‘’Eski Eşime Ömür Boyu Nafaka Ödemek İstemiyorum!’’

Boşanma sürecinde bireylerin karar vermesini etkileyen esaslı unsurların başında ‘’nafaka ödeme yükümlülüğü’’ gelmektedir.  Boşanma aşamasındaki ebeveynler, müşterek çocukları için ödemek zorunda kalacakları nafaka miktarlarını anlayışla karşılarken, boşanacakları eşine nafaka ödemek istemezler. İşte bu noktada avukat olarak sıklıkla karşılaştığımız serzenişlerin başında ;‘’Eski eşime Ömür Boyu Nafaka Ödemek İstemiyorum!’’gelmektedir.

Eşe Ödenen Nafakanın Hukuki Niteliği Nedir?

Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek tarafın geçimi için diğer taraftan mali gücü oranında süresiz olarak isteyebileceği ödemeye Türk Hukukunda yoksulluk nafakası denmektedir. Yoksulluk nafakası ile ilgili düzenlemeler önceki Medeni Kanunumuzda kadın erkek ayrımını belirginleştirmiş bir düzenleme içermekteyken yapılan değişiklik ile bunun önüne geçilmeye çalışılmıştır.

Eski Medeni Kanunun 144. Maddesi gereğince erkeğin, boşandığı eşinden nafaka isteyebilmesi ‘’kadının halinin refahta bulunması’’ şartına bağlı iken, bu düzenleme yeni Medeni Kanunun 175. Maddesinde kadın erkek diye ayrım yapılmaksızın yeniden düzenlemiş ve maddenin son hali ‘’ Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan mali gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir. Nafaka yükümlüsünün kusuru aranmaz.” Şeklinde hüküm altına alınmıştır.

Hangi Koşulda Boşandığım Eşime Nafaka Ödemem Gerekir?

Yoksulluk nafakası uygulamada bilinenin aksine sadece boşanan kadına ödenmez. Boşanan koca da aşağıda sayılacak şartların mevcut olması halinde yoksulluk nafakasına hak kazanır.

Türk Medeni Kanunun 175. Maddesi gereği yoksulluk nafakası talebinin kabulü için;

-Talep olması,

-Talep edenin boşanma yüzenden yoksulluğa düşeceğinin belirlenmesi,

-Talep eden şahsın kusurunun daha ağır olmaması gerekmektedir.

Yoksulluk nafakası için ön koşul talep edilmiş olmalıdır. Talep olmaması halinde hakim tarafından kendiliğinden karara bağlanmayacaktır.

Yoksulluk Neye Göre ve Nasıl Belirlenir?

Yargıtay kararlarına göre; yoksulluğun sınırı, yeme içme, giyinme, barınma, sağlık, ulaşım, eğitim, kültür gibi ihtiyaçları karşılayacak geliri olmamak olarak tanımlanabilir. Hiçbir geliri olmayan veya çok gerçekçi olmasa da günümüz koşullarında bu unsurlar baz alınarak hesaplandığı belirtilen asgari ücretle kıyaslanarak asgari ücretin altında bir geliri olan kimsenin yoksulluk içinde olduğu kabul edilmelidir.

Bu durumun yani yoksulluğun ispatı isteyenin, boşanma davası aşamasında istenmişse istek tarihinde, ayrı bir dava ile boşanma davasından daha sonra istenmişse boşanma kararının kesinleşme tarihinde yoksulluğa düştüğünün ispatlanması gerekir. Bu husus mahkemece de zabıta marifetiyle araştırılmalıdır.

Kusurlu Olan Tarafa Nafaka Ödemek Zorunda Mıyım?

Yoksulluk nafakası talep edecek olan tarafın, boşanma davasında daha fazla kusurlu olmaması gerekmektedir. Daha fazla kusuru olan eş yoksulluk nafakası talep edemez.

Boşanma davasında tarafların eşit kusurlu olması halinde ise eşit kusurlu eş yoksulluk nafakası isteyebilir.

“Boşanmada eşit kusurlu eş de diğer şartlar varsa yoksulluk nafakası isteyebilir.” YARGITAY 3. HUKUK DAİRESİ 2004/7524 ESAS  2004/7594 KARAR 05.07.2004 TARİHLİ KARARI

Nafaka yükümlüsünün kusurlu olması aranmaz.

Nafaka Hangi Aşamada Talep Edilebilir?

Yoksulluk nafakası boşanmanın ferisi (eki) niteliğinde olmakla, boşanma dava dilekçesinde, cevap dilekçesinde veya yargılama esnasında hüküm verilinceye kadar bu taleplerin aynı davada talep edilmesi de mümkündür.

Boşanma davası içerisinde hükmedilen yoksulluk nafakasının başlangıç tarihi boşanma kararının kesinleşme tarihidir. Yoksulluk nafakasının başlaması ile tedbir nafakası sona erer.

Nafaka Miktarı Neye Göre Takdir Edilir? 

Nafaka miktarı tayin edilirken tarafların sosyal ve ekonomik durumu önem arz eder. Her iki tarafında mali ve sosyal durumları araştırılmalı, araştırma yapılmadan yoksulluk nafakası takdir edilmemelidir. Yargıtay gerekli araştırma yapılmaksızın yoksulluk nafakası talebinin karara bağlanmasını bozma sebebi saymıştır.

“Davalının babadan kalan taşınmazları olduğu iddia edilmiş tapu kayıtları celbedilmiştir. Muris ölü ise veraset ilamı alınarak kalan taşınmazların gelir ve değerleri belirlenerek davalıyı yoksulluktan kurtarıp kurtarmayacağı tespit edilmeden eksik inceleme ve araştırma ile yoksulluk nafakası tayini kanuna aykırıdır.” YARGITAY HUKUK GENEL KURULU  25.9.1996 TARİH 1996/2-331-628 SAYILI KARARI

“Yapılan soruşturma ile davalının bir evinin bulunduğu anlaşılmış ve ayrıca Sosyal Sigortalar Kurumundan emekli aylığı aldığı iddia edilmiştir. O halde davalının mevcut evinin değerinin tespit edilmesi haline uygun bir ev alınması dışında geçimini sağlayacak bir miktarın elde edilmesinin mümkün olup olmadığı belirlenmeden ve davalının SSK’dan aylık alıp almadığı gerekli bilgiler taraflardan sorularak merciinden araştırılmadan, eksik inceleme ile yoksulluk nafakasına hükmedilmesi doğru bulunmamıştır.” YARGITAY 2. HUKUK DAİRESİ 14.9.1994 TARİH 1994/7650-8056 SAYILI KARARI

Hükmedilen Nafaka Ne Zamana Kadar Ödenir?  

Hükmedilen yoksulluk nafakası belirli şartların varlığı halinde kaldırılabilir veyahut azaltılabilir.

Bu şartlar;

-Nafaka alacaklısının yoksulluğu ortadan kalkmış olabilir.

Boşanma nedeniyle yoksulluğa düşen ve bu yüzden yoksulluk nafakası almakta olan eşin, daha sonradan bir gelir elde etmesi, herhangi bir şekilde işe girmesi, yakınlarından maaş bağlanması, miras kalması vb. şekillerde yoksulluğun giderilmiş olması halinde nafaka yükümlüsünün talebi ile yoksulluk nafakasının kaldırılmasına karar verilebilir.

-Nafaka alacaklısının evlenmesi veyahut biriyle birlikte yaşamaya başlaması durumunda nafaka kaldırılabilir. Bu Türk Medeni Kanunun 176. Maddesinde düzenlenmiştir.

-Nafaka alacaklısı veya borçlusunun birinin ölmesi durumunda nafaka aksine bir sözleşme yoksa sona erer.

-Yoksulluk nafakası ödenmesini gerektiren sebepler ortadan kalkar, önemli ölçüde azalır veya nafaka yükümlüsünün mali gücü önemli ölçüde eksilirse yoksulluk nafakasının indirimine veya kaldırılmasına karar verilebileceği gibi, bazı durumlarda hakkaniyet ölçüsünde nafakanın artırılmasına da karar verilebilir.

Nafakanın kaldırılması veya azaltılması için örneklendirici sebeplerden herhangi biri mevcut ise dava açılmalı, bu sebepler mahkeme nezdinde ispatlanmalıdır.

Nafakaya hükmedildikten sonra mevcut olaylar araştırılmalı, nafaka konusunda değişen şartlar her zaman takip edilmeli ve her olay kendi içerisinde değerlendirilmelidir. 

‘’Ölene Kadar Nafaka Mağduriyeti Yoktur.’’

Bir Zamanlar Bizim Buralar

BeFunky_misket.jpg

Keçiören Beyaz sokakta geçirdim çocukluğuma dair en mutlu anılarımı. Altı ya da yedi yaşındaydım. Babamla annem ayrılalı daha bir-iki yıl kadar olmuştu. Benden üç yaş küçük kardeşimle bir aradaydık henüz. Bize babaannem bakıyordu.

*****

Her gün kahvaltıdan sonra sokağa iner, apartmanımızın önünde biriken yaşıtlarımızla buluşurduk. Kimi zaman arka sokaktaki dut ağacına tırmanır, kimi zaman kırık kiremit parçalarını üst üste dizip topla devirme oyununu oynardık.

Topu getirenin kaptan olduğu maçlar yapar, üst kattaki teyzenin salçalı ekmeklerini yerdik. Pazardan aldığımız çemenin, koktuğunu bilmediğimiz zamanlardı.

*****

Alt kattaki, benden iki yaş büyük, ilkokul bire giden Suat’ın, okuldan dönüşünü beklerdim. Suat okula giderdi: defteri, kalemi, kitabı ve bunları içine koyduğu renkli bir çantası, -babaannemin deyişiyle- akıllı bir çocuk olduğunu gösteren kalın camlı gözlükleri vardı. O gözlükler düşer de kırılır diye annesi, Suat’a dışarıda oynamaya izin vermezdi. Suat okuldan eve gelir, koltuğa oturur, perdeyi aralar ve pencere demirlerinin arasından oynayan çocukları seyrederdi. Çok şeyimizin olmadığı, ama olanın kıymetini bildiğimiz zamanlardı.

*****

Suat’la oturup onun ödev yapışını taklit ederdim. Düz çizgiler, kırık çizgiler, Suat’ın okul fişleri… Babaannemin okuması yoktu, ama bir kağıda bir şeyler karalayıp bana gösterir, “Yasin, bi bak hele, ne yazmışım” diye ciddi ciddi sorardı. Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olduğumuz zamanlardı.

*****

Hiçbir maç yarım kalmazdı, maçlar beşte devre onda biterdi. Dokuz dokuzda onbire uzardı. Üç korner bir penaltıydı. Topu uzağa atan “atan alır spor”du. Akşama kadar sokakta bir o yana bir yana koşar yorulurduk. Hava kararmaya yakın muhakkak birinden birinin annesi çıkar cama, “çabuk eve gel” diye bağırırdı. Yatmadan önce Adile Teyze’nin “iyi geceler kuzucuklarım” dediği zamanlardı.

*****

Misket oyunu ise bambaşkaydı. Camdan küreleri yanyana dizer, sonra adımlar, toprağa bir dal parçasıyla çizilerek mesafe ayarlanırdı. En baştakini vuran misketleri toplardı. Misketleri en çok “üten”in kulağını bizzat kendi annesi çeker, üten üttüğü misketleri ertesi gün geri verirdi.

Birisi öldüğünde kalanların üzüldüğü; ölenin arkasından kötü konuşulmasının ayıp karşılandığı zamanlardı.

 Affan dedeye para saydım,
Sattı bana çocukluğumu.
Artık ne yaşım var ne de adım;
Bilmiyorum kim olduğumu.
Hiç bir şey sorulmasın benden;
Haberim yok olan bitenden.
Bu bahar havası, bu bahçe;
Havuzda su şırıl şırıldır.
Uçurtmam bulutlardan yüce,
Zıpzıplarım pırıl pırıldır.
Ne güzel dönüyor çemberim;
Hiç bitmese horoz şekerim!

– Cahit Sıtkı Tarancı

Toplum Kadın-Erkek Ayırmıyor, Öldürüyor

Akşam vakti. Ana haberleri izliyorum.

İstanbul Adliyesinde bir çifte cinayet vakası.

Kan dondurucu bir manzara.

Yerde bir kadın yatıyor, tam fotoselli cam kapıların girişinde. Ayağında siyah botu görünüyor, mavi renk, üstüne bol elbiseli.

Az ileride de gençten bir adamdan dökülen kan birikintisinden kalanlar. Kadının aksine adam hemen ölmemiş. Ambulansa bindirebilmişler, cesedini çekememiş kameraman bu nedenle.

Dışarıda bir kalabalığın içinde orta yaşlı bir adam “oğlum, oğlum nerede” diye canhıraş bağırıyor. Yerde yatan kadının eski kocası. Kadını tehdit etmekten hakkında açılan davanın duruşması az önce bitmiş. Ceza almış 11 ay. Oğlum nerede diye bağırırken, sanıyor ki diğer vurulan kişi oğlu. Oysa oğlu, önce annesini yere sermiş silahla, sonra da annesinin yanında duran daha 28 yaşındaki polis memurunu. Polis memuru ambulansta kaybetmiş henüz yarılayamadığı hayatını…

*****

Sonraki habere geçiyor spiker. Bu sefer Elazığ’da bir kadını, boşandığı eşinin kardeşi öldürmüş. O da adliye önünde.

*****

İki haber ardarda sanki bir Amerikan filmi senaryosu. Ortalıkta dolaşan bir seri katil, kurbanlarını Adliye önünde öldürüyor. Sonraki karede de bir FBI dedektifi cesetleri inceleyip “cinayet yerleri arasında bir bağlantı olmalı. Sanırım katil bize bir mesaj vermeye çalışıyor” diyecek.

*****

Daha birkaç saat önce bir radyo programında Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesi Hakkında Kanunu ne kadar eşitlik ilkesine aykırı bulduğumu, pozitif ya da negatif hiçbir insanın birbirinden ayrılmaması gerektiğini düşündüğümü anlatmışım. Kadına karşı ayrımcılığın doğru olmadığını, kanun önünde ağaçlar, hayvanlar dahil tüm canlıların eşit olması gerektiğine inandığımı söylemişim. Kadınların erkeklerden, erkeklerin kadınlardan üstün tutulmasının ayrımcılığa yol açacağına, bunun da adalet duygusunu zedeleyeceğine dem vurmuşum.

Bu düşüncemin üzerine bu iki haber, bu fikirlerimin ne kadar toplumdan kopuk olduğunu sorgulatıyor bana. Bizim toplumda kadına şiddet artık başka bir boyutta: Sadece kocasından değil, kocasının kardeşinden hatta kendi doğurduğu çocuklarından bile korunması gerek. Devlet, koruma isteyen kadınlara buton değil, kırılmaz camdan fanus vermeli.

*****

Spikerin sonraki haberi yetişiyor imdadıma: Tokat’ta iki aile otlak meselesi yüzünden birbirine girmiş. İki aileden kadınlı-erkekli tam beş ölü.

İnsanımızın sadece boşandığı kadınları öldürmemesi, önüne geleni hiç uğruna kurşunlaması; kadına karşı pozitif-negatif ayrım yapılmadığının bir göstergesi sayılmalı.  Eh, bu da bir şey…

Adres değişikliğini bildirmemenin cezası var

Tebligatınız Var!

Tebligat, hukuk sistemimizde işlemlerin hüküm ve sonuç doğurabilmesi için gerçekleştirilmesi gereken temel unsurların başında gelir. Tebligat, bir hukuki işlemin, yetkili makamca, ilgili kişinin bilgisine sunulmak üzere, kanun ve usule uygun olarak yazı veya ilanla bildirilmesidir. Basit anlatımla; mahkeme, cumhuriyet savcılığı veya icra dairelerinden bireye gelen her kağıt resmi bir işlem hakkında bilgi vermek için gönderilmiştir ve gönderilen bu kağıt kağıttır.

Tebligat Hangi Adrese Yapılır?

Tebligat hukukunu düzenleyen normların esas düzenlemeleri 7201 Sayılı Tebligat Kanununda yer almaktadır. Tebligatın hangi adrese yapılacağı hususu ile ilgili temel ilke de bu kanunun 10. Maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre tebligat ilk olarak muhatabın yani hakkında hukuki işlem yapılan kimsenin BİLİNEN son adresine yapılır. Kural bu olmakla birlikte, kendisine tebliğ yapılacak şahıs müracaat eder veya kabul ederse bu takdirde her yerde kendisine tebligatın yapılması mümkündür. Söz konusu bu istisnanın geçerli tebligatın hüküm ve sonuçlarını doğurabilmesi için tebligatın bizzat kendisine yapılması gerekmektedir. Yani, bilinen en son adres olan “Atatürk caddesi no.35 / 5 Sincan Ankara” adresine gönderilen tebligat, muhatabın tebligattan haberdar olarak tebligat memuruna başvurması ve tebligatı kabul etmesi şartıyla, ‘’Balaban sokak no.69/8 Sincan Ankara’’ adresine muhatabın bizzat imzasına yapılabilecektir.[1]

Bilinen Son Adresim Neresidir?

Tebligatın yapılacağı bilinen son adresin neresi olduğuna dair kanun koyucu gerek kanunda gerekse yönetmelikte herhangi bir açıklık getirmemiştir. Bilinen son adresin neresi olduğu konusunda genel kanunlardaki düzenlemelerden yararlanmadan önce üzerinde durulması gereken nokta adres kavramı ile ikametgah kavramının farklı olduğu hususudur. Her ikametgah bir adres olmasına karşın her adres ikametgah değildir.  Adres, Türk Medeni Kanununa göre kişi olarak kabul edilen gerçek veya tüzel bir şahsın oturduğu, çalıştığı veya faaliyet gösterdiği yer olarak tanımlanabilir.

Bilinen en son adresin tespit edilmesi değişik şekillerde olabilir. Bunu kendisine tebligat yapılacak kimsenin bizzat bildirmesi üzerine olabileceği gibi, diğer ilgili kimselerde bildirebilir. Ayrıca Tebligat Tüzüğünün 13. Maddesi gereğince tebligatı çıkaran mercide soruşturma yaparak ilgili kimsenin bilinen en son adresini tespit edebilir.

Bilinen son adres tebligat yapılmasına elverişsiz ise yani söz konusu adres çok eski veya adresin bilgileri eksik ise bu takdirde şahsın7muhatabın adres kayıt sisteminde bulunan yerleşim yeri adresi, bilinen son adresi olarak kabul edilir ve bu adrese tebliğ yapılır. Bilinen son adresin tebligata elverişli olmadığının kararını verme yetkisi tebligat çıkartılmasını talep eden tarafa ait değildir. Tebligat çıkartılmasını talep eden tarafın yetkisi, sadece ilgili adli merciye başvurarak muhatabın adres kayıt sistemindeki adresinin bilinen son adres olarak kabul edilmesini ve bu adrese tebligat çıkartılmasını talep etme hakkını kapsar.

Muhatap Bilinen Son Adresinde Geçici Süreli Olarak Yoksa Tebligatı Kim Alır?

PTT memuru, muhatabın adreste bulunmama sebebini, bilmesi muhtemel olan komşu, yönetici, kapıcı vb gibi kimselerden öğrenerek, durumu tebliğ tutanağına yazar. Bu durumda yani adresin geçici olarak kapalı olması halinde tebligat, PTT memuru tarafından muhtar, ihtiyar heyeti azaları, zabıta amir veya mamurlarından birine imza karşılığında teslim edilecektir. Muhatap kendisi adına gelen tebliğ kartının sayılı yetkili kimselere bırakıldığını PTT memurunun kapıya yapıştırdığı ihbarnameden öğrenebilecektir. Tebligatın yapıldığı tarih muhatabın tebliğ kartını sayılı yetkili kimselerden aldığı tarih değil, ihbarnamenin yapıştırıldığı tarihtir.

Muhatap Bilinen Son Adresinden Daimi Olarak Ayrılmışsa Tebligat Nasıl Yapılır?

Muhatap ölmüşse veya gösterilen adresten daimi olarak ayrılmış veyahut adres kapalı ise ve yeni adresi de tebliğ memurunca tespit edilememişse tebliğ evrakı, evrakı çıkaran mercie geri gönderilir. Bu durumda hukuki işlem sizin açınızdan hüküm ve sonuç doğurmaya başlamamış sayılır. Örneğin hakkınızda yapılan bir borç takibi var ise tebligat kartının tarafınıza ya da sayılı kimselere bırakılmaması durumunda borç kesinlenmemiş sayılacaktır. Yani haciz, satış, mal beyanında bulunma zorunluluğu vb gibi süreç tarafınıza işlemeye başlamayacaktır.

Yeni adres tebliğ memur tarafından tespit edilmişse ve yeni adres tebliğ memurunun dağıtım bölgesi içinde bulunuyorsa buraya tebligat yapılır. Yeni adres aynı Posta ve Telgraf İşletme merkezinin diğer bir dağıtım bölgesinde veya başka bir Posta ve Telgraf İşletme merkezinin dağıtım bölgesi içinde bulunursa, tebliğ evrakı yeni adreste tebliğinin temini için tebliğ memuru tarafından bağlı olduğu merkeze getirilerek yeni adresine sevk işlemi yapılır.

Adres Değişikliğini Adli Mercilere Bildirmek Yasal Zorunluluktur!

Muhataba veya adresine kanunun gösterdiği usullere göre tebligat yapıldıktan sonra muhatap adresini değiştirirse, yeni adresini kendisine daha önceden tebliğ yapmış olan mercie bildirmek zorundadır. Bundan sonra yapılacak olan tebligatlar muhatabın bu adresine yapılır.

Adresini değiştiren kimse yeni adresini bildirmemişse ve yeni adreste tebliğ memuru tarafından tespit edilememişse tebliğ olunacak evrakın bir nüshası eski adrese ait binanın kapısına asılır ve asılma tarihi, tebliğ tarihi sayılır. Bundan sonra eski adrese çıkarılan tebliğler muhataba yapılmış sayılır.

Vekiliniz Varsa Tebligat Kime Yapılır?

Vekil vasıtasıyla bir dava takip ediliyorsa o zaman tebligat vekile yapılmalıdır, asile tebligat yapılamaz.Vekil varken asile yapılan tebligat geçersizdir,çünkü Tebligat kanununun 11.maddesi emredici niteliktedir.Eğer asile yapılan tebligattan vekilin haberi olursa ve bu duruma vekil itiraz etmezse tebligat geçerlidir.Bundan başka vekilin asile yapılan usülsüz tebligatı öğrenmesi tebligatı geçerli hale getirir[2].

Kendisine tebligat yapılacak kimsenin birden fazla vekili varsa tebliğin sadece bunlardan birisine yapılması yeterlidir. Tebligat birden fazla vekile yapılmışsa hangi vekile daha önce tebliğ edilmişse tebligat o tarihte yapılmış sayılır[3].Tebligat hem asile hem de vekile yapılmış olabilir. Bu durumda vekile yapılmış olan tebligat geçerli olacaktır[4].Ayrıca vekile tebligat imkanı yoksa asile tebligat yapılabilir.

Nitekim vekil ile takip edilen işlerde asile tebligat çıkartılmasının usule aykırı olduğu konusunda Yargıtay’ın da birçok kararı bulunmaktadır.

‘’Somut olaya gelince; nafaka alacağına ait ilama dayalı takipte icra emri borçlunun kendisini vekille temsil ettirdiği ilam kapsamından açıkça belirli olmasına karşın vekil yerine asile gönderilmiştir. Yukarıda açıklanan bütün  kanun hükümleri karşısında icra emrinin “vekile” çıkarılması gerektiğinde kuşku bulunmamaktadır. Bu açık kanuni düzenlemeler varken takip dayanağı ilam kapsamında davacı/borçlunun kendisini vekille temsil ettirdiği belirginken, vekil yerine asile yapılan tebligat usulsüzdür.’’ Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2003/12-442 Esas 2003/445 Karar Sayılı Kararı

Kanuna Aykırı Tebligat Yapılmışsa Süre Ne Zaman İşlemeye Başlar?

Tebligatın kimlere, hangi koşullarda, nerede yapılacağı tebligat kanunu ve tebligat tüzüğünde düzenlenmiştir. Bu sebeple yapılacak olan tebligatın ilgili kanun ve tüzüğe uygun olması ve bu durumunda belgelendirilmesi gerekmektedir. Aksi takdirde tebligat usulüne uygun olarak yapılmamış olur[5].

Usule aykırı yapılan tebligat mutlaka geçersiz değildir. Muhatap kendisine yapılan usulsüz tebligattan haberdar olmuş ve bu durumu yetkili mercilere bildirmiş ise bu takdirde tebligat usulüne uygun yapılmış sayılır. Bu noktada önem arz eden husus, tebligatın yapılma tarihinin değil, muhatabın bildirdiği öğrenme tarihinin dikkate alınacağıdır.

‘’…Tebligatın usulsüz olması halinde Tebligat Kanununun 32. maddesine göre, borçlunun beyan ettiği tarih, tebliği tarihi addolunur. Bunun aksi ispat edilemez.’’ Yargıtay 12.Hukuk Dairesi 01.12.2000 Tarih E.2000/18136 K.2000/18877 Sayılı Kararı

Unutmayın, tebligatınız varsa hakkınızda hukuk sistemi tarafından başlatılmış bir işlem var demektir!


[1] Tebligat Kanununda Yapılan Değişiklikler ve Bir Yargıtay Kararı Işığında (Yargıtay 12. H.d. 2012 / 32459 E. – 2013 / 3328 K. S. -11.02.2013 T.) Tebligat Kanunu Uygulamaları / SALGIRTAY

[2] KURU Baki,Hukuk Muhakemeleri Usulü Cilt:5,İstanbul 2001,s.5538

[3] MOROĞLU Erdoğan/MUŞUL Timuçin,Tebligat Hukuku,İstanbul 1990,s.62

[4] YILMAZ Ejder/Çağlar Tacar,Tebligat Hukuku Cilt:1,Ankara 1999,s.471

[5] DELİDUMAN,s.48

8 Mart Dünya Kadınlar Günü Mesajımız

zemin 670x300

“ Sarılıp gövdesine sımsıkı,

bir kadın kendini doğurabilir isterse…”

Edip Cansever

**********

Kadın… Eş, dost, sevgili, anne, çocuk, anneanne, babaanne… Can içinde can. Dünya içerisinde insanlarca çoğuldur nefesi. Pembe bahar çiçeklerinin kendi rengini yırtıp güneşe solma pahasına gülümsemeleri gibi, kadın bahardır yeryüzünde, milyonlarca tomurcuk. Bir çiçek nasıl sebepsiz açarsa beton dökülü kaldırım çatlağının yağmur değen yüzünde, bir kadın da öyle gülümser. Peki ya bir kadın ağlıyorsa bugün, sizce sebebi var mıdır?

            Bugün, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü. Bir kadın geçirdiği iş kazası sonucunda hayatını kaybetti. Eşinden şiddet gördü bir kadın. Bir kadın, çalıştığı iş yerinde tecavüze uğradı. Bir kadın, kömür siyahı gözlerini töreye yumdu bugün. Bir kız çocuğu anne oldu. Bir kız çocuğu intihar etti, bugün.

            Bugün, sokaklardaki kırmızı karanfiller, kadınlar günümüzü kutladı. Gazeteler, dergiler, televizyonlar bütün haberler çiçekli… Oysa kadınlar da çiçekler gibi, bir damla suyla büyüyor gözlerinden dökülen. Haberlerin arka bahçesinde soluyor tüm çiçekler.

Bugün, bir kadını en çok seven yerinden, gözlerinden öpünüz. Yaşından öpünüz bir kadını, acısından öpünüz. Sadece gününden değil, dününden öpünüz kadınlarınızı. Eşinizin, annenizin, sevgilinizin, sevdiğinizin, hepimizin, dünya kadınlar günü kutlu olsun!

GİRGİN HUKUK BÜROSU

Anne Evlenince Velayet Babaya mı Geçer?

2007 yılında Ankara Aile Mahkemesi’nde anlaşmalı olarak boşandık. 2005 doğumlu bir çocuğumuz (erkek) var. Yaptığımız anlaşmaya göre oğlumun velayeti annesinde kalmıştı. Şimdi eski eşimin yeniden evlenmek üzere olduğunu öğrendim. Evlenirse velayeti ben alabilir miyim? Fatih G.

Fatih Bey, velayet sahibi annenin yeniden evlenmesi, tek başına velayetin değiştirilmesini gerektirmez. Ancak annenin çocuğa karşı velayet görevini savsaklaması, gereken ilgiyi göstermemesi ve babayla müşterek çocukla kişisel ilişkisini engellemesi gibi durumlarda velayetin değiştirilmesi gündeme gelebilir.

Çocukla Görüşme Süresi Yetmiyor

Çocuğumuz henüz 11 aylıkken anlaşmalı olarak boşanmıştık. O zaman mahkeme haftada sadece 6 saat, cumartesileri saat 12’den akşam 18’e kadar görmem konusunda karar vermişti. Şimdi çocuk büyüdü ama annesi mahkeme kararında yazanın dışında göstermem diyor. Ne yapmam lazım? Hazım S.

Sizin durumunuzda, boşanma tarihi itibariyle müşterek çocuğun yaşı gözetilerek çocukla baba arasında kısa süreli ve hafta sonları yatılı olmayacak şekilde kişisel ilişki kurulmuş. Ancak aradan geçen süre nedeniyle müşterek çocuğun yaşının büyüdüğü gözetilerek, baba ile çocuk arasında babalık duygularını tatmine elverişli olacak yeterlilikte kişisel ilişki tesisi müşterek çocukla kişisel ilişkinin yeniden düzenlenmesi için dava açabilirsiniz.

Ayrı Yaşamak Suç mu?

Eşim 2008 yılında boşanma davası açtı. Ben bu davaya cevap vermedim, duruşmalara da girmedim. Eşimin açtığı dava 2009 yılında reddedildi. O zamandan bu yana ayrı yaşıyoruz. Şimdi bana yeniden bir dava açmış, 3 yıldır ayrı yaşadığımız için boşanmak istediğini söyleyip maddi ve manevi tazminat talep etmiş. Ayrı yaşadığımız için suçlu muyum, tazminat kaybeder miyim? Rıza T.

Eşiniz tarafından açılan ve reddedilen ikinci açılan davaya dayanak teşkil eden ilk boşanma davasının davanın ispatlanamaması nedeniyle reddedilmiş. Yeniden bir araya gelmediğinize göre ve ilk dava retle sonuçlandığına göre bu davadan önce gerçekleşen olaylar size kusur olarak yüklenemez. Bu durumda retle sonuçlanan ilk davayı açarak boşanma sebebi yaratan eşinizin tamamen kusurlu kabul edilmesi gerekir. Aleyhinize maddi-manevi tazminata hükmedilmemesi gerektiğini düşünüyorum.

Nafakayı Yeniden İsteyebilir miyim?

Dava sırasında tazminat haklarımdan ve nafakadan vazgeçtim. Bunları yeniden isteyebilir miyim? Şehnaz K.

Şehnaz Hanım, dava sırasında feragat ettiğiniz bu haklarınızı daha sonra açacağınız yeni bir davayla isteyemeyeceğinizi düşünüyorum.

Davası Olmayan El Kaldırsın

Hani, Amerikan filmlerinde savcının bölgesinde adaylığını koyduğunu görürüz. Kampanyası için bağış toplayan savcı, övünçle  “şu kadar dosyada şu kadar mahkumiyet aldım, kamunun parasını boşa harcamadım, suçluları sokaklardan uzaklaştırdım” diye propaganda yapar. Biz de işler iyi ki bu şekilde yürümüyor. Yoksa aşağıdaki istatistiklerle oy toplamak biraz zor olurdu.

  • Yıl içinde (2012) TCK’da belirtilen suçlarla ilgili açılan davalarda suç sayısı 2 buçuk milyonun üzerinde. Bunlarda ilk üç sırayı; malvarlığına karşı işlenen suçlar, vücut dokunulmazlığına karşı işlenen suçlar ve hürriyete karşı işlenen suçlar alıyor.
  • Davalarda, sanıklar hakkında 4 milyon 4 yüz binden fazla karar verilmiş. Bu kararların sadece üçte birinde sanıklar mahkûmiyet almış. Kalanın yüzde 24’ünde beraat, yüzde 15’inde ise hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiş. Her yirmi dosyadan birinde mahkeme, kendisinin değil, başka mahkemenin görevli olduğu görüşünde.
  • Hukuk mahkemelerinde ise yıl içinde yaklaşık 1 milyon 700 bin dava açılmış. Bu davaların konularında ilk on sırayı veraset, boşanma, alacak, vesayet, tazminat, şikayet, itirazın iptali, kamulaştırma, nüfus ve tespit davası oluşturmuş.
  • Hukuk mahkemelerinde, önceki yıllardan devredilen dosyalar da dahil, her üç dosyadan sadece ikisi karara bağlanabilmiş. Karara bağlanan her 5 dosyadan 1’ini davacı kaybetmiş.
  • İdari mahkemelerde açılan dosyaların dörtte birini vergi davaları oluşturuyor. İdari mahkemeler açılan davaların yüzde 76’sını karara bağlamış. Bölge idare mahkemelerinde bu oran yüzde 94’e kadar çıkıyor.
  • Örneğin Ağır ceza mahkemelerinde 152 bin dosyanın 11 bin tanesi Yargıtay’dan bozularak gelen dosyalar oluşturuyor. Bu dosyaların 7.251 adedi Ankara Ağır Ceza Mahkemelerinde. Sincan Ağır Ceza Mahkemelerinde ise 1.323 adet dosyaya bakılıyor.
  • Ankara’daki Asliye ceza mahkemelerindeki dosya sayısı 64 binden biraz fazla. Bunlardan 21 bini önceki yıldan devreden, 8 bini bozularak gelen dosyalardan oluşuyor. Yıl içinde 42 binden fazla dosya karara bağlanabilmiş, kalanı ertesi yıla devir olmuş.
  • Yaklaşık 5 milyon sanığın neredeyse dörtte üçü erkek. Bu erkeklerin 109 bini 12-14 yaş, 155 bini ise 15-17 yaş aralığında. Mağdur ve müştekilerde de hemen hemen aynı oranlar geçerli.
  • Dolandırıcılık nedeniyle açılan dosya sayısı yaklaşık 55 bin.
  • Tehdit ise daha yaygın olarak görülüyor: yaklaşık 256 bin. Tehdit suçu işlediği iddia olunanların yaklaşık 32 bini kadın. Ancak tehdit iddiasıyla açılan davalarda ceza alan kadın sayısı sadece 1.486
  • Ankara’nın Aile Mahkemelerinde 32.453 dosya bulunuyor. Bu dosyaların sadece 596 adedinin bozularak gelen dosyalardan oluşması ise bir hayli ilginç. Ankara Aile hakimleri ellerindeki dosyaların üçte ikisinden fazlasını karara bağlamış görünüyor. Yargıtay bu dosyaların çok azında hata bulabiliyor anlaşılan. Yargıtay’ın maddi-manevi tazminat miktarı dışında Ankara Aile hakimlerinin kararlarına çok fazla müdahale etmediği de söylenebilir.
  • Ankara İş Mahkemelerinde ise Aile Mahkemelerindeki dosyalardan neredeyse iki kat fazla yoğunluk var. İş mahkemesi hakimleri 61 bin 732 dosyayı elden geçirmişler. Ancak karara bağlanan dosya sayısı sadece 25.939’da kalmış.
  • Vergi davalarının çoğunlukla mükellefler lehine karar verdiği ise bir şehir efsanesi değilmiş: Ankara Vergi Mahkemelerinde karara bağlanan 14.516 dosyadan sadece 2.976’sı red kararlarından oluşuyor.

Aynen Taksim İmkanı Var mı?

miras 670x300

ÖZET : Dava, bir adet taşınmazın ortaklığının giderilmesi istemine ilişkindir. Mahkemece taşınmazın aynen taksiminin mümkün olmadığı gerekçesiyle ortaklığın satış suretiyle giderilmesine karar verilmiş ise de tarafların miras bırakan adına kayıtlı olan ve köy yerleşik sahası içerisinde olduğu belirlenen taşınmazın yargılama sırasında mirasçılar arasında pay temlik yapılmak suretiyle davacı ve davalı adına paylı mülkiyet hükümlerine göre kaydedildiği görülmüştür. Taşınmazın niteliği, büyüklüğü, paydaş sayısı ve pay durumu dikkate alınarak yargılama sırasında yapılan pay temlikinden sonra imar yasası hükümlerine göre taşınmazın aynen taksiminin mümkün olup olmadığına ilişkin bilirkişiden ek rapor alınarak araştırma yapılması ve hasıl olacak sonuç dairesinde karar verilmesi gerekir.

KARAR : Dava, bir adet taşınmazın ortaklığının giderilmesi istemine ilişkindir. Mahkemece ortaklığın satış suretiyle giderilmesine karar verilmiştir. Hükmü davalı F. G.vekili temyiz etmiştir.

Paydaşlığın ( ortaklığın ) giderilmesi davaları iki taraflı, taraflar için benzer sonuçlar doğuran davalardır. Bu davalarda davalı da davacı gibi aynı haklara sahiptir. Bu nedenle davacının satış suretiyle paylaşma istemesi davalıların aynen paylaşma istemesine engel teşkil etmez.

Paydaşlığın ( ortaklığın ) giderilmesi davalarında mahkemece malın aynen bölünerek paylaştırılmasına karar verilebilmesi için taşınmazın yüzölçümü, niteliği, pay ve paydaş sayısı ile imar mevzuatına göre aynen bölüşmenin mümkün olup olmadığının araştırılması gerekir. Taşınmazın önemli ölçüde bir değer kaybına uğraması söz konusu ise aynen bölünerek paylaştırılmasına karar verilemez. Keza paydaşlar rıza göstermedikleri takdirde taşınmazın bir bölümü paylı bırakılamaz.

Aynen bölünerek paylaştırmanın ( taksimin ) mümkün olması durumunda bölünen parçaların değerlerinin birbirine denk düşmemesi halinde eksik değerdeki parçaya para ( ivaz ) eklenerek denkleştirme sağlanır. Davada paydaşlar arasında anlaşma olmadıkça hakim kendiliğinden bazı taşınmazların bir kısım paydaşlara, kalanın diğer paydaşlara verilmesi şeklinde aynen bölünerek paylaştırmaya karar veremez.

Aynen bölünerek paylaştırma ( taksim ) halinde teknik bilirkişiye ifraz ( taksim ) projesi düzenlettirilerek bu projeye göre taşınmaz Belediye veya mücavir alan hudutları içerisinde ise Belediye Encümeninden karar alınmak suretiyle belediyeden, Belediye dışında ise İl İdare Kurulundan İmar Yasası ve Yönetmeliğine göre bölüşmenin ( taksimin ) mümkün olup olmadığı sorulur. İfraz projesinde kimlere nerelerin verileceği konusunda paydaşlar anlaşamazlar ise hakim huzurunda kura çekilerek belirlenir.

Onay makamından olumsuz cevap gelmesi halinde paydaşlığın ( ortaklığın ) satış suretiyle giderilmesine karar verilmesi gerekir.

Olayımızda; Mahkemece davaya konu 4480 parsel sayılı taşınmazın aynen taksiminin mümkün olmadığı gerekçesiyle ortaklığın satış suretiyle giderilmesine karar verilmiş ise de tarafların miras bırakan İ.G. adına kayıtlı olan ve köy yerleşik sahası içerisinde olduğu belirlenen taşınmazın yargılama sırasında mirasçılar arasında pay temlik yapılmak suretiyle davacı E. G.ve davalı F. G.adına paylı mülkiyet hükümlerine göre kaydedildiği görülmüştür. Taşınmazın niteliği, büyüklüğü, paydaş sayısı ve pay durumu dikkate alınarak yargılama sırasında yapılan pay temlikinden sonra imar yasası hükümlerine göre taşınmazın aynen taksiminin mümkün olup olmadığına ilişkin bilirkişiden ek rapor alınarak, az yukarıda açıklanan ilke doğrultusunda inceleme ve araştırma yapılması ve hasıl olacak sonuç dairesinde karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde eksik inceleme ile satışa karar verilmesi hatalı olmuştur.

Hüküm bu nedenle bozulmalıdır.

SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz itirazlarının kabulü ile 6100 sayılı HMK.ya 6217 Sayılı Kanunla eklenen geçici 3.madde hükmü gözetilerek HUMK.nın 428.maddesi uyarınca hükmün BOZULMASINA, istek halinde peşin alınan temyiz harcının temyiz edene iadesine, 11.07.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.  

YARGITAY 6. HUKUK DAİRESİ E. 2012/7873 K. 2012/10510 T. 11.7.2012

Boşanmanın Torba Yasası: Şiddetli Geçimsizlik

ebse 670x300

Eski Medeni Kanun döneminde madde metninde şiddetli geçimsizlik deyiminin bulunması sebebiyle kamuoyunda ve doktrinde bu adı ile bilinen genel boşanma sebebi, evlilik birliğinin temelinden sarsılmasıdır.  4721 sayılı Medeni Kanun’un 166. Maddesinde evlilik birliğinin temelinden sarsılması şu şekilde düzenlenmiştir:

“Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa eşlerden her biri boşanma davası açabilir.  

Yukarıdaki fıkrada belirtilen hallerde, davacının kusuru daha ağır ise davalının açılan davaya itiraz hakkı vardır. Bununla beraber bu itiraz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebilir.”

 Evlilik birliğinin temelinden sarsılması sebebiyle boşanmada bu sebebin varlığını hakim takdir edecektir.

Genel olarak Türkiye’de ve Ankara’da boşanma davalarının büyük bir çoğunluğu evlilik birliğinin temelinden sarsılması sebebiyle açılmaktadır.

Evlilik Birliğinin Temelinden Sarsıldığına İlişkin Şartlar :  

Evlilik birliğinin temelinden sarsılması sebebiyle boşanma davasında biri objektif diğeri subjektif olmak üzere iki koşul bulunmaktadır.

1.      Evlilik Birliğinin Temelinden Sarsılmış Olması  

Esas itibariyle eşler arasında fikir ve duygu farklılıkları olması evlilik birliğinin temelinden sarsılması olarak karşımıza çıkmaktadır. Fakat eşler arasında fikir ve duygu ayrılıkları olmasa bile bazı olaylar evlilik birliğini temelden sarsmış olabilir. Burada önemli olan eşler arasındaki geçimsizlik sebeplerinin evlilik birliğini temelden sarsacak derecede ciddi ve şiddetli olması durumunda söz konusu olabilecektir.

Eşe fiziksel şiddet uygulamak, hakaret etmek, eşinin başkası ile ilişkisi olduğunu söylemek, cinsel uyuşmazlık, iktidarsızlık, eşi evden kovmak, sadakatsiz davranışlar, evin geçimini sağlamamak gibi davranışlar evlilik birliğinin temelinden sarsacak derecede geçimsizlik sebebi olabilir.

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2008/12211 Esas 2009/14432 Karar sayılı kararında

“…davacının eşine hareketlerine karşılık davalının da birlik görevlerine yerine getirmediği, çocuk benden değil dediği, eşinin doğumuyla ilgilenmediği anlaşılmaktadır. Bu halde taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkan vermeyecek nitelikte şiddetli geçimsizlik mevcut ve sabittir.”

diyerek evlilik birliği içerisinde doğan çocuğun kendisinden olmadığının söylenmesini evlilik birliğinin temelinden sarsılması sebebiyle boşanma sebebi olarak kabul etmiştir.

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2008/12583 Esas 2009/14812 Karar sayılı 23.07.2009 tarihli kararında tedavi edilebilir rahatsızlık sebebiyle cinsel ilişkiye girilememesinin evlilik birliğini temelden sarsan bir neden sayılmayacağını belirlemektedir.

2.      Ortak Hayatın Çekilmez Hale Gelmesi  

Evlilik birliğinin temelinden sarsılması eşler için ya da en azından boşanma isteğinde bulunan eş için ortak hayatı sürdürmeleri beklenmeyecek derecede olmalıdır.

Ortak hayatın çekilmez hale gelip gelmediğini hakim takdir edecektir. Davacının sunduğu delilleri hakim ikna edici bulmazsa davayı reddeder. Hakimin burada geniş bir takdir düzeyleri, yetişme koşulları gibi bir çok kıstası göz önünde bulundurmalıdır.

Davacının Kusurunun Daha Fazla Olmaması  

Eşlerden birinin boşanma davası açabilmesi için kusursuz olma şartı yoktur. Fakat davacının davalıya nazaran daha az kusurlu olması gerekmektedir. Boşanmaya sebep olan olaylarda davacı davalıdan daha fazla kusurlu ise davalının açılan bu davaya itiraz hakkı vardır. Tarafların eşit kusurlu olması durumunda da itiraz hakkı bulunmamaktadır.

Davalının itiraz hakkının sınırları yine aynı madde içerisinde düzenlenmiştir. Buna göre davalının itirazı hakkın kötüye kullanılması niteliğindeyse ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar için korunması gereken bir menfaati yoksa davacı daha fazla kusurlu olsa bile boşanmaya karar verilebilecektir.

Yargıtay birlikte yaşamaktan kaçınan, uzun yıllar başkası ile yaşayan, ağır hakaretler eden, eşine karşı birden fazla şikayeti bulunan eşin itirazını kötü niyetli bulmuştur. Fakat buradaki sayımlar sadece örnek olması bakımından sayılmıştır.

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 19.06.2007 tarihli 14652-10409 sayılı kararında

“…Toplanan delillerden davalının ağır hakaretlerine karşı, davacının evlilik birliğinin kendisine yüklediği görevleri yerine getirmediği, eşini dövüp burnunu kırdığı, güven sarsıcı davranışlar içerisine girdiği anlaşılmaktadır. Kusurun ağırlığı davacı kocadadır. Davalının boşanmaya karşı çıkması evliliğini kurtarmaya yöneliktir. Bu davranışı hakkın kötüye kullanıldığı şeklinde yorumlanamaz.”

şeklindeki kararında kadının evliliği kurtarmak için boşanmaya itiraz etmesinin kötü niyet olmayacağına karar vermiştir.

Evlilik Birliğinin Sarsılmasında “Şiddet” Unsuru  

Evlilik birliğinin temelinden sarsılması sebebiyle boşanma davasında boşanma sebebi oluşturan davranışlar aynı zamanda şiddet içeren bir davranışı bünyesinde barındırmaktadır.

Buradaki boşanma sebebi oluşturan davranışları fiziksel şiddet, ekonomik şiddet, cinsel şiddet, duygusal şiddet, sosyal şiddet, görsel şiddet şeklinde sınıflandırmak mümkündür.

Taraflardan birinin diğerini küçük düşürmesi, onunla alay etmesi, sırları açıklaması, sevgisiz davranması, aşırı kıskançlık göstermesi, başkalarıyla görüştürmemesi, tehdit etmesi, ilgisiz davranması Yargıtay uygulamalarında da görüldüğü üzere duygusal şiddet sebeplerindendir.

Tarafların eve bakmaması, aşırı tasarrufta bulunması, bağımsız konut sağlamaması, aşırı borçlanması, kumar oynaması, diğer eşin cebinden habersiz para alması, çalışmaması, diğer eşi zorla çalıştırmaması ya da çalıştırması ekonomik şiddete örnek olarak gösterilebilir.

Eşlerden birinin sürekli alkol kullanması, uyuşturucu madde kullanması, diğer eşi kendi isteğine uygun giyinmeye zorlaması, diğer eşe aykırı dinsel davranışlarda bulunması, dinsel boşanmada bulunması, büyü işleri ile uğraşması sosyal şiddete örnek başlıklar olarak sayılabilir.

Şimdi arayın: 0533 483 9313