Muska, büyü, fal işleriyle uğraşmak boşanma davası açma hakkı verir mi?

Boşanma Avukatı AnkaraBoşanma davalarının çok büyük bir kısmı eski kanunda şiddetli geçimsizlik olarak tarif edilen, yeni Medeni Kanun’da evlilik birliğinin temelinden sarsılması sebebi ile açılmaktadır. Bir sebebin boşanma sebebi olarak sayılması için ortak hayatının sürdürülmesini çekilmez hale getirmiş olması kıstası aranmaktadır. Yargıtay bir kararında, büyü, muska, fal işleri ile uğraşan davacının annesine şiddet uygulayan, eve almayan, kovan davacı eşine şiddet uygulayıp hakaret eden davalı kadını da kusurlu bulup taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkan vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik bulunduğuna karar vermiş ve bu şartlar altında eşleri birlikte yaşamaya zorlamanın kanunen mümkün görülmediğini tespit ederek boşanmaya hükmedilmesini istemiştir.

Ayrı Evde Yaşamak Boşanma Sebebi Olabilir mi?

Uzun Süredir Ayrı Evde Yaşamak Boşanma Sebebi Olabilir mi?

 

Anlaşmalı Boşanma DavasıKimi durumlarda eşler aynı evde yaşamayabilir, örneğin tayin, atama işleri nedeniyle yahut eğitim için eşlerin birbirinden ayrı evlerde yaşaması söz konusu olabilir. Bunlarla birlikte eşlerin aynı şehirlerde yaşamasına karşın ayrı ev tuttukları ve bu şekilde yaşamlarını sürdürdükleri görülmektedir. Eşlerin evlendikten sonra aralarında başgösteren anlaşmazlıklar neticesinde evlerini ayırmaları ve tekrar biraraya gelmemeleri halinde ne olur? Bu eşler, ne kadar süre ayrı yaşarlarsa boşanma hakkını elde edebilirler? Bu ve buna benzer sorular, tarafıma çokça sorulmaktadır. Evi ayırdıktan sonra hemen boşanma davası açmayıp, 2, 4 hatta 15 yıl sonra boşanma davasını açmaya karar veren kişilerin bulunması şaşırtıcı gelse de esasında toplumda oldukça yaygındır. Ayrı eş yaşayan eşin, nikahsız beraberlikleri ve bu beraberliklerinden çocukları da bulunabilmektedir.

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’muzun 171. madde hükmüne göre hakim, boşanma davası için başvurmuş tarafların boşanmasına değil ayrı yaşamalarına da karar verebilir. Hakim, ayrılığa bir yıldan üç yıla kadar bir süre için hükmedebilir. Hakim tarafından takdir edilen bu ayrılık, sürenin bitimi ile kendiliğinden sona erer. Bunun gibi, reddedilen boşanma davasından sonra üç yıllık sürenin geçmesine rağmen bu süre içinde eşlerin yeniden bir araya gelememeleri, ortak hayatın yeniden kurulamaması halinde, eşlerden her biri Medeni Kanun’un 166/4 maddesine göre boşanma davası açabilir.

Boşanma hukukumuzda “eşlerin ayrı yaşaması” bu hallerde sonuç doğurmaktadır, bu durumun dışında ayrı yaşama tek başına boşanma sebebi değildir. Boşanma kararı verilebilmesi için evlilik birliğinin eşlerin ortak hayatı sürdürmeleri beklenemeyecek derecede temelinden sarsıldığının sabit olması gerekir. Ortak hayatın eşler için çekilmez derecede temelinden sarsıldığı genel olarak tanık beyanları ile tespit olunmaktadır.

Katkı (Değer Artışı) Alacağı Nedir?

Boşanma Avukatı Ankara4721 sayılı Yeni Türk Medeni Kanunu’nun 227. maddesi katkı alacağını tanımlamıştır. Buna göre katkı alacağı, eşlerden biri diğerine ait bir malın edinilmesine, iyileştirilmesine veya korunmasına hiç ya da uygun bir karşılık almaksızın katkıda bulunmuşsa, tasfiye sırasında bu malda ortaya çıkan değer artışı için katkısı oranında alacak hakkına sahip olduğu alacak hakkıdır.

Katkı alacağı o malın tasfiye sırasındaki değerine göre hesaplanır; bir değer kaybı söz konusu olduğunda katkının başlangıçtaki değeri esas alınır. Böyle bir malın daha önce elden çıkarılmış olması halinde hakim, diğer eşe ödenecek alacağı hakkaniyete uygun olarak belirler.

Eşler, yazılı bir anlaşmayla değer artışından pay almaktan vazgeçebilecekleri gibi, pay oranını da değiştirebilirler.

Katkı alacağı, kanundan doğan bir alacak hakkıdır. Eşler arasında alacak hakkına neden olan bir sözleşme ilişkisi mevcut ise katkı alacağı gündeme gelmez. Bir eş diğerinin mal edinmesine malvarlığı ya da emeğiyle bir katkıda bulunurken, bunun karşılığını düşünmez. Bu nedenle katkı alacağından söz edebilmek için eşler arasında yapılan katkının karşılığının ödenmesi konusunda açık ya da örtülü bir irade uyuşmasının bulunması gerekir.

Katkı alacağı, eşler arasındaki mal rejimi ne olursa olsun doğabilir.

Boşanma davasında “yemekli” gerekçe

Boşanma Avukatı AnkaraANKARA 6’ncı Aile Mahkemesi’nde görülen avukatı Yasin Girgin aracılığıyla açtığı boşanma davasında M.Ç., şunları söyledi: “Eşim mimar olmasına rağmen maddi durumumuz iyi olduğu için çalışmıyor. Yalnız eşim ev işleri ve yemek yapmıyor. Özellikle sabahları kahvaltı hazırlamadığı için çocuğumuza sürekli hazır satılan, poğaça, börek, simit gibi hamurişi yediriyor. Keza öğle ve akşam yemekleri de aynı şekilde çoğunlukla dışarıdan hazır yemekler getirtiyor. Sağlıklı beslenme için gerekli sebze ve çorba gibi yemekler yapılmadığı için oğlumuz normal kilosunun çok üstünde. 9 yaşındaki çocuğumuzun boyu 1.40, kilosu 55. Çocuk obez oldu. Karım bu kapsamda tam kusurludur. Aynı evde olmamıza rağmen uzun zamandır ayrı odalarda kalıyoruz. Tüm ısrarlarıma rağmen eşim halen çocuğumuzu kendi yanında yatırıyor. Bu da doğal olarak çocuğumuzun ruhsal dengesini bozuyor Bir an önce boşanmayı ve çocuğumuz E.’nin velayetinin tarafıma verilmesini talep ediyorum.”

Psikolog görüşecek

EŞİNİN iddialarını kabul etmeyen Z.Z.Y., “Elimden geldiğince çocuğumuza iyi bakmaya çalışıyorum. Bahsettiği gibi evimizi ihmal etmiyorum. Çocuğumun velayetinin tarafıma verilmesini istiyorum” dedi. Mahkeme, psikoloğunun aile ve çocukla görüşerek rapor hazırlamasına karar vererek duruşmayı erteledi.
Kaynak: hurriyet.com 3 Aralık 2011

4320 sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanun

KANUN NO:: 4320

AİLENİN KORUNMASINA DAİR KANUN

Kabul Tarihi: 14 Ocak 1998

Resmi Gazete ile Neşir ve İlânı: 17 Ocak 1998 – Sayı: 23233

5.t. Düstur, c.37 – s.

Madde 1 – Türk Kanunu Medenisi‘nde öngörülen tedbirlerden ayrı olarak, eşlerden birinin veya çocukların veya aynı çatı altında yaşayan diğer aile bireylerinden birinin aile içi şiddete maruz kaldığını kendilerinin veya Cumhuriyet Başsavcılığının bildirmesi halinde, (Değişik ibare: 4787 – 9.1.2003 / m.9) “Aile Mahkemesi Hakimi” re’sen meselenin mahiyetini gözönünde bulundurarak aşağıda sayılan tedbirlerden, bir ya da bir kaçına birlikte veya uygun göreceği benzeri başkaca tedbirlere de hükmedebilir.

Kusurlu eşin;

a) Diğer eşe veya çocuklara veya aynı çatı altında yaşayan diğer aile bireylerine karşı şiddete veya korkuya yönelik davranışlarda bulunmaması,

b) Müşterek evden uzaklaştırılarak bu evin diğer eşe ve varsa çocuklara tahsisi ile diğer eş ve çocukların oturmakta olduğu eve veya iş yerlerine yaklaşmaması,

c) Diğer eşin, çocukların veya aynı çatı altında yaşayan diğer aile bireylerinin eşyalarına zarar vermemesi,

d) Diğer eşi, çocukları veya aynı çatı altında yaşayan aile bireylerini iletişim vasıtalarıyla rahatsız etmemesi,

e) Varsa silah ve benzeri araçlarını zabıtaya teslim etmesi,

f) Alkollü veya uyuşturucu herhangi bir madde kullanılmış olarak ortak konuta gelmemesi veya ortak konuta bu maddeleri kullanmaması,

Yukarıdaki hükümlerin tatbiki maksadıyla öngörülen süre altı ayı geçemez ve kararda hükmolunan tedbirlere aykırı davranılması halinde tutuklanacağı ve hürriyeti bağlayıcı cezaya hükmedileceği hususu kusurlu eşe ihtar olunur.

Hakim bu konuda mağdurların yaşam düzeylerini gözönünde bulundurarak tedbir nafakasına hükmeder.

Birinci fıkra hükmüne göre yapılan başvurular harca tabi değildir.

Madde 2- (Değişik: 5636 – 26.4.2007 / m.1) Türk Medeni Kanunu‘nda öngörülen tedbirlerden ayrı olarak, eşlerden birinin veya çocukların veya aynı çatı altında yaşayan diğer aile bireylerinden birinin veya mahkemece ayrılık kararı verilen veya yasal olarak ayrı yaşama hakkı olan veya evli olmalarına rağmen fiilen ayrı yaşayan aile bireylerinden birinin aile içi şiddete maruz kaldığını kendilerinin veya Cumhuriyet Başsavcılığının bildirmesi üzerine Aile Mahkemesi Hakimi meselenin mahiyetini göz önünde bulundurarak re’sen aşağıda sayılan tedbirlerden bir ya da birkaçına birlikte veya uygun göreceği benzeri başka tedbirlere de hükmedebilir:

Kusurlu eşin veya diğer aile bireyinin;

a) Aile bireylerine karşı şiddete veya korkuya yönelik söz ve davranışlarda bulunmaması,

b) Müşterek evden uzaklaştırılarak bu evin diğer aile bireylerine tahsisi ile bu bireylerin birlikte ya da ayrı oturmakta olduğu eve veya işyerlerine yaklaşmaması,

c) Aile bireylerinin eşyalarına zarar vermemesi,

ç) Aile bireylerini iletişim araçları ile rahatsız etmemesi,

d) Varsa silah veya benzeri araçlarını genel kolluk kuvvetlerine teslim etmesi,

e) Alkollü veya uyuşturucu herhangi bir madde kullanılmış olarak şiddet mağdurunun yaşamakta olduğu konuta veya işyerine gelmemesi veya bu yerlerde bu maddeleri kullanmaması,

f) Bir sağlık kuruluşuna muayene veya tedavi için başvurması.

Yukarıdaki hükümlerin uygulanması amacıyla öngörülen süre altı ayı geçemez ve kararda hükmolunan tedbirlere aykırı davranılması halinde tutuklanacağı ve hakkında hapis cezasına hükmedileceği hususu şiddet uygulayan eş veya diğer aile bireyine ihtar olunur.

Eğer şiddeti uygulayan eş veya diğer aile bireyi aynı zamanda ailenin geçimini sağlayan yahut katkıda bulunan kişi ise hakim bu konuda mağdurların yaşam düzeylerini göz önünde bulundurarak daha önce Türk Medeni Kanunu hükümlerine göre nafakaya hükmedilmemiş olması kaydıyla talep edilmese dahi tedbir nafakasına hükmedebilir.

Bu Kanun kapsamındaki başvurular ve verilen kararın infazı için yapılan icrai işlemler harca tabi değildir.

Madde 3 – Koruma kararının bir örneği mahkemece Cumhuriyet Başsavcılığına tevdi olunur. Cumhuriyet Başsavcılığı koruma kararının uygulanmasını zabıta marifetiyle izler.

Koruma kararına uyulmaması halinde zabıta, mağdurların şikayet dilekçesi vermesine gerek kalmadan re’sen soruşturma yaparak evrakı en kısa zamanda Cumhuriyet Başsavcılığına intikal ettirir.

Cumhuriyet Başsavcılığı koruma kararına uymayan eş hakkında Sulh Ceza Mahkemesinde kamu davası açar. Bu davanın duruşması yer ve zaman kaydına bakılmaksızın 3005 sayılı Meşhut Suçların Muhakeme Usulü Kanunu hükümlerine göre yapılır.

Fiili başka bir suç oluştursa bile, koruma kararına aykırı davranan eşe ayrıca üç aydan altı aya kadar hapis cezası hükmolunur.

Madde 2- (Değişik: 5636 – 26.4.2007 / m.2) Koruma kararının bir örneği mahkemece Cumhuriyet Başsavcılığına tevdi olunur. Cumhuriyet Başsavcılığı kararın uygulanmasını genel kolluk kuvvetleri marifeti ile izler.

Koruma kararına uyulmaması halinde genel kolluk kuvvetleri, mağdurların şikayet dilekçesi vermesine gerek kalmadan re’sen soruşturma yaparak evrakı en kısa zamanda Cumhuriyet Başsavcılığına intikal ettirir.

Cumhuriyet Başsavcılığı koruma kararına uymayan eş veya diğer aile bireyleri hakkında Sulh Ceza Mahkemesinde kamu davası açar.

Fiili başka bir suç oluştursa bile, koruma kararına aykırı davranan eş veya diğer aile bireyleri hakkında ayrıca üç aydan altı aya kadar hapis cezasına hükmolunur.

Bu Kanunun uygulanmasına ilişkin hususlar yönetmelikle düzenlenir.

Madde 4 – Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

Madde 5 – Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

Boşanmanın Yaş Grubuna Göre Çocuk Üzerindeki Etkileri

Boşanma Avukatı AnkaraAraştırmalar boşanmış ailelerin çocuklarında ayrılığı izleyen dönemde duygusal ve davranışsal bozuklukların arttığını gösteriyor.

Prof. Dr. Aysel Ekşi, ‘Ben Hasta Değilim’ adlı kitabında anne baba ayrılığından hemen sonra görülen değişikliklerin, aileden aileye farklılık gösterdiğini belirtiyor. Buna göre bazı çocuklarda evde  okulda sosyal ilişkilerin bozulduğu gözlenirken, bazılarında yetişkinlere karşı saldırganlık, karşı gelme veya yakınlaşma görülüyor. Özellikle erkek çocukları diğer yetişkin erkeklerden yardım ister hale geliyor ya da aşırı saldırganlaşıyor. Kızlardaysa saldırganlık sözlü ve fiziksel olarak kendini belli ediyor. Kızlarda ayrıca küstahlaşma, zaman zaman ağlama veya bağımlılık eğilimleri görülüyor.

Çevrenin tavrı değişiyor
Çevresinin anne babası ayrılan çocuğa gösterdiği tepkiler de farklı oluyor. Prof. Dr. Aysel Ekşi, bunu şöyle açıklıyor: “Öğretmenler  büyük erkek çocukların anne babasının boşanmasına, kızların anne babasının ayrılmasından daha az olumlu bakıyor. Babalarıyla muntazam görüşen veya anneleri tarafından bağımsızlık yönünde cesaretlendirilen erkek çocukların maskülen kimliği benimsemeleri hiç de sorunlu olmamıştır.”

dönemlerine göre etkilenme
Okul öncesi çocuklar: Bu dönemdeki çocuklar ‘bebekleşme’ gibi geriye dönüş davranışları gösteriyor. Anne baba tarafından ‘başlarından atılmış’ olmak endişesini taşıyorlar.  Ayrılığa  olduklarını düşünüyor, kendilerini suçlu ve sorumlu hissediyorlar. Çevredeki bütün ayrılıkların farkına varmaya ve korkmaya başlıyorlar. Uyku bozuklukları yaşıyor,  huzursuz, ağlamaya hazır ve saldırgan oluyorlar. Oyundan çabuk sıkılıyorlar.

7-8 yaş grubu: yaş grubundaki çocukların bir kısmı depresif belirtiler gösterirken, çocukların aklı babalarının gidişinde oluyor. Açıkça acısını ortaya koyan çocuk, babasının dönmesini istediğini belirtiyor. Annenin yeninden evlenerek babalarının başkasıyla yer değiştirmesinden korkuyorlar. Babanın gidişini kendilerinin terk edilmesi gibi algıladıkları dikkati çekiyor. Anne babalarının yeniden birleşmesini umutla bekliyorlar. Erkek çocuklar özellikle anneye kızgın oluyor, babalarının kaybı için anneyi suçluyor.

9-12 yaş grubu: Bu yaş okul çocuklarının ayrılığa başlangıç tepkileri genellikle anne babadan birini tüm bu sorunlar için sorumlu bulmak biçiminde. Çocukların taraf tuttuğu fark ediliyor. Her iki ebeveyne veya ikisinden birine şiddetle kızgınlar. Anne babaların başkalarıyla ilişkisine karşı son derece duyarlılar. Bu yaş grubundaki  çocukların okul başarıları düşüş gösteriyor.
Gençler: Gençlerin anne baba ayrılığına tepkilerinde gençten gence büyük farklılık gözleniyor. Bazısı anne baba uyumsuzluğunu çok iyi bilebildikleri ve anlayabildikleri halde, onları acımasızca eleştiriyor. Kimisi de kendini başarıyla sıyırarak yeni koşullara çok iyi uyum sağlıyor. Bazılarının da hızla olgunlaştığı, aile içinde çok daha sorumlu roller yüklendiği, fakat aynı zamanda ev dışındaki etkinliklerini belirgin biçimde artırdıkları gözleniyor.

ÇOCUĞUN BAŞ ETTİĞİ ALTI GERÇEK
1 – Aile birliğinin dağıldığının bilinmesi. Bu küçük çocuklar için daha zordur.
2 – Alışılmış etkinlikleri sürdürmede yeniden bir amaca sahip olabilmek.
3 – İtilme, reddedilme duygularıyla başa çıkabilmek. Bu pek çok genç için en zor olanıdır. Başarılı şekilde bu duygunun üstesinden gelmek, anne babanın ikisiyle de iyi ve sürekli ilişkilerin yütürülmesiyle kolaylaştırılır.
4 – Anne babayı affetmek. Bu bazen yıllarca sürer.
5 – Boşanmanın sürekliliğini kabul etme ve ayrılık öncesi aile birliğine duyduğu özlemlerden vazgeçebilme.
6 – Uzun süreli sevme-sevilme yeteneği kazanabilmek. Bazı gençler bu ayrılığın tüm yaşamlarını etkileyiciğine inanıyor.
Kısa süreli ilişkiler kuruyorlar

Prof. Dr. Aysel Ekşi, anne babaları boşandıktan sonra gençlerin geri kalan hayatlarının nasıl etkilendiğini şu sözlerle ifade ediyor: “Gençlerin çoğu kendi evliliğinde anne babasının mutsuzluğunu tekrarlamaktan korku duyuyor. Bu duygu, eş seçiminde dikkatli bir yaklaşıma yol açıyor veya evlilik ilişkisinin yürüyebileceğinden emin olabilmek yıllar alıyor.”

Araştırmalar, ayrılmayan ama sağlıksız ilişkilerin olduğu ailelerde büyümüş çocukların depresyona, anne babaları ayrılmış gençlerden daha sık yakalandığını gösteriyor.

ABD’deki bir araştırmada, anne babası boşanan kızların yüzde 62’si erkeklerinse yüzde 42’sinde duygusal sorunlar saptandı. Gençleri en çok üzen konu, anne ya da babanın tarafını tutma zorunluluğu. Kızgınlık en sık duyulan tepki. Gençlerin yüzde 77’si anne veya babanın geleceğiyle ilgili endişe duyuyor.

***** Kaynak : Milliyet


Avukat Yasin Girgin : “Türk Halkının Evliliğe Bakışı Değişti”

Boşanma Avukatı Yasin GirginTürk Toplumunu bir arada tutan en güçlü etmenin aile kurumu olduğunu söyleriz hep. Aile derken sadece ana baba ve çocuklardan oluşan çekirdek aile değil, ana ve babanın anne-babası, amcalar, dayılar, teyzeler, halalar, büyük ana-babaların hepsini birlikte değerlendiririz. Peki ama toplumumuza neler oluyor? Aile bağları zayıflıyor mu? Boşanmalar gerçekten artıyor mu? Bu konuyu, Ankaranın ünlü boşanma avukatlarından Yasin GİRGİN’ e sorduk:

S: Yasin Bey, gerçekten “boşanmalar” artıyor mu?

C: Öncelikle, çok doğru bir soruyla başladığınızı ifade etmeliyim. Ülkemizin nüfusu artmakta. Ancak istatistiklere baktığımızda evlilik oranlarında düşme olduğunu görüyoruz. 2007 yılında yüzde 9,09 olan evlenme hızı 2009 yılında 8,21’e düşmüş; 2010 yılında ise 7,98’e gerilemiş. Rakamlarla ifade edecek olursak, 2007 yılında 638 bin 311 olan evlenme sayısı 2009 yılında 591 bin 742’ye 2010 yılında 582 bin 715 olarak belirlenmiş. Bu rakamlar da pek açıklıkla evlenme sayısının azaldığını ortaya koyuyor.

Boşanmalarda ise incelemelerime göre oldukça ciddi bir artış görülüyor. 2001 yılında 91 bin 994 olan boşanma sayısı, 2007 yılında 94 bin 219’a 2010 yılında ise 118 bin 568’e yükselmiş. Bu rakamlara göre, boşanma hızı 2007 yılında 1,34 iken 2010 yılında 1,62 olarak hesaplanıyor.

Sizin sorunuza gelirsek: Bunun cevabı maalesef “kesinlikle evet”

S: Peki sizce “boşanma” artışının nedeni nedir?

C: Boşanmaların artışı olarak tek bir nedeni göstermek doğru olmaz. Boşanma hızının artması ve az önce belirttiğim gibi evlenme hızının düşmesinin birden fazla ve aynı anda etkin sebepleri var.

Bununla birlikte, istatistikleri ben son on yıl için inceledim. 2001 yılında 91994; 2002 yılında 95323; 2003 yılında 92637; 2004 yılında 91022; 2005 yılında 95985; 2006 yılında 93489; 2007 yılında 94219; 2008 yılında 99663; 2009 yılında 114162; 2010 yılında 118568 olarak tespit edilmiş. Yine 2011 yılı için gelen rakamlar, geçen seneye göre yüzde 2 civarında bir artışı gösteriyor.

Rakamlara bakarsak, bunun nüfusun artması ile bir orantısı olmadığını görüyoruz. Örneğin, 2002’ye göre 2003 ve 2004’te boşanma sayısı azalmış; yine 2005’e göre 2006 ve 2007 yılında azalmış. Ancak 2009 ve 2010 yıllarındaki artış çok aşırı miktarlarda  ve bu durumun mutlaka çok iyi incelenmesi ve vakit geçirilmeden tedbir alınması gerektiğini gösteriyor.

Boşanma artışının nedenlerine gelince.. Öncelikle belirtmeliyim ki, Türkiye İstatistik Kurumu’nun açılan boşanma davalarının nedenlerine yönelik yayınladığı istatistiklerde, boşanma nedenlerinin yaklaşık %95’ini halk arasında “şiddetli geçimsizlik” olarak adlandırılan “evlilik birliğinin temelinden sarsılması” oluşturuyor.  Dava açılırken, boşanma için bir neden belirtilmek zorunda. Anlaşmalı boşanmalarda, eşlerin birlikte başvurmaları halinde evlilik birliğinin temelinden sarsıldığı kabul ediliyor ve istatistiklere bu şekilde yansıyor. Kadının evlilik içinde gördüğü şiddet ülkemizde çok yaygın; yine sadakatsiz davranışlar, onur kırıcı muameleler nedeniyle açılan davalarda genel olarak temelden sarsılma maddesine göre boşanmaya karar veriliyor. Bu nedenlerle, istatistiklerin tam olarak gerçeği yansıtmadığını düşünüyorum. Eh, sağlıksız istatistiklerle de ancak yetersiz kanaate ulaşabiliyoruz.

S: Bunun çözümü var mı?

C: Bunun çözümü şu şekilde olabilir. Tarafların anlatımlarına göre, hakim, dosya ile ilgili bir anket formu doldurabilir. Bu anket formları adalet bakanlığı tarafından raporlanabilir. Ama bunun için, hâkimin 5 dakikasını ayırıp anlaşmalı boşanmalarda da tarafları dinlemesi gerekir.

S: Zina olayları artıyor mu?

C: İstatistiklere bakarsak, zina olayları yok denecek kadar az. Örneğin 2009 yılında 108 bin 560 boşanma kararından sadece 37 tanesi zina nedenine dayanarak verilmiş. Ancak bu, tarafların birbirini daha fazla yıpratmamak istemesi, zinanın kesin olarak ispatının zorluğu, zina hakkında kanaat varsa bunun da evlilik birliğinin temelinden sarsılması sebebi olarak kabul edilmesi nedeniyle böyle. Yoksa, istatistiklere yansıyan rakamın doğru olması mümkün değil.

S: Ailenin ekonomik durumu boşanma davalarına nasıl yansıyor?

C: Boşanmayı istemek konusunda, toplumunun ekonomik yönden her katmanının birbirine denk olduğunu düşünüyorum. Yani fakiri de zengini de boşanmayı düşünüyor. Ancak, özellikle kadın açısından boşanmak değil boşandıktan sonra karşılaşacağı güçlükler caydırıcı özellik taşıyor. Çalışmayan kadın, boşandıktan sonra, geçimini nasıl sürdüreceğini, nerede kalacağını düşünüyor. Şiddete, hakarete, sadakatsizliğe maruz kalsa dahi bunları ekonomik nedenlerle kabullenmek zorunda kalıyor. Çalışan kadın, bir nebze bu konuda daha güçlü hissediyor kendini. Ama boşanmak demek, gelirin yarıya inmesi masraflarınsa ikiye katlanması demek. Maaş bire iniyor, ayrı eve çıkarsa kira vb. giderlere tek başına katlanmak zorunda kalıyor.

S: Mahkemeler nafaka vermiyor mu?

C: Mahkemeler nafaka veriyor elbette. Ancak bu nafakaların verilişinde bir standart yok. Boşanma davasını açmakla, kadın ayrı evde yaşama hakkına sahip oluyor. Kadın eğer çalışmıyorsa, dava tarihinden itibaren kocasından nafaka almaya hak kazanıyor. Fakat bu nafakanın ne kadar olacağı ve kadının barınma, beslenme ve sair giderlerine yetecek miktarda olup olmayacağı belli değil.

S: Kanunlar mı değişmeli bu konuda?

C: Nafakanın miktarı konusunda kanunlarımız takdiri hâkimlere bırakmış. Hâkimler nafaka miktarını belirlerken tarafların sosyal statüsü, ekonomik durumları, zorunlu giderlerini göz önüne almak zorunda. Ancak, hâkimlerimiz kararlarını gerekçesiz yazdıkları için neyi neden takdir ettikleri anlaşılamıyor. Yani hâkim bir karar verirken onu enine boyuna anlatmalı ve taraflar hâkimin objektifliğine ikna olmalı. Bir nafaka takdir edilirken de hâkim öncelikle bu zorunlu unsurları belirlemeli, kadına ne kadar gerektiğini tespit etmeli ve bu tespitlerine göre verdiği kararı açıklamalı. Ama maalesef ülkemizde hukuk henüz o boyutta değil. Nafakanın tespitinde önemli bir noktada kayıtdışılık. Serbest meslek sahibi kocaya bakıyorsunuz, aylık kazancı vergi dairesinde bin lira gözüküyor, altında son model arabayla dolaşıyor, iki tane evi var. Nafakayı doğru belirlemek imkânsızlaşıyor tabi.

S: Boşanma hızının düşürülmesi için devlet ne yapmalı?

C: Boşanmaların yaklaşık yüzde kırkı, evliliğin ilk beş yılında gerçekleşiyor. Yani artık insanlar doğru olmadığını düşündükleri insanla bir ömür geçirmektense “dul” olmayı daha makul buluyorlar. Ancak burada dikkat edilmesi gereken istatistik başka: Boşanan çiftlerin yaklaşık dörtte biri onaltı yıldan daha fazla evli çiftler. Boşanan çiftlerin çocuk sahipliği ve dava tarihinde bu çocukların yaşı ile ilgili bir araştırmaya ulaşamadım ben. Ama mutlaka bu konuda da bir araştırma yapılmalı.

S: Evlenmenin ve boşanmanın zorlaştırılması çözüm olabilir mi?

C: Bu çağ “bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” çağı. İnsanlar bu çağda zorluklardan hoşlanmıyorlar. Zorluk çıkardığınızda hemen alternatif çözümlere yönelmeye başlıyorlar. Evlenmenin zorlaştırılması, imam nikâhlı birliktelikleri artırabilir. Bu ise kadının korunması yönünden elde etmeyi istediğiniz sonuçların aksi sonuç verir. Bazı bilim adamları, evliliklerin süreli olması fikrini öne sürüyorlar. Yani, diğer tüm akitler gibi, evlilik de örneğin beş yıllık olsun, beş yılın sonunda boşanma kararına gerek olmaksızın kendiliğinden sona ersin, insanlar evliliklerinden memnunlarsa karşılıklı anlaşarak yeniden uzatabilsin düşüncesindeler. Bu konuda Meksika Meclisi’ne yakın zamanda bir kanun teklifi dahi verilmiş. Evli kalmanın teşvik edilmesinde de sahte evlilikler yahut sırf teşvik için evli kalmalar gözlemlenebiliyor. Boşanmanın yasak olduğu son ülke sanıyorum Filipinler kaldı, Malta da yakın zamanda buna izin verdi. Dünya değişiyor, buna paralel olarak Türk Halkının evliliğe bakış açısı değişiyor. ve hükümetler değişimi durdurmak yerine, değişimin sonuçları üzerinde durmalılar bence. Yani boşanmayı azaltmaya çalışmak yerine, boşanma neticesinde doğması muhtemel zararları ortadan kaldırmaya çalışmalılar.

S: Verdiğiniz aydınlatıcı bilgiler için teşekkür ederiz.

C: Ben teşekkür ederim.

Boşanma Nedenleri Çok Çeşitli

Boşanma Avukatı Ankara

American Atlantic Dergisi’nde yayınlanan bir habere göre boşanma nedenleri şu şekilde tespit edilmiş:
–  Erkeğin işini kaybetmesi boşanma riskini artırıyor. Kadının işini kaybetmesi boşanma nedenleri arasında sayılmamış.
–   Arkadaşlar boşandıysa riskiniz yüzde 147 artıyor.
–   Erkek çok fazla video oyunu oynuyorsa risk artıyor. Kadınların yüzde 15’i kocalarının video oyunlarını kendilerinden çok önemsediklerini düşünüyor.
–  İlk çocuğu kız olanların, erkek olanlara göre boşanma nedenleri arasında yüzde 5 fazla.
–  Erkek eğer işlerine yardım etmiyorsa boşanma nedenleri arasında sayılma oranı artıyor.
–  Erkek işe giderken 45 dakikadan fazla harcıyorsa boşanma nedenleri içindeki oranı yüzde 40 daha çok.

–  Çocukların ikiz olması boşanma nedenleri olasılığını yüzde 17 oranında artıyor.

–  Evlenmeden önce beraber yaşayanların boşanma nedenleri yüzde 19, evlenene kadar bekleyenlerin boşanma nedenleri yüzde 10.
– Rahim kanseri olan kadınların boşanma riski normale göre yüzde 40 fazla.
–  Anne-babası boşanmış kişilerin evlilikleri de aynı riski taşıyor.
–  Sadece erkeklerin okuduğu bir okulda eğitim görmüş olmak da tehlikeli.
–  Cinselliği genç yaşta keşfetmiş kadınların yüzde 31’i evlendikten sonra 5 yıl içinde, yüzde 47’si ise 10 yıl içinde boşanıyor.

**** Kaynak: Milliyet

Mahkemeden “Yolda dayak yiyene yardımcı olmayın” Kararı

Boşanma Avukatı AnkaraAnkara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde asistan olan Cenk Yiğiter ile Hakan Mertcan geçen Şubat ayında gece dışarda gezerken, bir erkeğin bir kadını sokak ortasında dövdüğünü ve arada kalan bir kız çocuğunun adamı engellemeye çalıştığını gördü. İki asistan yolun karşısından “Ne oluyor?” diye seslendiler. Ancak bu ‘müdahale’ onlara pahalıya patladı. Karısı Cennet Koç’u döven Sedat Koç, asistanlara saldırdı. Asistanların korumaya çalıştığı kadın ise telefonla eşinin amcasının oğlunu arayarak “Burada olay çıktı, yetiş” dedi. Sedat Koç ile aynı adı taşıyan amcaoğlu iki asistanı feci şekilde dövdüler. Dayak sonucu asistanlardan Cenk Yiğiter’in burnunda 3 kırık oluştu ve 7 gün iş göremez raporu aldı.

Tarafların birbirinden şikayetçi olması üzerine savcılık, olaya karışan herkes hakkında dava açtı. Dava geçtiğimiz günlerde Ankara 20. Asliye Ceza Mahkemesi’nde sonuçlandı. Hakim Hüseyin Ertuğral, kocasından dayak yiyen kadın Cennet Koç dahil herkese ceza verdi:

Kadına da ceza verildi

– Sedat Koç’a karısını dövmek suçundan 5 ay hapis verildi. Koç’a asistanları darp etmek ve hakaret etmek suçlarından önce toplam 1.5 yıl hapis verildi ancak bu suçu “tahrik” altında ve haksız bir eyleme karşı işlediği ve iyi halli olduğu gerekçesiyle cezası toplam 6 aya indirildi.

– Amcaoğlu Sedat Koç’a ise Yiğiter’in burnunu kırdığı için 1 yıl 2 ay hapis verildi. Ancak bu ceza da haksız tahrik altında işlediği ve iyi halli olduğu gerekçesiyle 5 ay 25 güne düşürüldü.

– Asistanlar Yiğiter ve Mertcan’a karısını döven Sedat Koç’a yönelik “müessir fiil” suçundan 4 ay hapis cezası verildi. Sanıkların duruşmalardaki iyi hali nedeniyle ceza 3 ay 10 güne düşürüldü. Mahkeme, iki asistanın “kendilerini korumak için” Sedat Koç’a vurmalarını “meşru müdafaa” saymadı.

– Mahkemenin ilginç bir kararı ise kocasından dayak yiyen Cennet Koç’a verilen ceza oldu. Mahkeme, kocasının amcasının oğlunu arayarak “Burada olay çıktı yetiş” demesini “azmettirme” olarak değerlendirdi ve Cennet Koç’u da 1 yıl hapse mahkum etti. Tahrik ve iyi hal indirimi ile ceza 5 ay 25 güne düşürüldü. Yani Cennet Koç da burun kıran kocasının amcaoğlunun aldığı ceza kadar ceza almış oldu.

– Mahkeme, sanıklara verilen cezaları hükmün açıklanmasının geri bırakılması (dolaylı af) kapsamına aldı ve 5 yıl denetim altında tutulmalarına karar verdi. Cezaların hükmün açıklanmasının geri bırakılması kapsamına alınması nedeniyle ceza alan asistanlar da Yargıtay’a temyiz için gidemeyecek. 5 yıl içinde başka bir suçtan mahkum oldukları takdirde bu olaydan aldıkları cezayı da yatacaklar.

“Karısını dövene karışmayın”

Öğretim görevlisi Yiğiter, kadına karşı şiddetin toplu katliam boyutuna vardığı bir ülkede yaşadığımıza dikkat çekerek “Bu somut olayda adalet sistemimiz bize şu mesajları veriyor: ‘karısını döven adama müdahale ederseniz; yaptığınız haksız tahriktir’. ‘Yok bir defa karıştıysanız; paşa paşa sopanızı yiyeceksiniz; kendinizi müdafaa etmeye çabalamayın. Çünkü meşru müdafaa halini bu tip durumlarda göz önünde bulundurmayacağız; size saldıran kişinin suratında ufacık bir çizik olursa sizi adam yaralamadan suçlu bulacağız” dedi.

*Kaynak : gazetevatan.com

Şimdi arayın: 0533 483 9313