Eşya İadesi Talepli Dava Dilekçesi

UYARI : Dilekçeler örnek olmaları amacıyla konulmuştur. Her olay benzersizdir ve bu nedenle dilekçelerde yeralanlardan daha farklı haklarınız ve talepleriniz olabilir. Bu nedenle dilekçeleri kullanmadan önce mutlaka uzmanından yardım alın. Arzuhalcilere , dilekçecilere aldanmayın. En iyisi konunun uzmanı bir Avukata başvurmaktır.

…………… ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

SAYIN HAKİMLİĞİ’NE

……….

DAVACI :

VEKİLİ :

DAVALI :

DAVA DEĞERİ : ……………..-YTL

KONU : Eşyaların İadesi Talebimizdir.

AÇIKLAMALAR :

1- Müvekkilimiz ile davalı 8 yıllık evliliklerini, …………. Aile Mahkemesi’nin ../../…. tarihinde verdiği …../….. Esas, …../….. Karar sayılı karar ile bitirmişlerdir. İlam her iki tarafa da tebliğ edilmiş ve kesinleşmiştir.

2- Davalı, müvekkilimizle müştereken oturdukları evi boşanma davası devam ederken boşaltmış ve ……………. adresindeki babasına ait boş daireye taşınmıştır. Burada müvekkilimizin yıllarca yaptığı çalışmalar karşılığı eve alınmış eşyaların yanında, müvekkilimizin şahsi eşyaları da bulunmaktadır.

3- Müvekkilimiz adına ../../…. tarihinde ………. Asliye hukuk mahkemesinin …./…. D.İş sayılı dosyası ile yaptırdığımız tespitte bu durum tespit edilmiş ve yapılan tespite davalının da bir itirazı olmamıştır. Bu eşyaların (eki listede) tümü müvekkilimize ait bulunmaktadır. Davalının sadece şahsi eşyaları bulunmaktadır.

4- Müvekkilimiz eski eşinden eşyalarını geri istemişse de eşi buna yanaşmamıştır. Bu nedenle eşyaları ya da …………..-YTL tutarındaki bedelini istemek zarureti hasıl olmuştur.

HUKUKİ SEBEPLER : MK.m.220/2, HUMK ve Sair Mevzuat.

DELİLLER : …… Asliye Hukuk Mahkemesi’nin …./…. D.İş Sayılı Tesbit Dosyası, Faturalar, Tanıklar ve Her Türlü Yasal Delil.

CEVAP SÜRESİ : 10 Gündür

TALEP SONUCU : Açıklanan nedenlerle mülkiyeti müvekkilime ait olan eşyaların müvekkilime aynen iadesine, aynen iade mümkün değil ise boşanma tarihinden itibaren işleyecek faizi ile birlikte ve fazlaya ilişkin talep ve dava hakkımız saklı kalmak kaydı ile şimdilik ……………..-YTL tutarındaki bedelinin davalıdan alınarak müvekkilimize ödenmesine, eşyanın davalı tarafından üçüncü şahıslara devrinin önlenmesi bakımından tedbiren muhafaza altına alınmasına, yargılama giderlerinin ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini vekaleten saygıyla talep ederiz.

DAVACI VEKİLİ

Bekleme Süresinin Kaldırılması Talepli Dava Dilekçesi

UYARI : Dilekçeler örnek olmaları amacıyla konulmuştur. Her olay benzersizdir ve bu nedenle dilekçelerde yeralanlardan daha farklı haklarınız ve talepleriniz olabilir. Bu nedenle dilekçeleri kullanmadan önce mutlaka uzmanından yardım alın. Arzuhalcilere , dilekçecilere aldanmayın. En iyisi konunun uzmanı bir Avukata başvurmaktır.

AİLE MAHKEMESİ

SAYIN HAKİMLİĞİ’NE

……….

DAVACI :

VEKİLİ :

DAVALI : Hasımsız

KONU : İddet müddetinin kısaltılması istemidir.

AÇIKLAMALAR :

1- Müvekkilemiz …….. Asliye Hukuk Mahkemesinin ../../…. tarih, ../…. E., …/…. K. sayılı ilamı ile boşanmıştır. Karar kesinleşmiştir.

2- Müvekkilemiz yeniden evlenmek istemektedir. Ancak M.K.’nun 132. maddesi buna engeldir. Müvekkilemizin hamile olmadığı ekteki doktor raporu ile de sabittir.

3- Bu nedenlerle müvekkilemizin yeniden evlenebilmesi için iddet müddetinin kısaltılmasını talep etmek zarureti hasıl olmuştur.

HUKUKİ SEBEPLER : TMK ve İlgili yasa maddeleri.

DELİLLER : Nüfus kaydı, Boşanma Dava Dosyası, Doktor Raporu ve her türlü yasal delil.

TALEP SONUCU : Açıklanan nedenlerle boşanma dosyası ve doktor raporu göz önünde bulundurularak iddet müddetinin kısaltılmasına karar verilmesini vekaleten saygıyla talep ederiz.

DAVACI VEKİLİ

Akıl Hastalığı Sebebiyle Boşanma Dava Dilekçesi

UYARI : Dilekçeler örnek olmaları amacıyla konulmuştur. Her olay benzersizdir ve bu nedenle dilekçelerde yeralanlardan daha farklı haklarınız ve talepleriniz olabilir. Bu nedenle dilekçeleri kullanmadan önce mutlaka uzmanından yardım alın. Arzuhalcilere , dilekçecilere aldanmayın. En iyisi konunun uzmanı bir Avukata başvurmaktır.

………. AİLE MAHKEMESİ

SAYIN HAKİMLİĞİ’NE

……….

DAVACI :

VEKİLİ :

DAVALI :

KONUSU : Akıl hastalığı sebebiyle boşanma talebidir.

AÇIKLAMALAR :

1- Müvekkilimiz davalı ile ….. yıldan bu yana evlidir. Tarafların bu evliliklerinden ……… isimli ….. adet çocukları bulunmaktadır. Çiftin Evlilik Nüfus kaydı ….. İli, ….. İlçesi, ….. Mahallesi, …… Cilt No, …… Sayfa No ve …… Kütük Sıra No.dadır.

2- Davalı yaklaşık … yıl önce akıl hastalığına yakalanmıştır. Müvekkilimiz ve ailesi davalıyı güçleri yettiğince tüm tedavi merkezlerine götürmüş, ancak hastalığın geçici olmadığı heyet raporları ile sabit hale gelmiştir.

3- Davalı kendi işlerini göremez durumdadır. Ayrıca resmi işlemlerin yerine getirilmesi için de kendisine ……………… vasi olarak tayin edilmiştir. Davalının bu durumu gerek müvekkilimizi, gerekse çocukları çok üzmesine karşın, artık evlilik birliğinin çekilmez hale geldiği, davalının yakınları tarafından da kabul edilmektedir.

4- Davalının çocukları ile birlikte aynı evde yaşamaları da gerek tedavisi ve gerekse çocuklarının psikolojik durumu açısından sakınca arz etmektedir.

5- Bu sebeple müvekkilimizin akıl hastalığı doktor raporları ile de sabit olan davalı eşinden boşanmalarına karar verilmesini istemek zarureti doğmuştur.

HUKUKİ SEBEPLER : MK.m.165 ve sair yasa maddeleri.

DELİLLER : Nüfus kaydı, tanıklar,doktor raporları, her türlü yasal deliller.

CEVAP SÜRESİ : 10 gündür.

TALEP SONUCU : Açıklanan nedenlerle tarafların boşanmalarına, küçük çocukların velayetinin davacı anneye verilmesine, yargılama giderlerinin ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini saygılarımızla vekaleten talep ederiz.

DAVACI VEKİLİ

Nafakanın Artırımı Talepli Dava Dilekçesi

UYARI : Dilekçeler örnek olmaları amacıyla konulmuştur. Her olay benzersizdir ve bu nedenle dilekçelerde yeralanlardan daha farklı haklarınız ve talepleriniz olabilir. Bu nedenle dilekçeleri kullanmadan önce mutlaka uzmanından yardım alın. Arzuhalcilere , dilekçecilere aldanmayın. En iyisi konunun uzmanı bir Avukata başvurmaktır.

………. AİLE MAHKEMESİ

SAYIN HAKİMLİĞİ’NE

……….

DAVACI :

VEKİLLERİ :

DAVALI :

KONU : Aylık ………-YTL olan İştirak Nafakasının ………..-YTL Arttırımı ile Aylık ………-YTL ye Çıkartılması Talebimizdir.

AÇIKLAMALAR :

1- Davalı ile müvekkilemiz ………. Aile Mahkemesinin ../../…. tarih, …./…. E. ve …./…. K. Sayılı ilamı ile boşanmışlardır.

2- Boşanma sonucunda eşlerin müşterek çocuğu ../../…. doğumlu ………….’nun velayeti annesine bırakılmıştır. Bu ilamda müşterek çocuk için aylık ……….-YTL iştirak nafakasına hükmedilmiştir.

4- …. yılında hükmedilen aylık ………-YTL iştirak nafakası, günün ekonomik koşulları ve müşterek çocuğun büyümesi ve ihtiyaçlarının artması sonucu yetersiz kalmıştır. Müşterek çocuk …………… halen …………………. sınıfta okumaktadır.

5- Davalının ekonomik durumundaki düzelme, yüksek enflasyon karşısında paranın alım gücündeki düşüş ve müşterek çocuğun ihtiyaçlarındaki artış da göz önünde bulundurularak bu davanın açılması zorunluluğu hasıl olmuştur.

HUKUKİ SEBEPLER : MK.m.182 ve İlgili Mevzuat.

DELİLLER :

1. Boşanma Dava Dosyası,

2. Tarafların Mali ve Ekonomik Durum Araştırması,

3. Nüfus Kayıtları,

4. Tanıklarımız,

5. Yasal ve Takdiri Diğer Deliller.

TALEP SONUCU : Arz edilen nedenlerle aylık ……….-YTL olan iştirak nafakasının ……….-YTL arttırımı ile aylık ……….-YTL ye çıkartılmasına yargılama giderlerinin ve vekalet ücretinin davalıya yükletilmesine karar verilmesini saygılarımızla vekaleten talep ederiz.

DAVACI VEKİLİ

Nafaka Davası

T.C. YARGITAY  2. HUKUK DAİRESİ E. 1990/11244  K. 1990/10689 T. 9.11.1990
DAVA : E.U. ve Ü.M. arasındaki nafaka davasının yapılan muhakemesi sonunda davanın reddine dair verilen hüküm davacı tarafından temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:

KARAR : Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek eş kusur daha ağır olmamak şartıyla geçimi için diğer eşten mali gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir ( MK. 144 ). Yoksulluk nafakasının boşanma davasından sonra istenmesini ingelleyen açık bir hüküm yoktur. Böyle boşanmadan sonra yoksulluk nafakası istenemiyeceğinden söz edilerek davanın reddi doğru değildir.

SONUÇ : Davacının temyiz itirazının bu sebeplerle kabulü ile hükmün BOZULMASINA 9.11.1990 tarihinde, oy çokluğuyla karar verildi.

KARŞI OY YAZISI

Uyuşmazlık, evvelce kesinleşen boşanma hükmünde konu edilmeyen yoksulluk nafakası isteğinin, kesinleşmeden sonra yeniden açılacak bir davanın sebini oluşturup oluşturmayacağına ilişkindir.

Yoksulluk nafakasının kesinleşen boşanma kararından sonra ayrıca ve bağımsız bir dava ile istenebileceğine ilişkin değerli çoğunluğun düşüncesine aşağıda açıklanacak nedenlerle katılamıyorum.

Şöyleki:

1- YOKSULLUK NAFAKASININ KAPSAM VE NİTELİĞİ:

Eşler arasında evlilik bağını çözen ve evlilik birliğini sona erdiren boşanma kararının asıl unsurunun yanı sıra ortaya çıkan ve ancak hakim hükmü ile geçerlilik kazanan yan sonuçların bir bölümünü oluşturan parasal ödemelerden yoksulluk nafakası, kusuru daha ağır olmayan karı yada kocanın boşanma sonucu olarak yoksulluğa düşmesi halinde boşanmaya neden olmasa bile diğer eşin ekonomik gücüne göre süresiz olarak isteyebileceği özel bir nafaka türüdür. Amacı ise Medeni Kanunun 152. maddesinden kaynaklanan kocaya ve ayrıca kocanın zarurete düşmesi halinde kadına ait nafaka yükümlülüğünün boşanma ile sona ermesi ( dayanıksız kalması ) üzerine boşanma sonrasında yoksulluğa düşecek eşin sosyal ve ahlaki düşüncelerle korunmasını sağlamaktır. Böyle bir koruma ise, boşanma hukukunun bilinen kuralları, karı koca ilişkilerinin özellikleri, evlilik kurumunun kapsamı ve niteliği ve nihayet boşanmaya neden olan olayların yapısı gözönünde tutularak ancak boşanmaya karar verecek hakim tarafından incelenip sonuca ulaştırılabilir. Kaldıki hakkaniyet, hürmet ve atıfet düşüncelerine dayalı yoksulluk nafakasına hüküm kurulurken nafaka yükümlüsünün kusuru aranmıyacağından bunun bir tazminat ya da cezai nitelik taşımadığı açıktır. Bu yönü ile de yoksulluk nafakası boşanma davasının dışında bağımsız bir davanın konusu yapılamaz.

Bilindiği gibi, boşanma hukukunun temel ilkesi, asıl hukuksal sonucun evlilik birliğini sona erdiren boşanma hakma olduğudur. Bunun dışında kalan ve özellikle talep olmadan hakimin kendiliğinden sonuc doğurmayacağı hususlar yan ( fer’i )- ( Tali ) sonuçları oluşturur. Bu yönü ile Medeni Kanunun 144. maddesinde öngörülen yoksulluk nafakası istemi, tıpkı maddi ve manevi tazminat istemlerinde olduğu gibi boşanmanın yan ( fer’i ) sonucu olup bu konuda TÜRK- İSVİÇRE doktrininde aykırı herhangi bir görüş ve düşünce söz konusu değildir. Öyle ise boşanmanın diğer yan ( fer’i ) sonuçlarında olduğu gibi yoksulluk nafakası isteminde ancak boşanma hükmü ile birlikte karar bağlanacağı açık ve doğal kabul edilmelidir. Nitekim TÜRK doktrininde de baskın görüş bu doğrultudadır ( VELİDEDEOĞLU HIFZI VEDDET, Türk Medeni Hukuku Cilt II, Aile hukuku 5. Bası İstanbul 1965 sayfa 258-EGGER AÜGUST İviçre Medeni Kanunu şerhi Cilt II Aile hukuku, Tahir Çağa çevirisi 2. bası İstanbul 1943, Syafa 230- KÖPRÜLÜ BÜLENT/KANETİ SELİM, Aile Hukuku İstanbul 1985/1986, Sayfa 196… BİRSEN KEMALETTİN Medeni Hukuk Dersleri 4. bası İstanbul 1958, Sayfa 325-AKGÜN ZERRİN Boşanma Hukuku 3. Baskı İstanbul 1986, Sayfa 407-ÖZTAN BİLGE Aile Hukuku 2. Bası Ankara 1983 Sayfa 295 ). Ugulamada da zunu yıllardır yoksulluk nafakasının boşanma hükmünün kesinleşmesinden sonra istenemiyeceği çok sayıda Dairemiz kararında da vurgulanmıştır. Nitekim 7.2.1986 tarihli 1018-1179 sayılı ve ayrıca 20.5.1986 tarihli ve 5219-5196 sayılı kararlarımız bu uygulamanın yakın tarihli örneklerini oluşturmaktadır.

II- TÜRK MEDENİ KANUNU’NUN SİSTEMATİĞİ VE ANA YAPISI

Türk Medeni Kanununun bilinen sistematiği gözönünde tutulmadan ve boşanmanın yan ( fer’i ) sonuçlarının boşanma hükmü ile bağlantısı ve hükmün ayrılmız bir parçası olduğu gerçeği dikkate olınmadan sorunu ve uyuşmazlığı çözümlemek bizleri çok ciddi hukuksal yanılgılara uluştırır. Bilindiği gibi Türük Medeni Kanununun “BOŞANMA” başlıklı 4. babı ( A- Boşanma sebepleri, B- Dava, C- Hüküm, D- Boşanma ve usulü muhakemesi ) başlıklı dört alt bölüme ayrılmaktadır. Kanun koyucu maddi ve manevi tazminata ilişkin 143. ve yoksulluk nafakasına ilişkin 144. ve nihaet tazminat ve nafakanın ödenme şekli ile ilgili 145. maddelerini “BOŞANMA HALİNDE TAZMİNAT” yan başlığı altında “HÜKÜM” bölümünde düzenlenmiştir. Kuşkusuz günümüzde Türkiye Cumhuriyet Anayasası’nın yasaların yorumuna olanak tanımaması karşısında, Medeni Kanundaki kenar başlıkların kanun metnine dahil bulunmadığı yolundaki 26.1.1944 tarihli ve 1367 sayılı TBMM Kararı’nın geçerliliği tartışılır hale gelmiştir. Ancak sözkonusu kararın bugün için geçerliliğini kabul etsek bile, kenar başlıklarını kanun koyucunun iradesini yansıttığı gerçeğini gözden uzak tutamayız. Kaldıki Türk Medeni Kanunu kenar başlıklarını taşımasaydı bile medeni Kanunun 138-148. maddelerinin, dolayısıyla yoksulluk nafakası çatısı ana yapısı ve açıklanan sistematiğinden hiçbir kuşkuya yer vermiyecek bir biçimde anlaşılmaktadır.

III- YOKSULLUK NAFAKASI İSTEMİ İLE BOŞANMA HÜKMÜ ARASINDAKİ HUKUKSAL BAĞLANTI:

Boşanma bir hakim kararı ile evlilik birliğini kesin olarak sona erdiren bir olgudur. Boşanma kararının kesinleşmesi ile eşler arasında yeni hukuksal statü yaratılır.

Mevcut uyuşmazlıklar şu yada bu doğrultuda kesin çözüme kavuşturulur. Daha doğrusu çözüme kavuşturulması gerekir. Boşanma kararına rağmen daha sonra vaki bir yoksulluk nafakası istemiyle boşanmış eşleri yeniden karşı karşıya getirmek, kin ve nefret duygularının tazelenmesine yol açmak boşanma kurumunun amacına uygun düşmemektedir. Kaldıki uyuşmazlıkları askıda ve eşlerden birine keyfine bırakmak, eşlerden birini sürekli yoksulluk nafakası tehdidi altında tutmak, boşanma ile elde edilen sonuçları zedeleyici bir görünüm gösterir. Çoğu zaman boşanma kararı ile bile eşler arasındaki intikam ateşi sonmemiş olabilir. Kin ve kıskançlığın tamamen ortadan kalakması zaman alabilir. Boşanmaya rağmen eşlere yen ibir dava olanağı sağlamak giderilmesi mümkün olmayan yeni mutsuzluklara ve manevi tahribata yol açabilir. Boşanma davası sırasında yoksulluk nafakası isteminde bulunmamış ya da bu hakkını kullanmak istememiş eş, boşanma kararından sonra diğer eşin evlilik dışı ilişkisini ve o kişiyle yeni bir evliliği gerçekleştirme hazırlığı içinde olduğunu öğrense bu kez yalnızca parasal açıdan onlara zarar vermek için bu yeni dava olanağını kullunmak istemiyecek midir? Akla gelen ve gelmeyen sayısız varsayım, eşlerin boşanma sonrasında artık yeni bir davanın taraflarını oluşturmasında ne kendileri ne de toplum açısından hiçbir fayda olmadığını göstermektedir. Kullanılmayan ya da zamanında kullanılmak istenmeyen bir hakkın sürekli korunmak istenmesinde adalet açısından da gerçekten yarar bulunmamaktadır. Uyuşmazlıkların ve çelişkilerin mutlaka bir sonu olmalıdır. Diğer taraftan boşanma davasında mevcut olmayan yoksulluk durumunun boşanma hükmünden sonra gerçekleşmesi halinde de gene böyle bir davanın yasal kaynakları söz konusu değildir. Çünkü yoksulluk nafakası isteğinin yasal maddi unsuru “boşanma yüzünden yoksulluğa” düşme olgusudur. Boşanma yüzünden yoksulluğa düşmemiş bir eşin daha sonra şu yada bu nedenle yoksulluk vakası ile karşı karşıya gelmesi nafaka kurumunun amacı ve kapsamı dışında kalmaktadır.

IV- DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE ADALETE DUYULAN GÜVENİN SARSILMASI

Boşanma davası sonrasında bağımsız açılan yoksulluk nafakası davasında delillerin ikamesi kuşkusuz boşanma dosyası ile sınırlı olamıyacaktır. Acaba tarafların bu kez gösterecekleri ( belki de şu yada bu nedenle boşanma sırasında gösterilmemiş ) yeni deliller başta kusurun aidiyeti olmak üzere boşanma davasının tamamen aksi doğrultusunda yeni gerçeklerini ortaya çıkarırsa hatta bu yeni durum koşulların varlığı halinde belkide yargılamanın iadesi isteğine konu olursa yoksulluk nafakası isteminin peşinde koşan davacı açısından ortaya çıkacak acı sonuç bir yana adalete duyulan güvenin sarsılması nasıl önlenecektir? Bir halk deyimi ile pişmiş aşa katılan u nasıl giderilecektir? Nihayet boşanma davasında tarafları ve evlilikte eşlerin ilişkilerini en iyi şekilde inceleyip değerlendiren ve gerekiyorsa takdir deceği yoksulluk nafakası miktarını bu verilere göre belirleyen bir hakim yerine, boşanma kararı sonrasında belkide yalnızca boşanma dosyası tutanaklarına bağlı kalacak kısaca o davayı yürütmemiş ( yaşamamış ) bir Hakimin ulaşacağı takdir. acaba önceki kadar sağlıklı ve sona erdirilmiş bir evlilik bağının gerçeklerine uygun olabilecek midir? Özetle eşler arasındaki bütün sorunlar yanında amacına uygun olarak mutlaka ve mutlaka boşanma davasında çözülmeli ve kesin bir sonuca bağlanmalıdır.

Yukarıda özetlenmesine çalışılan düşüncelerin ışığında Medeni Kanunun 144. maddesine dayanılarak, boşanma davasına ya da o dava dolayısıyla karşılık bir davaya konu olmadan yoksulluk nafakası işteğinin ileride boşanma hükmünün kesinleşmesinden sonra da ayrıca ve bağımsız bir davanın konusu yapılması mümkün görmemekte ve bu nedenle değerli çoğunluk kararına katılamamaktayım.

Üye Namık Kemal Yalçınkaya

Boşanma Davası – Şiddetli Geçimsizlik

T.C.
YARGITAY
2. HUKUK DAİRESİ
E. 1990/7962
K. 1990/5801
T. 23.10.1990
• BOŞANMA DAVASI ( Evlilik Birliğinin Temelinden Sarsılması Nedeniyle )
• EVLİLİK BİRLİĞİNİN TEMELİNDEN SARSILMASI NEDENİYLE BOŞANMA DAVASI ( Davalı Kadının Aşırı Oyun Kumarı Alışkanlığı İçerisinde Olması Nedeniyle )
• KUMAR DÜŞKÜNLÜĞÜ OLAN KADIN ( Boşanma Davasını Açan Davacı Kocanın Bu Hususu İspat Edememesi Nedeniyle Boşanma Davasının Reddi )
• TANIK BEYANI ( Eşlerle Aynı Evi Paylaşan Müşterek Çocuğun Anlatımları Karşısında Davalı Kadının Aşırı Oyun Düşkünlüğünün Olduğunun Kabul Edilememesi )
• EVLİLİK DIŞI İLİŞKİ KURAN KOCA ( Karısının Aşırı Kumar Düşkünlüğü Nedeniyle Evlilik Birliğinin Temelinden Sarsıldığı İddiasıyla Açtığı Boşanma Davasının Reddi )
743/m.134
7201/m.21
ÖZET : Tarafsız davalı tanıklarının ve özellikle eşlerle aynı çatıyı paylaşan müşterek çocuğun anlatımları karşısında davalının aşırı oyun düşkünlüğü içinde bulunduğuna ilişkin davacı tanıklarının beyanları ciddi, inandırıcı ve gerçeklere uygun kabul edilemez.

Davacı kocanın, eşinin aşırı oyun kumar alışkanlığı içinde olduğu ve bu davranışın evlilik birliğini temelinden sarstığı yolundaki iddiasını ispat etmemesi, aksine kendisinin başka bir kadınla evlilikdışı ilişki kurduğunun anlaşılması halinde boşanma davasının reddi gerekir.

DAVA : Davacı koca tarafından Medeni Kanunun 3444 sayılı kanunla değişik 134/1-2. maddesi uyarınca açılan davada; yerel mahkemece gerek delillerin takdirinde ve gerekse yasa hükmünün yorumunda yanılgıya düşülerek evlilik birliğinin temelinden sarsıldığının kabulü ile boşanmaya karar verilmiştir.

Şöyleki;

1 – Dosya kapsamına, mevcut delillere ve özellikle tanık anlatımlarına göre taraf ilişkilerinde gerçekleşen iki maddi olgu söz konusudur. Bunlardan birincisi davacı kocanın asistanı ile evlilik dışı bir ilişki içine girmesi ve onunla herkesçe görülecek biçimde bir beraberliği sürdürmesidir. İkincisi ise kapsam, ağırlık ve niteliği taraf tanıklarınca farklı yorumlanan davalı kadının oyun alışkanlığıdır.

a ) Davacı kocanın ana, baba, abla, enişte ve amcadan oluşan tanıkları davalı kadının aşırı bir kumar alışkanlığı içerisinde olduğunu, evini, eşini ve çocuklarını ihmal ettiğini açıklamışlardır. Kuşkusuz yakın akrabalık başlı başına tanık beyanını değerden düşürücü bir sebep sayılamaz ve HUMK.nun 254. maddesi uyarınca asıl olan tanıkların gerçeği söylemiş olmalarıdır. Ne varki bu sonucun kabul edilebilmesi için aksine ciddi ve inandırıcı delil ve olayların bulunmaması gereklidir. Dinlenen ve tarafsız statde bulunan davalı tanıkları, aşırı bir oyun ve hele kumar alışkanlığı içinde olmadığını zaman zaman içinde bulundukları çevre ve toplumun alışkanlık ve yaşantılarına uygun bir biçimde herkes kadar oyun oynadığını açıklamışlardır. Özellikle tarafların müşterek çocuğu 1969 doğumlu … annesinin bir oyun alışkanlığı olmadığını ancak babası ile birlikte olduğu zamanlarda arkadaşları arasında bir eğlence olarak ufak tefek oyunlar oynadığını kesinlikle belirtmiştir. Hal böyle olunca, davacının annesi olan tanığın davalının gece kocası ile beraber yattıktan sonra herkesin uykuda olmasından istifade ederek gece yarısından çok sonra sabaha karşı evden çıkıp başka yerlerde konken oynadığına ilişkin tanıklığı eşinin tabiatına aykırı olup ciddi ve inandırıcı kabul edilemez. Tarafların sosyal konumları aile yapımı ve içinde bulundukları toplum koşulları gözönünde alındığında değil evli bir kadının o seviyede bekar bir kadının dahi yapamıyacağı böyle bir davranışı sergileyen tanıklık kasıtlıdır. Hayatın olağan akışına ve yaşam gerçeklerine uygun sayılamaz. Mahkeme gerçeğe uygun düşmiyen böyle bir tanıklığı hükmüne esas alırken aynen “davacıya olan yakınlıklarına rağmen belli yaşlara gelmiş bu insanların kendi çocuklarına ait 25 yıllık bir ailenin yıkılmasında çıkarlarının olduğunun düşünülemiyeceği” görüşüne ağırlık vermiştir. Bir grup tanıklık değerlendirilirken ele alınan kıstasların objektif kriterleri ihtiva etmesi zorunludur. Çünkü davacı yakınlarının herzaman böyle bir düşünce içinde oldukları bir ilke olarak kabul edilemez. Aksi bir anlayış içinde de yan tutarak yakınları yararına tanıklık yapabilirler. Özetle tarafsız davalı tanıklarının ve özellikle eşlerle aynı çatıyı paylaşan müşterek çocuğun anlatımları karşısında davanın aşırı oyun düşkünlüğü içinde bulunduğuna ilişkin davacı tanıklarının beyanları ciddi, inandırıcı ve gerçeklere uygun kabul edilemez.

b ) Kaldıki oyun alışkanlığının evlilik birliğini temelinden sarsan bir neden kabul edilebilmesi için oyun sebebiyle davalı kadının evliliğin çeşitli yükümlülüklerini yerine getirmediği ekonomik sıkıntı doğurduğu, aile yapısında ve çevre ilişkilerinde çeşitli olumsuzluklar yarattığı hususlarının da sabit olması gerekir. Oysaki davacı tanıkları bu konuda hükme yeterli somut olayları açıklayamamışlardır. Mahkeme kararında da yazıldığı şekilde karı koca arasında önemli bir sorun bulunmadığı davalının eşine çocuklarına bağlı ve sorumluluklarının bilincinde olduğu, davacı kocanın bir kadınla ilişki kurması üzerine olayların bu noktaya geldiğine ilişkin davalı tanıklarının ittifak gösteren açıklamaları karşısında davacı yakınlarının beyanlarının boşanmayı temine matuf olduğu düşüncesi yaşamın doğal akışına daha fazla uygunluk göstermektedir.

c ) Taraflar 1967 yılında evlenmişlerdir. Davalı eşin iddiaya konu oyun kumar alışkanlığı bir an doğru kabul edilse dahi, 23 yıl gibi uzun bir süre ( Taksi başka bir kadın ortaya çıkıncaya kadar ) mutlu bir şekilde yürüyen evlilik içinde ciddi bir sorun teşkil etmemesine başka bir ifade ile hoşgörü ile karşılanmasına rağmen 23 yıl sonra bir boşanma nedeni olarak ileri sürülmesi hukuk açısından iyi niyetli ve korunmaya değer bir hak olarak kabul edilemez. Daha açık bir ifade ile davacı koca evvelce hoşgörü ile karşıladığı olaylara sonradan ve yeniden dayanamaz. Yerel mahkemenin bu yönü dikkate almaması kabul şekli bakımından usule aykırılık oluşturur.

d ) Yerel mahkemece deliller değerlendirilirken davacının kusurunun daha ağır olmadığı benimsenmiştir. Oysaki davacı kocasının evlilik dışı ilişkisi dosya kapsamında tam olarak gerçekleşmiştir. Bu husus mahkemeninde açık kabulündedir. Biran için davalı işin oyun kumar alışkanlığı içinde olduğu benimsense bile bu iki olgunun birlikte değerlendirilmesinde hangisinin müşterek hayatı sürdürmeleri eşlerden beklenemiyecek derecede evlilik birliğini temelinden sarstığı sorusunun cevabı aranırken sadakatsiz kocayı daha ağır kusurlu saymamak ve oyun kumar alışkanlığını sadakatsizlikten daha fazla kusurlu bir davranış kabul etmek adalet ve hakkaniyet ilkelerine uygun bir düşünce olarak benimsenemez.

2 – Diğer taraftan mahkeme boşanma hükmüne ulaşırken davacının kusuru daha ağır olsa dahi, gizli kalması gereken, kocanın ilişkisini basın aracılığı ile topluma yansıtan çağırdığı kişilere kocasını yanındaki kadınla gösteren ve kocasını Üniversiteye şikayet eden” davalıyı bu davranışları sebebiyle de kusurlu bulmuştur. Hemen söylemek gerekirki her dava açıldığı tarihte mevcut koşullara göre değerlendirilirken sonuçlandırılır. Özellikle boşanma davalarında dava tarihinden önce mevcut olaylara dayanılır. Davanın açılmasından sonra meydana gelen ( dolayısıyla davanın konusunu oluşturmayan ) olaylar yeni ve ayrı bir boşanma davasının dayanağını meydana getirirler. Boşanma davası açıldıktan sonra yargılama sırasında ortaya çıkan yan olaylar boşanmayı gerektirecek nitelikte ve ağırlıkta ise davacı taraf bunlara dayanarak ayrı bir boşanma davası açacağı yerde başlangıçtaki iddiasını genişletmesi ve mahkemenin de dava dilekçesinde ileri sürülmeyen ( zaten o tarihte mevcut olmadığı için ileri srülmeside mümkün olmayan ) olayları hükme esas alması önemli bir hukuksal yanılgıdır. Kaldıki bir an için bu olaylar dava tarihinden önceki bir dönemde gerçekleşmiş olsa idi bile bunlar nedeniyle davalının suçlanması ve böylece davalı davranışlarının boşanmayı gerektirecek nitelik ve ağırlıkta olduklarının kabul edilmesi çok ciddi bir yanılgıdır. Çünkü mahkemece kabul edildiği üzere davacı usulsüz tebligata dayalı olarak davalının yokluğunda boşanma hükmü elde etmiş ve bu husus iadei muhakeme isteğinin konusunu oluşturmuştur. Davalı kadın bu davada kaybolan haklarını savunmaktadır. Elbetteki davacı kocanın sadakatsizliğini iddia edecek, bu dosyaya delil teşkil etmesi içinde sadakatsizlik olayının idari yönden soruşturulmasını isteyecektir. Bu konuda gazeteciler tarafından kendisine soru tevcih edilen davalının savunmasını özetlemesi ve boşanmak istemediğini açıklamasından daha tabii ne olabilir ki. Dava tarihinden sonraki döneme rastlaması biryana davalının anayasal savunma ve şikayet hakkını kullanmasının bir boşanma davasının kusurlu bir davranış olarak kabul edilmesi ise hatalı bir değerlendirmedir.

3 – Dava dilekçesi ve duruşma günü 7201 sayılı kanunun 21 ve ilgili nizamnamesinin 28. maddelerine aykırı olarak davalıya tebliğ edilmiştir. Bununla da yetinilmemiş belirlenen ikinci duruşma günü tek taraflı istekle değiştirilmiş ve davalıya bildirilmemiştir. Mahkeme yalnızca ikinci hususu kabul ederek yargılamanın yenilenmesine karar vermiştir. Yargılamanın yenilenmesinin kabulü davacı tarafça temyiz edilmemek suretiyle kesinleşmiş bulunduğundan bu yön üzerinde durulmasının artık hukuksal bir yararı ve etkinliği söz konusu değildir. Ancak hazır bulundurulan davacı tanıklarının davalının bilgisi dışındaki duruşmada dinlenip sonra da hükme ulaşması suretiyle hükme esas alınan söz konusu tanıklıklara karşı gerek taan ve gerekse beyana ilişkin savunma hakkının ciddi ve telafisi mümkün olmayan biçimde zedelediği gerçeğini gözden uzak tutmamak gerekmektedir.

4 – Yerel mahkeme bir yandan davacı kocanın daha ağır kusurlu olmadığını kabul ederken bir yandan da davacının kusurlu olduğuna ilişkin davalı kadının itirazlarını hakkın kötüye kullanılması biçiminde nitelemiş ve böylece Medeni Kanun 3444 sayılı kanunla değişik 134/2. maddesinde öngörülen ilkeden davacının yararlanmasını amaçlamıştır. Nevarki mahkeme bu yöne ilişkin takdirinde de yanılmıştır. Çünkü aksi kanıtlanmayan davalı tanıklarının anlatımlarına göre davacının asistanı ile evlılık dışı ilişki içine girdiği son yıla yada yıllara kadar yirmi yılı aşkın bir süre evlilik birliği huzur ve mutluluk örneği teşkil etmiştir. Öyle ise mevcut sadakatsizliğe rağmen henüz geri dönüş yolları kapandığı için evlilik birliğinin devamında davalı eş açısından yarar vardır. Bir hukukçu olmasına rağmen evlilik yükümlülüklerini aksatmayan ve böylece gene yirmi yılı aşkın süre mesleğinden uzak kalan davalının boşanma halinde meydana gelecek maddi ve manevi zararının karşılanması hiçbirşekilde mümkün olmayacağından evlilik birliğinin devamında yarar vardır. Gerek üniversite öğrencisi 1969 doğumlu ve gerekse 1978 doğumlu müşterek iki kız çocuğu açısından evlilik birliğinin devamında tartışılmaz yarar vardır. Kaldıki bu kadar uzun süre mutlu ve huzurlu devam etmiş bir birliğin son yıllarında ortaya çıkan sadakatsizliğe rağmen davalı kadın açısından bozulmaması ve yıkılmaması bir anlamda aldığı ciddi yaraya rağmen korunması için gösterilen çaba ve gayretin neden hakkın kötüye kullanıldığı biçiminde kabul edildiğini de anlamak mümkün değildir. Mahkeme söz konusu 134/2. maddenin yorumunda da yanılgıya düşmüştür.

Bütün bu açıklamalar özetlenecek olursa; Davalının aşırı bir oyun kumar alışkanlığı içinde olduğu ve bu alışkanlık nedeniyle evlilik birliğinin devamı eşlerden beklenemeyecek derecede temelinden sarstığı yeterli delillerle kanıtlanamamıştır. Bu durumda gerçekleşen sadakatsiz tutum ve davranışları sebebiyle tamamen kusurlu olan davacının dava açma hakkı mevcut değildir. En azından oyun kumar alışkanlığı ile sadakatsiz davranış arasında mahkeme kurulan yanlış denge adalet ve hakkaniyet ilkelerine aykırıdır. Diğer taraftan mahkemece dayanılan hakkın kötüye kullanılması kuralının olayımızla uzak yakın hiçbir ilgisi bulunmamaktadır. Bu durumda isteğin reddi gerekirken delillerin takdirinde ve yasa hükmünün yorumunda yanılgıya düşülerek boşanmaya karar verilmesi usul ve kanuna aykırıdır.

SONUÇ : Temyiz olunan kararın gösterilen sebeple BOZULMASINA, duruşma için takdir olunan yüzbin lira vekalet ücretinin davalıdan alınıp davacıya verilmesine, 23.10.1990 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

Boşanma Sebepleri – Manevi Tazminat

T.C.
YARGITAY
2. HUKUK DAİRESİ
E. 1993/510
K. 1993/2020
T. 2.3.1993
• MANEVİ TAZMİNAT DAVASI ( Boşanmaya Neden Olayların Kabahatsiz Eşin Kişisel Menfaatlerini Ağır Surette Haleldar Etmesi Nedeniyle )
• BOŞANMAYA NEDEN OLAN OLAYLAR ( Kabahatsiz Eşin Kişisel Menfaatlerini Ağır Surette Haleldar Etmesi Durumunda Hakimin Manevi Tazminata Hükmedebilmesi )
• ZAMANAŞIMI ( Boşanma Kararının Kesinleşmesinden İtibaren Bir Yıl İçinde Tazminat Davasının Açılmasının Gerekmesi )
818/m.60,61,125
743/m.5,125,143

ÖZET : Boşanmaya neden olan olaylar kabahatsiz eşin kişisel manfaatlerini ağır surette haleldar etmiş ise, hakim manevi tazminata hükmedebilir. Hükmün yargıtay incelemesi sonunda bozma kapsamı dışında kalan bölümleri bağımsız olarak infaz kabiliyeti taşıdığından ve yeniden incelenmesi, değiştirilmesi mümkün olmadığından kesinleşir. Böylece zamanaşımı, bu tarihten itibaren işlemeye başlar. Boşanma nedenine dayanan maddi veya tazminat istemleri borçlar kanununun 60. Maddesinde gösterilen bir yıllık zaman aşımına tabidir.

DAVA : H.Ş. ile M.Ş. arasındaki tazminat davasının yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hükmün temyizen müraüfaa icrası suretiyle tetkiki davalı, temyizen tetkikide davacı tarafından istenilmekle, duruşma için tayin olunan bugün duruşmalı temyiz eden tebligata rağmen gelmedi. Diğer temyiz eden vekili Av. E.A. geldi. Gelenlerin konuşması dinlendikten sonra işin incelenerek karara bağlanması için duruşmadan sonraya bırakılması uygun görüldü. Bugün dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği görüşülüp düşünüldü:

KARAR : “Boşanmaya sebebiyet vermiş olan hadiseler kabahatsiz karı veya kocanın şahsi menfaatlerini ağır bir surette haleldar etmiş ise, hakim manevi tazminat namıyla muayyen bir meblağ dahi hükmedebilir.” ( M.K.143/2 )

1- Kabahatsiz eşin, isteyebileceği manevi tazminata ilişkin davanın zaman aşımını tayin tesbit için her şeyden önce evlilik ilişkisi ile söz konusu tazminatın niteliğini ortaya koymak gerekir.

Evlenme bir akit isede bu akit tesirini ve sonucunu ani oluşturur. evlenme ile evlilik ilişkisi kurulmuş olur. İşte evlilik ilişkisi içinde bulunan eşlerin birbirlerine karşı hak ve mükellefiyetleri akti ilişkiden bağımsız olup çok yerde kanunda düzenlenmiştir. Bu sebepledirki eşlerin kanunla düzenlenen hak ve mükellefiyetleri ihlal akte risyetsizlik müeyyideleri ile değil, özel düzenlemelerle hükme bağlanmıştır. Böylece evlilik içinde eşlerin biri birine karşı davranışlarını Medeni Kanunun 5. maddesi göndermesi yolu ile Borçlar Kanunun 61. ve müteakip maddeleri bu arada aynı kanunun 125. maddesi çerçevesinde mütelaa etmek mümkün değildir.

Medeni Kanunun 143/2. maddesinde mümeyyidelendirilen olay, boşanmaya sebebiyet verme olayı değildir. Manevi tazminatı gerektiren boşanmaya sebebiyet veren olmayın aynı zamanda kabahatsiz eşin şahsi menfaatlerinin ağır bir suretle haleldar edilmesidir. Şu halde burada bir haksız fiilden söz edildiğini kabul etmek yanlış olmayacaktır. Dairemizin 7.9.1990 tarihli ve 3059/8653 sayılı kararında ifade edildiği üzere kanun vazı bu hükümde mevsuf bir haksız fiil müeyyidesini ortaya koymuştur. Öte yandan 22.1.1988 tarihli 5/1 sayılı İçtihadı Birleştirme kararı gerekçesinde açıklandığı gibi, davanın zaman aşımı süresine tabi olduğu kuşkusuzdur. Bütün bu açıklamalar çerçevesinde boşanmaya sebep olan olaylar sebebiyle şahsi menfaatleri ağır ihlale uğrayan eşin açacağı davanın Borçlar Kanunun 60. maddesinde belirtilen bir yıllık zaman aşımına tabi olduğu, sürenin boşanma hükmün kesinleştiği tarihten işlemeye başlayacağını kabul etmek gerektiğine üyelerden N.T.’un muhalefetiyle ve oyçokluğuyla karar verildikten sonra somut olayın incelenmesine geçildi.

2- Taraflar, kocanın açtığı dava sonunda boşanmışlardır. 20.6.1989 tarihli kararda tarafların Medeni Kanuna 3444 sayılı kanuna eklenen geçici 1. madde uyarınca boşanmaları, 40.000.000 TL. maddi tazminatın davanın davacısı kocadan alınıp, davalısına verilmesi hükme bağlanmıştır. Kararın temyizi üzerine maddi tazminata ilişkin bölümünün bozulduğu, boşanmaya yönelik temyiz itirazlarının red edildiği, karar düzeltme isteminin 12.11.1990 gününde red edildiği daha sonra maddi tazminat isteminin red edildiği, karar düzeltme isteminin 12.11.1990 gününde red edildiği daha sonra maddi tazminat isteminin red edildiği taraflara en son 13.3.1991 gününde tebliğ edildiği bu davanın 17.1.1992 tarihinde açıldığı anlaşılmaktadır.

Davada boşanma hükmünün kesinleştiği tarihin belirlenmesi önem kazanmaktadır.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 25.3.1992 günlü 121/197 sayılı kararında açıklandığı üzere, hükmün Yargıtay incelemesi sonunda bozma kapsamıdışında kalan bölümleri bağımsız olarak infaz kabiliyeti taşıdığından ve yeniden incelenmesi, değiştirilmesi mümkün olmadığından kesinleşir. Böylece boşanma hükmü 12.11.1990 tarihinde kesinleşmiştir. 17.1.1992 tarihinde açılan bu davada zaman aşımı tahakkuk ettiğinden davanın reddi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru bulunmamıştır.

SONUÇ : Davalının temyiz itirazının kabulü ile hükmün açıklanan sebeple BOZULMASINA, diğer yönlerin şimdilik incelenmesine yer olmadığına 2.3.1993 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

KARŞIOY YAZISI

Karar iki tarafın iddia ve savunmalarının özeti, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususlar, ihtilaflı konular hakkında toplanan deliller, delillerin tartışması, red ve üstün tutma sebepleri, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sbep ile hükmün sonucunu ve kanun yollarını açıklar ( HUMK.388/3/4 ). Hüküm sonucu kısmında, gerekçeye ait herhangibir söz tekrar edilmeksizin, istek sonuçlarından her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların mümkünse sıra numarası altında birer birer, açık şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerekir. ( HUMK. 388/son ). Mahkeme, talep olmasa bile yargılama masraflarına ve bu meyanda vekalet ücretine resen hükmetmekle mükelleftir ( HUMK.426. maddesi ve 29.5.1957 gün ve 4-16 sayılı Yargıtay İçtihadı birleştirme kararı ). Hüküm davacı esasından halleden, taraflar arasındaki uyuşmazlığı sona erdiren, yazılıp hakim ve tutanak katibi tarafından imzalanan kararlardır ( HUMK.389-390 ). Değişik bir anlatımla, delillerin tahlili ile dava ve savunmaya hakim tarafından verilen cevaplarla; taraflara yüklenen borç ve tanınan haklarla; dava masrafı ve vekalet ücreti gösteren; yazılı ve imzalı bir bütünü ifade etmektedir.

Nihai kararlara ( hükümlere ) karşı temyiz yoluna gitme imkanının bulunması halinde temyiz incelenmesinin ne surette yapılacağı HUMK.nun 427 ve müteakip maddeleri ile 2797 sayılı Yargıtay Kanununda gösterilmiştir. Yargıtay, Kanunun uygulanmasında yanlışlık bulunması halinde HÜKMÜ BOZAR ( HUMK.428 ). Bozmayı gerektiren yanılgı yeniden yargılama yapılmasını gerektirmeyecek nitelikte ise Yargıtay HÜKMÜ değiştirilerek ve düzelterek onayabilir ( HUMK.nun 438/7 ). Kanuna aykırılık yoksa hüküm onanır ( HUMK. 442/A ). Çok tabiiki yargıtay kararları da HUMK. 388. ve müteakip maddelerinde açıklandığı biçimde hiçbir tereddüt yaratmayacak nitelikte olmalıdır. Şu halde bir hükmün tamamının veya bir kısmının zimnen onandığı veya zımmen kesinleştiği yönünde bir kabul açıklık ve netlik prensibi ile bağdışmaz.

Nitekim HUMK.nun 388 ve müteakip maddelerine benzer hükümleri muhtevi olan CMUK.268/4. maddesini uygulayan Yargıtay Ceza Genel Kurulu yerine getirilme yeteneğini yitirmiştir. Hükmün bu unsurları ile yeniden kurulması gerekir”; 24.1.1983 günlü ve 486-6 sayılı kararında” verilen hükmün kesinleşmesi için özel dairece serahattan onama tabirinin kullanılması yasa gereğidir”. Yargıtay 5. Ceza Dairesi “bozma önceki hükmü ortadan kaldırmış bulunmasına göre.. gerekçe gösterilmek suretiyle yeniden hüküm kurulmalı “denmek suretiyle yeniden hüküm kurulmalı “denmek suretiyle hükmün bir bütün oluşturduğu bozma ile tümü itibariyle hüküm olma niteliğini kaybettiği açık bir şekilde kabul edilmiştir.

Yüksek Yargıtay 4.2.1959 gün ve 13/5 sayılı İçtihadı Birleştirme kararında: Bir kararın bozulması ve mahkemenin bozma kararına uyması halinde bozulan kararın bozma sebeplerinin şumulu dışında kalmış cihetlerinin kesinleşmiş sayılması davaların uzamasının önlemeli maksadıyla kabul edilmiş çok önemli bir usul hükmüdür… o konunun bozma sebebi sayılmamış ve başka sebeplere dayanan bozma kararına mahkemenin uymuş olması, tarafların birinin yararına usuli müktesap hak meydana getirir”.9.5.1960 günlü ve 21/9 sayılı İçtihadı Birleştirme kararında da; “Usule ait müktesap hakkın diğer bir şekli de bazı konuların Yargıtay Dairesinin bozma kararının şumulü dışında kalarak kesinleşmesi ile meydana gelir”demek suretiyle açık bir şekilde hükmün bir bütün olduğuna Yargıtay kararının şumulü dışında kalan bölümlerin kesin hüküm değilde usuli kazanılmış hak olacağına işaret edilmiştir. Bu görüş Yüksek Yargıtay 11. Hukuk Ticaret ) Dairesinin 28.2.1958 günl 542-558 sayılı kararındada benimsenmiştir. Yukarıda açıklanan İçtihadı birleştirme kararının bağlayıcılığı sebebiyle kararda temyiz edilmeyen bölümlerle, Yargıtay bozması kapsamında olmayan bölümlerin kesin hüküm olamıyacağına bilimsel görüşlerde de yer verilmiştir. ( Prof. Baki Kuru Hukuk Muhakemeleri Usulü 1984/cilt 4 sh. 3424-3431 ve devamı Prof. İ.P. Medeni Usul Hukuku dersleri 1975, Sh. 763 ve devamı; Prof. S.Ü. Medeni Yargılama hukuku 1977 Sh.87 ve devamı ),

Bu izahdan çıkan netice itibariyle hüküm bir bütün oluşturur. Hükme bağlanan taraflara yüklenen borçlar ile tanınan hakların bir bölümünün temyiz edilmemesi veya temyiz edilipte ancak bir bölümünün bozma sebebi yapılması halinde temyiz edilmeyen veya bozma kapsamı dışında kalan kısımlar ( konular ) lehine olan taraf için usuli kazanılmış hak oluşturur. Dava tümü ile derdesttir. Temyiz konusu olmayan veya bozma kapsamı dışında kalan kısımlar ( konular ) hakkındaki hüküm bölümünün kesin hüküm teşkil ettiği yönündeki çoğunluk görüşüne katılmıyoruz. Taraflar arasındaki boşanma davasında oluşturulan 20.6.1989 tarihli boşanma ve maddi tazminat ödenmesine ilişkin hükmün boşanma yönüne ilişkin temyiz itirazı red edilmiş, hükmün bu bölümü onanmamıştır. Hüküm maddi tazminat yönünden bozulmuştur. Boşanma davacı bakımından kazanılmış hak olmuş, fakat davanın tamamına ilişkin olarak 28.3.1991 tarihinde kesinleşmiştir. 17.1.1992 tarihinde açılan bu davada Borçlar Kanunun 60. maddesinde gösterilen zamanaşımı dolmamıştır. İşin diğer yönlerinin incelenmesi gerekir. Aksi yönde oluşan çoğunluk düşüncesine katılmıyoruz.

KARŞIOY YAZISI

Evlilik iki ayrı cinsiyetin kendi aralarında kurdukları yasalarcada tanınıp korunan ve toplumun temelini oluşturan geçerli makbul bir beraberlik olup, ahlaki, sosyal ve hukuki bir kurumdur. Bu kurumun alelade bir borçlar hukuku sözleşmesi olarak nitelemek mümkün değildir. Yasa evlenme ve boşanma ile doğan hakları ve yükümlülükleri ayrı ayrı olmak üzere özenle düzenlemiş, bu ilişkiye zaman zaman hakimin müdahale ederek aksayan yönlerini düzeltmesini öngörmüştür. Olayımızı ilgilendiren ödence olayıda boşanmanın eki ( fer’i ) olarak yasaca özel olarak düzenlenmiştir. Bu özel düzenleme genel düzenlemeyi içeren Borçlar Kanunu 49. Medeni Kanun m.24 maddeleriyle düzenleme ile aynı koşullara tabi tutulamaz. Burada gözden uzak tutulmaması gereken kamu ödencenin istenebilmesi için, boşanma ile kusursuz eşin uğradığı maddi ve manevi zarar arasında sıkı sıkıya bağımlı bir nedensenliğin ( illiyet ) bulunmasıdır. Sözü edilen nedensenlik Borçlar Kanunu 41. madde ile belirlenen nedensenlikle aynı değildir. Öyle olsaydı yasa koyucu ayrıca bu konuda özel hüküm düzenleme gereğini duymazdı. O halde özel düzenlemede ( M:K.m. 143 ) amaçlanan nedensenlik aile hukukunun özelliklerine uygun olan ve haksız eylem dışında düşünülmesi gereken bir bağdır. ( Velidedeoğlu, H.V.T.M.H.2.cilt Aile Hukuku 5. baskı 1965 İst. Sh. 257, 258 V.d. ) manevi ödence için kusursuz eşin kişisel yararlarının ağır biçimde zedelenmiş olması önemli olup, kusurlu eşin kusurunun özel ağırlığı önem taşımamaktadır. Boşanmaya neden olan olayda kusurlu olması yeterlidir. Boşanma olayı akıl hastalığına veya kusura dayanmayan şiddetli geçimsizliklerde kusursuzluk esas olduğundan ödence istenmesi mümkün olmaz. Ancak Borçlar Kanunu 54. maddesi gereği hakkaniyet gerektiriyorsa hakim temyiz gücünden yoksun olan bir kimseyi sebebiyet verdiği zararın tümünden veya bir bölümünden sorumlu tutulabilir. Görüldüğü gibi Borçlar Kanunundan kaynaklanan sorumluluk ile Medeni Kanunun aile hukukuna ilişkin düzenlenmesinden kaynaklanan sorumluluk arasında açık farklılıklar bulunmaktadır. Hakkında özel hüküm bulunan konularda genel hükümler uygulanmaz. Diğer yönden hakkında başkaca özel hüküm bulunmayan hallerde bir dava on senelik zaman aşımına tabidir.

( M.K.m.5; B.K.m.125 ) Yasal bir düzenleme olan boşanma olayı ile ilintili olan ödence isteğinin haksız fiil olarak değerlendirilmesi ve haksız fiiller için düzenlenen zaman ve faili öğrenme ile başlayan Borçlar Kanunu 60. maddesiyle öngörülen 1 yıllık zaman aşımına tabi tutulması şeklindeki bir düşünceye katılmıyorum. Zira boşanmadan önce zararda bellidir, failde bellidir. Sayın çoğunluğun benimsediği görüş zaman aşımını buna rağmen boşanmanın kesinleşmesinden itibaren başlatılmasının karı-koca sırasındaki cebri icra yasağı ve tamamen Borçlar Kanunu hükümlerinden kaynaklanan zaman aşımının işlememesi ile izaha çalışmanında kabul edilebilir yasal bir dayanağı bulunmamaktadır. Bu düşüncelerle manevi ödence yönünden sonucu itibariyle doğru olan yerel mahkeme kararının onanması gerekir.

yarx

Boşanma Davası – Ziynet Eşyaları

T.C.
YARGITAY
2. HUKUK DAİRESİ
E. 2002/4306
K. 2002/5237
T. 12.4.2002
• DAVADAN FERAGAT ( Boşanma Davası/Temyiz Dilekçesi İle – Karar Verilmek Üzere Hükmün Bozulması Gereği )
• TEMYİZ DİLEKÇESİ İLE DAVADAN FERAGAT ( Boşanma Davası – Karar Verilmek Üzere Hükmün Bozulması Gereği )
• BOŞANMA DAVASI ( Temyiz Dilekçesi İle Davadan Feragat – Karar Verilmek Üzere Hükmün Bozulması Gereği )
• ZİYNET EŞYALARI İLE İLGİLİ İDDİALAR ( Boşanma Davası/İsbat Yükü – Hayatın Olağan Akışına Aykırı İddia ve Savunmada Bulunana Düşeceği )
• İSBAT YÜKÜ ( Hayatın Olağan Akışına Aykırı İddia ve Savunmada Bulunana Düşeceği – Boşanma Davası/Ziynet Eşyası İle İlgili İddialar )
4721/m.6
1086/m.91, 93
ÖZET : 1. Karşılıklı boşanma davasından, davacı davasından temyiz dilekçesi ile feragat ettiğinden, bu konuda bir karar vermek üzere hükmün bozulması gerekmiştir.

2. Ziynet eşyalarının kadın üzerinde olması ya da evde saklanmış, muhafaza edilmiş olması hayatın olağan akışına uygundur; aksini iddia edenin iddiasını isbat etmesi gerekir.

DAVA : Taraflar arasındaki ( Karşılıklı boşanma ve alacak ) davasının yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hüküm temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü.

KARAR : 1 – Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre davacı ve davalı kocanın aşağıdaki bentler kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.

2 – Davacı boşanma davasından temyiz dilekçesi ile feragat etmiştir. Bu konuda bir karar verilmek üzere hükmün bozulması gerekmiştir.

3 – Ziynet eşyaları yönünden temyize gelince;

Kanunda aksi öngörülmedikçe kural olarak herkes iddiasını isbatla yükümlüdür ( M.K.6 ). Ancak iddialar karşılaştığında kimin isbat yükü altında bulunduğunun tesbiti her zaman kolay olmamaktadır. Bunun için gerek ilmi gerekse kazai içtihatlarda bir takım ölçülere yer verilmiştir.

a ) Hemen bütün ilim adamlarının birleştiği ve Yargıtay uygulamasında kararlılık ifade eden ölçüye göre, isbat yükü hayatın olağan akışına aykırı iddia ve savunmada bulunana düşer ( Prof. Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, 1968, sh.372; Prof. İlhan Postacıoğlu, Medeni Yargılama Usulü, 1970, sh.464; Prof. Necip Bilge, Hukuk Yargılamaları Usulü, 1967, sh.449; Prof. Sabri Şakir Ansay Hukuk Muhakemeleri Usulü, 1957, sh.248-249; Prof. Saim Üstündağ Hukuk Muhakemeleri Usulü, 1973, sh.378; H.G.K.nun 19.7.1967 gün ve 239-340 sayılı, 7.6.1974 gün ve 1972/84 sayılı kararları; Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 6.6.1983 gün ve 4936-5076 sayılı kararı ).

b ) İleri sürdürdüğü bir vakıadan lehine haklar çıkaran kimse iddia etiği olayları ispat etmelidir ( Prof.Saim Üstündağ, Age. 1973, sh.397 ).

c ) İspat yükü daha kolay başarana düşer ( Prof. Saim Üstündağ, Age, Federal Mahkeme Kararına atfen ).

Davacı ziynet eşyasının davalıda kaldığını ileri sürmüş, davalı ise onun tarafından götürüldüğünü savunmuştur. Hayat deneylerine göre olağan olan bu çeşit eşyanın kadın üzerinede olması yada evde saklanmış, muhafaza edilmiş bulunmasıdır. Diğer bir deyimle bunların davalı tarafın zilyetlik ve siyanetine terk edilmiş olması olağana ters düşer.

Diğer taraftan söz konusu eşya rahatlıkla saklanabilen, taşınabilen, götürülebilen nev’idendir. Onun için evden ayrılmayı tasarlayan kadının bunları önceden götürmesi gizlemesi her zaman mümkündür.

Davacı dava konusu ziynet eşyasının varlığını, evi terk ederken bunların zorla elinden alındığını ve götürülmesine engel olunduğunu, evde kaldığını, isbat yükü altındadır.

Olayda kadın, dava konusu ziynet eşyasının, götürülmesine engel olunduğunu ve zorla elinden alındığını, daha öncede götürme fırsatı elde edemediğini ispat edememiştir. Buna rağmen yukarıda yazılı ilkelerde hataya düşülerek hüküm kurulması usul ve kanuna aykırıdır.

SONUÇ : 1 – Hükmün bozma kapsamı dışında kalan kısımlarının 1. bentte gösterilen nedenlerle ONANMASINA,

2 – Hükmün 2 ve 3. bentlerde gösterilen nedenlerle BOZULMASINA, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, oybirliğiyle karar verildi.

yarx

Boşanma Davası – Terk

T.C.
YARGITAY
2. HUKUK DAİRESİ
E. 2008/20209
K. 2009/1002
T. 29.1.2009
• TERK NEDENİYLE BOŞANMA ( Daha Önce Açılan Boşanma Davasının Reddinin Kesinleşmesinden İtibaren Dört Ay Geçmedikçe Terk Nedeniyle İhtar Çekilmesinin Sonuç Doğurmadığı )
• İHTAR ( Daha Önce Açılan Boşanma Davasının Reddinin Kesinleşmesinden İtibaren Dört Ay Geçmedikçe Terk Nedeniyle İhtar Çekilmesinin Sonuç Doğurmadığı )
• BOŞANMA ( Aleyhine Dava Açılan Eş Ayrı Yaşamak Hakkını Kazandığı – Davanın Reddinin Kesinleşmesinden İtibaren Dört Ay Geçmedikçe Terk Nedeniyle İhtar Çekilmesinin Sonuç Doğurmadığı )
• İHTAR ( Daha Önce Açılan Boşanma Davasının Reddinin Kesinleşmesinden İtibaren Dört Ay Geçmedikçe Terk Nedeniyle İhtar Çekilmesinin Sonuç Doğurmadığı )
4721/m.164
ÖZET : Aleyhine boşanma davası açılan eş, ayrı yaşamak hakkını kazanır. Daha önce açılan boşanma davasının reddinin kesinleşmesinden itibaren dört ay geçmedikçe terk nedeniyle ihtar çekilmesi sonuç doğurmaz.

DAVA : Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:

KARAR : İhtarın hukuki sonuç doğurabilmesi için, ihtar isteğinden önceki dört ay içinde kadının, haklı bir sebep olmaksızın birlik dışında yaşadığının gerçekleşmesi gerekir ( TMK 164 ).

Aleyhine boşanma davası açılan eş, ayrı yaşamak hakkını kazanır. Davacının, eşi aleyhine daha önce evlilik birliğinin temelinden sarsılması sebebine dayanarak açtığı boşanma davası reddedilmiş, karar 16.03.2006 tarihinde kesinleşmiştir. Bu tarihten itibaren dört ay geçmedikçe ihtar isteğinde bulunulamaz. Dört ay geçmeden ihtar istendiğinden, ihtar kararı sonuç doğurmaz. O halde, davanın reddi gerekirken boşanmaya karar verilmesi doğru görülmemiştir.

SONUÇ : Temyiz edilen hükmün; açıklanan nedenle ( BOZULMASINA ), bozma nedenine göre diğer yönlerin incelenmesine yer olmadığına, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 29.01.2009 gününde oybirliğiyle karar verildi.

yarx

Boşanma Davası – Yeniden Biraraya Gelme

T.C. YARGITAY 2. HUKUK DAİRESİ E. 2007/392 K. 2007/2595 T. 22.2.2007

ÖZET : Reddedilen boşanma davasının kesinleşmesinden sonraki üç yıl içinde tarafların biraraya geldiklerinin saptanması halinde 4721 Sayılı Kanunun 166. maddesine dayalı olarak açılmış olan boşanma davası reddedilmelidir. Dosya kapsamından tarafların biraraya gelerek birlikte yaşadıkları anlaşıldığından boşanma davasının reddine karar verilmesi usul ve yasaya uygundur.

DAVA : Hükmün; dairenin 19.10.2006 gün ve 11995-14356 sayılı ilamıyla bozulmasına karar verilmişti. Sözü geçen dairemiz kararının düzeltilmesi istenilmekle evrak okundu, gereği görüşülüp düşünüldü:

KARAR : 1- Taraflar arasında 02.10.2000 tarihinde açılan ve retle sonuçlanan davada, verilen ret kararı davacı kocanın temyizi üzerine, dairemizin 19.10.2006 gün 2006/11995 Esas, 14356 sayılı kararı ile, davacı kocanın boşanma davasının kabulü ile boşanmaya karar verileceği yerde davanın reddi doğru bulunmadığından bozulmasına karar verilmiş ise de; tarafların boşanma davası devam ederken birlikte sağlık merkezine müracaat ederek tüp bebek yapmak istedikleri ve dinlenen davalı tanık beyanına göre bir araya gelerek birlikte yaşadıkları anlaşılmış,

Ancak;

Bu husus ilk incelemede gözden kaçırıldığından davalının karar düzeltme isteminin kabulü ile, dairemizin 19.10.2006 gün 2006/11995 Esas 2006/14356 Karar sayılı bozma kararının kaldırılmasına karar vermek gerekmiştir.

2- İşin esasının incelenmesine gelince;

4722 Sayılı Kanunun 1. maddesi hükmü de dikkate alındığında olaya 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi hükümlerinin uygulanması gerekir.

Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre yerinde bulunmayan bütün temyiz isteğinin reddiyle usul ve kanuna uygun olan hükmün onanmasına karar vermek gerekmiştir.

SONUÇ : Davalı kadının karar düzeltme isteminin 1. bentte gösterilen nedenlerle kabulü ile Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440-442. maddesi gereğince dairemizin 19.10.2006 gün 2006/11995 Esas 14356 Karar sayılı bozma ilamının kaldırılmasına, 2. bentte gösterilen nedenlerle hükmün ONANMASINA, 22.02.2007 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Şimdi arayın: 0533 483 9313