölümünün hukuka aykırı olarak elde edilmiş olduğu, diğer delillerin ise hukuka aykırı bir şekilde yaratılmış olduğu gözetilerek, dosya kapsamındaki diğer delillerle de ispat edilemeyen nafakanın kaldırılması davasının reddine karar verilmesi gerekirken,” YARGITAY 3. HUKUK DAİRESİ Esas Numarası: 2016/14742 Karar Numarası: 2017/2577 Karar Tarihi: 07.03.2017

Evet, görüldüğü üzere yargıtayın bir dairesine göre hukuka aykırı olmayan fiiller diğer dairesinde hukuka aykırı kabul edilebiliyor. Aynı delil nedeniyle bir dava lehinize diğeri aleyhinize bitebiliyor.

Ne demişti Çiçero 2 bin küsür yıl önce? Summum ius summa injuria 😉

 

Şimdi arayın: 0533 483 9313