Hayata Kasteden Eşten Boşanma

Eşinin hayatına kasteden eşe karşı açılacak boşanma davası

TMK md.162 : ” Eşlerden her biri diğeri tarafından hayatına kastedilmesi veya kendisine pek kötü davranılması ya da ağır derecede onur kırıcı bir davranışta bulunulması sebebiyle boşanma davası açabilir.

            Davaya hakkı olan eşin boşanma sebebini öğrenmesinden başlayarak altı ay ve her halde bu sebebin doğumunun üzerinden beş yıl geçmekle dava hakkı düşer.

            Affeden tarafın dava hakkı yoktur. “

Hayata kast, bir eşin diğerini öldürme niyetinin bazı fiillerle açıklanmasıdır. Eşini öldürme girişiminde bulunmak, onu intihara teşvik etmek veya zorlamak gibi eylem ve davranışlar hayata kast kavramına girerler. Bu niyeti ciddi olarak ortaya koyan fiillerde kullanılan aracın ölümü sağlayacak nitelikte olup olmaması önemli sayılmamaktadır. Bu mahiyette olmayan, örneğin öldürme tehditleri hayata kast sayılmaz. Bunun gibi örneğin havagazı musluğunun yanlışlıkla açık bırakılması gibi kasıtlı olmayan kusurla işlenen fiiller de hayata kast sayılmaz. Buna karşılık, eşin ölmemesi için bir harekette bulunulması gerekirken bundan kaçınma da öğretide hayata kast olarak değerlendirilmektedir.

Hayata kast, kusura dayanan bir boşanma sebebidir. Bu nedenle temyiz kudreti olmayan eşin fiilleri hayata kast nedeniyle boşanma davası açma hakkı vermez; ancak akıl hastalığı sebebiyle boşanma davası açılabilir.

Hayata kast mutlak boşanma sebeplerindendir. Bu sebeple açılan davalarda, hakim boşanmaya karar vermek için ayrıca evliliğin çekilmez hale gelip gelmediği araştırılmaz.

Zina bölümünde de incelediğimiz gibi burada da 6 aylık ve 5 yıllık süreler söz konusudur. Dava hakkı sürenin geçmesi veya af ile düşmektedir. Zinadan farklı olarak bu halle için önceden rızanın dava hakkına engel olması kabul edilmemiştir.

** Bu yazılarım da işinize yarayabilir:

** Anlaşmalı Boşanma Şartları

** Boşanma Davası Nasıl Açılır?

Demans Hastalarının Evliliği Geçerli mi?

Evlenme ehliyetinin maddi koşullarından bir tanesi de ayırt etme gücüdür. Medeni Kanunun 13. maddesi hükmü ayırt etme gücünün olumsuz tanımını vermiştir. Yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, Okumaya devam et Demans Hastalarının Evliliği Geçerli mi?

6284 Sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun

KANUN NO: 6284

AİLENİN KORUNMASI VE KADINA KARŞI ŞİDDETİN ÖNLENMESİNE DAİR KANUN

Kabul Tarihi: 8 Mart 2012

Resmi Gazete ile Neşir ve İlânı: 20 Mart 2012 – Sayı: 28239

BİRİNCİ BÖLÜM
AMAÇ, KAPSAM, TEMEL İLKELER VE TANIMLAR

Amaç, kapsam ve temel ilkeler

MADDE 1 – (1) Bu Kanunun amacı; şiddete uğrayan veya şiddete uğrama tehlikesi bulunan kadınların, çocukların, aile bireylerinin ve tek taraflı ısrarlı takip mağduru olan kişilerin korunması ve bu kişilere yönelik şiddetin önlenmesi amacıyla alınacak tedbirlere ilişkin usul ve esasları düzenlemektir.

(2) Bu Kanunun uygulanmasında ve gereken hizmetlerin sunulmasında aşağıdaki temel ilkelere uyulur:

a) Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ile Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmeler, özellikle Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi ve yürürlükteki diğer kanuni düzenlemeler esas alınır.

b) Şiddet mağdurlarına verilecek destek ve hizmetlerin sunulmasında temel insan haklarına dayalı, kadın erkek eşitliğine duyarlı, sosyal devlet ilkesine uygun, adil, etkili ve süratli bir usul izlenir.

c) Şiddet mağduru ve şiddet uygulayan için alınan tedbir kararları insan onuruna yaraşır bir şekilde yerine getirilir.

ç) Bu Kanun kapsamında kadınlara yönelik cinsiyete dayalı şiddeti önleyen ve kadınları cinsiyete dayalı şiddetten koruyan özel tedbirler ayrımcılık olarak yorumlanamaz.

Tanımlar

MADDE 2 – (1) Bu Kanunda yer alan;

a) Bakanlık: Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığını,

b) Ev içi şiddet: Şiddet mağduru ve şiddet uygulayanla aynı haneyi paylaşmasa da aile veya hanede ya da aile mensubu sayılan diğer kişiler arasında meydana gelen her türlü fiziksel, cinsel, psikolojik ve ekonomik şiddeti,

c) Hâkim: Aile mahkemesi hâkimini,

ç) Kadına yönelik şiddet: Kadınlara, yalnızca kadın oldukları için uygulanan veya kadınları etkileyen cinsiyete dayalı bir ayrımcılık ile kadının insan hakları ihlaline yol açan ve bu Kanunda şiddet olarak tanımlanan her türlü tutum ve davranışı,

d) Şiddet: Kişinin, fiziksel, cinsel, psikolojik veya ekonomik açıdan zarar görmesiyle veya acı çekmesiyle sonuçlanan veya sonuçlanması muhtemel hareketleri, buna yönelik tehdit ve baskıyı ya da özgürlüğün keyfî engellenmesini de içeren, toplumsal, kamusal veya özel alanda meydana gelen fiziksel, cinsel, psikolojik, sözlü veya ekonomik her türlü tutum ve davranışı,

e) Şiddet mağduru: Bu Kanunda şiddet olarak tanımlanan tutum ve davranışlara doğrudan ya da dolaylı olarak maruz kalan veya kalma tehlikesi bulunan kişiyi ve şiddetten etkilenen veya etkilenme tehlikesi bulunan kişileri,

f) Şiddet önleme ve izleme merkezleri: Şiddetin önlenmesi ile koruyucu ve önleyici tedbirlerin etkin olarak uygulanmasına yönelik destek ve izleme hizmetlerinin verildiği, çalışmalarını yedi gün yirmidört saat esası ile yürüten merkezleri,

g) Şiddet uygulayan: Bu Kanunda şiddet olarak tanımlanan tutum ve davranışları uygulayan veya uygulama tehlikesi bulunan kişileri,

ğ) Tedbir kararı: Bu Kanun kapsamında, şiddet mağdurları ve şiddet uygulayanlar hakkında hâkim, kolluk görevlileri ve mülkî amirler tarafından, istem üzerine veya resen verilecek tedbir kararlarını,

ifade eder.

İKİNCİ BÖLÜM
KORUYUCU VE ÖNLEYICI TEDBIRLERE İLIŞKIN HÜKÜMLER

Mülkî amir tarafından verilecek koruyucu tedbir kararları

MADDE 3 – (1) Bu Kanun kapsamında korunan kişilerle ilgili olarak aşağıdaki tedbirlerden birine, birkaçına veya uygun görülecek benzer tedbirlere mülkî amir tarafından karar verilebilir:

a) Kendisine ve gerekiyorsa beraberindeki çocuklara, bulunduğu yerde veya başka bir yerde uygun barınma yeri sağlanması.

b) Diğer kanunlar kapsamında yapılacak yardımlar saklı kalmak üzere, geçici maddi yardım yapılması.

c) Psikolojik, meslekî, hukukî ve sosyal bakımdan rehberlik ve danışmanlık hizmeti verilmesi.

ç) Hayatî tehlikesinin bulunması hâlinde, ilgilinin talebi üzerine veya resen geçici koruma altına alınması.

d) Gerekli olması hâlinde, korunan kişinin çocukları varsa çalışma yaşamına katılımını desteklemek üzere dört ay, kişinin çalışması hâlinde ise iki aylık süre ile sınırlı olmak kaydıyla, on altı yaşından büyükler için her yıl belirlenen aylık net asgari ücret tutarının yarısını geçmemek ve belgelendirilmek kaydıyla Bakanlık bütçesinin ilgili tertibinden karşılanmak suretiyle kreş imkânının sağlanması.

(2) Gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde birinci fıkranın (a) ve (ç) bentlerinde yer alan tedbirler, ilgili kolluk amirlerince de alınabilir. Kolluk amiri evrakı en geç kararın alındığı tarihi takip eden ilk işgünü içinde mülkî amirin onayına sunar. Mülkî amir tarafından kırksekiz saat içinde onaylanmayan tedbirler kendiliğinden kalkar.

Hâkim tarafından verilecek koruyucu tedbir kararları

MADDE 4 – (1) Bu Kanun kapsamında korunan kişilerle ilgili olarak aşağıdaki koruyucu tedbirlerden birine, birkaçına veya uygun görülecek benzer tedbirlere hâkim tarafından karar verilebilir:

a) İşyerinin değiştirilmesi.

b) Kişinin evli olması hâlinde müşterek yerleşim yerinden ayrı yerleşim yeri belirlenmesi.

c) 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medenî Kanunundaki şartların varlığı hâlinde ve korunan kişinin talebi üzerine tapu kütüğüne aile konutu şerhi konulması.

ç) Korunan kişi bakımından hayatî tehlikenin bulunması ve bu tehlikenin önlenmesi için diğer tedbirlerin yeterli olmayacağının anlaşılması hâlinde ve ilgilinin aydınlatılmış rızasına dayalı olarak 27/12/2007 tarihli ve 5726 sayılı Tanık Koruma Kanunu hükümlerine göre kimlik ve ilgili diğer bilgi ve belgelerinin değiştirilmesi.

Hâkim tarafından verilecek önleyici tedbir kararları

MADDE 5 – (1) Şiddet uygulayanlarla ilgili olarak aşağıdaki önleyici tedbirlerden birine, birkaçına veya uygun görülecek benzer tedbirlere hâkim tarafından karar verilebilir:

a) Şiddet mağduruna yönelik olarak şiddet tehdidi, hakaret, aşağılama veya küçük düşürmeyi içeren söz ve davranışlarda bulunmaması.

b) Müşterek konuttan veya bulunduğu yerden derhâl uzaklaştırılması ve müşterek konutun korunan kişiye tahsis edilmesi.

c) Korunan kişilere, bu kişilerin bulundukları konuta, okula ve işyerine yaklaşmaması.

ç) Çocuklarla ilgili daha önce verilmiş bir kişisel ilişki kurma kararı varsa, kişisel ilişkinin refakatçi eşliğinde yapılması, kişisel ilişkinin sınırlanması ya da tümüyle kaldırılması.

d) Gerekli görülmesi hâlinde korunan kişinin, şiddete uğramamış olsa bile yakınlarına, tanıklarına ve kişisel ilişki kurulmasına ilişkin hâller saklı kalmak üzere çocuklarına yaklaşmaması.

e) Korunan kişinin şahsi eşyalarına ve ev eşyalarına zarar vermemesi.

f) Korunan kişiyi iletişim araçlarıyla veya sair surette rahatsız etmemesi.

g) Bulundurulması veya taşınmasına kanunen izin verilen silahları kolluğa teslim etmesi.

ğ) Silah taşıması zorunlu olan bir kamu görevi ifa etse bile bu görevi nedeniyle zimmetinde bulunan silahı kurumuna teslim etmesi.

h) Korunan kişilerin bulundukları yerlerde alkol ya da uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanmaması ya da bu maddelerin etkisinde iken korunan kişilere ve bunların bulundukları yerlere yaklaşmaması, bağımlılığının olması hâlinde, hastaneye yatmak dâhil, muayene ve tedavisinin sağlanması.

ı) Bir sağlık kuruluşuna muayene veya tedavi için başvurması ve tedavisinin sağlanması.

(2) Gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde birinci fıkranın (a), (b), (c) ve (d) bentlerinde yer alan tedbirler, ilgili kolluk amirlerince de alınabilir. Kolluk amiri evrakı en geç kararın alındığı tarihi takip eden ilk işgünü içinde hâkimin onayına sunar. Hâkim tarafından yirmidört saat içinde onaylanmayan tedbirler kendiliğinden kalkar.

(3) Bu Kanunda belirtilen tedbirlerle birlikte hâkim, 3/7/2005 tarihli ve 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanununda yer alan koruyucu ve destekleyici tedbirler ile 4721 sayılı Kanun hükümlerine göre velayet, kayyım, nafaka ve kişisel ilişki kurulması hususlarında karar vermeye yetkilidir.

(4) Şiddet uygulayan, aynı zamanda ailenin geçimini sağlayan yahut katkıda bulunan kişi ise 4721 sayılı Kanun hükümlerine göre nafakaya hükmedilmemiş olması kaydıyla hâkim, şiddet mağdurunun yaşam düzeyini göz önünde bulundurarak talep edilmese dahi tedbir nafakasına hükmedebilir.

Suçlara ilişkin saklı tutulan hükümler

MADDE 6 – (1) Kişinin silah bulundurması, uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanmasının suç oluşturması dolayısıyla ya da fiilinin başka bir suç oluşturması nedeniyle;

a) Soruşturma ve kovuşturma evresinde koruma tedbirlerine veya denetimli serbestlik tedbirlerine,

b) Mahkûmiyet hâlinde ceza veya güvenlik tedbirlerinin infazına ve bu çerçevede uygulanabilecek olan denetimli serbestlik tedbirlerine,

ilişkin kanun hükümleri saklıdır.

İhbar

MADDE 7 – (1) Şiddet veya şiddet uygulanma tehlikesinin varlığı hâlinde herkes bu durumu resmi makam veya mercilere ihbar edebilir. İhbarı alan kamu görevlileri bu Kanun kapsamındaki görevlerini gecikmeksizin yerine getirmek ve uygulanması gereken diğer tedbirlere ilişkin olarak yetkilileri haberdar etmekle yükümlüdür.

Tedbir kararının verilmesi, tebliği ve gizlilik

MADDE 8 – (1) Tedbir kararı, ilgilinin talebi, Bakanlık veya kolluk görevlileri ya da Cumhuriyet savcısının başvurusu üzerine verilir. Tedbir kararları en çabuk ve en kolay ulaşılabilecek yer hâkiminden, mülkî amirden ya da kolluk biriminden talep edilebilir.

(2) Tedbir kararı ilk defasında en çok altı ay için verilebilir. Ancak şiddet veya şiddet uygulanma tehlikesinin devam edeceğinin anlaşıldığı hâllerde, resen, korunan kişinin ya da Bakanlık veya kolluk görevlilerinin talebi üzerine tedbirlerin süresinin veya şeklinin değiştirilmesine, bu tedbirlerin kaldırılmasına veya aynen devam etmesine karar verilebilir.

(3) Koruyucu tedbir kararı verilebilmesi için, şiddetin uygulandığı hususunda delil veya belge aranmaz. Önleyici tedbir kararı, geciktirilmeksizin verilir. Bu kararın verilmesi, bu Kanunun amacını gerçekleştirmeyi tehlikeye sokabilecek şekilde geciktirilemez.

(4) Tedbir kararı, korunan kişiye ve şiddet uygulayana tefhim veya tebliğ edilir. Tedbir talebinin reddine ilişkin karar ise sadece korunan kişiye tebliğ edilir. Gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde ilgili kolluk birimi tarafından verilen tedbir kararı şiddet uygulayana bir tutanakla derhâl tebliğ edilir.

(5) Tedbir kararının tefhim ve tebliğ işlemlerinde, tedbir kararına aykırılık hâlinde şiddet uygulayan hakkında zorlama hapsinin uygulanacağı ihtarı yapılır.

(6) Gerekli bulunması hâlinde, tedbir kararı ile birlikte talep üzerine veya resen, korunan kişi ve diğer aile bireylerinin kimlik bilgileri veya kimliğini ortaya çıkarabilecek bilgileri ve adresleri ile korumanın etkinliği bakımından önem taşıyan diğer bilgileri, tüm resmi kayıtlarda gizli tutulur. Yapılacak tebligatlara ilişkin ayrı bir adres tespit edilir. Bu bilgileri hukuka aykırı olarak başkasına veren, ifşa eden veya açıklayan kişi hakkında 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun ilgili hükümleri uygulanır.

(7) Talep hâlinde ilgililere kişisel eşya ve belgelerinin kolluk marifetiyle teslimi sağlanır.

İtiraz

MADDE 9 – (1) Bu Kanun hükümlerine göre verilen kararlara karşı tefhim veya tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde ilgililer tarafından aile mahkemesine itiraz edilebilir.

(2) Hâkim tarafından verilen tedbir kararlarına itiraz üzerine dosya, o yerde aile mahkemesinin birden fazla dairesinin bulunması hâlinde, numara olarak kendisini izleyen daireye, son numaralı daire için birinci daireye, o yerde aile mahkemesinin tek dairesi bulunması hâlinde asliye hukuk mahkemesine, aile mahkemesi hâkimi ile asliye hukuk mahkemesi hâkiminin aynı hâkim olması hâlinde ise en yakın asliye hukuk mahkemesine gecikmeksizin gönderilir.

(3) İtiraz mercii kararını bir hafta içinde verir. İtiraz üzerine verilen kararlar kesindir.

Tedbir kararlarının bildirimi ve uygulanması

MADDE 10 – (1) Bu Kanun hükümlerine göre alınan tedbir kararları, Bakanlığın ilgili il ve ilçe müdürlükleri ile verilen kararın niteliğine göre Cumhuriyet başsavcılığına veya kolluğa en seri vasıtalarla bildirilir.

(2) Bu Kanun kapsamında ilgili mercilere yapılan başvurular ile bu başvuruların kabul ya da reddine ilişkin kararlar, başvuru yapılan merci tarafından Bakanlığın ilgili il ve ilçe müdürlüklerine derhâl bildirilir.

(3) Korunan kişinin geçici koruma altına alınmasına ilişkin koruyucu tedbir kararı ile şiddet uygulayan hakkında verilen önleyici tedbir kararlarının yerine getirilmesinden, hakkında koruyucu veya önleyici tedbir kararı verilen kişilerin yerleşim yeri veya bulunduğu ya da tedbirin uygulanacağı yer kolluk birimi görevli ve yetkilidir.

(4) Tedbir kararının, kolluk amirince verilip uygulandığı veya korunan kişinin kollukta bulunduğu hâllerde, kolluk birimleri tarafından kişi, Bakanlığın ilgili il veya ilçe müdürlüklerine ivedilikle ulaştırılır; bunun mümkün olmaması hâlinde giderleri Bakanlık bütçesinin ilgili tertibinden karşılanmak üzere kendisine ve beraberindekilere geçici olarak barınma imkânı sağlanır.

(5) Tedbir kararının ilgililere tefhim veya tebliğ edilmemesi, kararın uygulanmasına engel teşkil etmez.

(6) Hakkında barınma yeri sağlanmasına karar verilen kişiler, Bakanlığa ait veya Bakanlığın gözetim ve denetimi altında bulunan yerlere yerleştirilir. Barınma yerlerinin yetersiz kaldığı hâllerde korunan kişiler; mülkî amirin, acele hâllerde kolluğun veya Bakanlığın talebi üzerine kamu kurum ve kuruluşlarına ait sosyal tesis, yurt veya benzeri yerlerde geçici olarak barındırılabilir.

(7) İşyerinin değiştirilmesi yönündeki tedbir kararı, kişinin tabi olduğu ilgili mevzuat hükümlerine göre yetkili merci veya kişi tarafından yerine getirilir.

Kolluk görevleri

MADDE 11 – (1) Kolluk görevleri, kolluğun merkez ve taşra teşkilâtında bu Kanunda belirtilen hizmetlerle ilgili olarak, çocuk ve kadının insan hakları ile kadın erkek eşitliği konusunda eğitim almış ve ilgili kolluk birimlerince belirlenmiş olan yeteri kadar personel tarafından yerine getirilir.

Teknik yöntemlerle takip

MADDE 12 – (1) Bu Kanun hükümlerine göre verilen tedbir kararlarının uygulanmasında hâkim kararı ile teknik araç ve yöntemler kullanılabilir. Ancak, bu suretle, kişilerin ses ve görüntüleri dinlenemez, izlenemez ve kayda alınamaz.

(2) Teknik araç ve yöntemlerle takibe ilişkin usul ve esaslar yönetmelikle düzenlenir.

Tedbir kararlarına aykırılık

MADDE 13 – (1) Bu Kanun hükümlerine göre hakkında tedbir kararı verilen şiddet uygulayan, bu kararın gereklerine aykırı hareket etmesi hâlinde, fiili bir suç oluştursa bile ihlal edilen tedbirin niteliğine ve aykırılığın ağırlığına göre hâkim kararıyla üç günden on güne kadar zorlama hapsine tabi tutulur.

(2) Tedbir kararının gereklerine aykırılığın her tekrarında, ihlal edilen tedbirin niteliğine ve aykırılığın ağırlığına göre zorlama hapsinin süresi onbeş günden otuz güne kadardır. Ancak zorlama hapsinin toplam süresi altı ayı geçemez.

(3) Zorlama hapsine ilişkin kararlar, Cumhuriyet başsavcılığınca yerine getirilir. Bu kararlar Bakanlığın ilgili il ve ilçe müdürlüklerine bildirilir.

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
MERKEZLERIN KURULMASI, DESTEK HIZMETLERI VE KURUMLARARASIKOORDINASYON

Şiddet önleme ve izleme merkezlerinin kurulması

MADDE 14 -(1) Bakanlık, gerekli uzman personelin görev yaptığı ve tercihen kadın personelin istihdam edildiği, şiddetin önlenmesi ile koruyucu ve önleyici tedbirlerin etkin olarak uygulanmasına yönelik destek ve izleme hizmetlerinin verildiği, çalışmalarını yedi gün yirmidört saat esasına göre yürüten, çalışma usul ve esasları yönetmelikle belirlenen, şiddet önleme ve izleme merkezlerini kurar.

(2) Kurulan merkezlerde şiddetin önlenmesi ile koruyucu ve önleyici tedbirlerin etkin olarak uygulanmasına yönelik izleme çalışmaları yapılır ve destek hizmetleri verilir.

Destek hizmetleri

MADDE 15 – (1) Bu Kanun kapsamında şiddetin önlenmesi ve verilen tedbir kararlarının etkin olarak uygulanmasının izlenmesi bakımından şiddet önleme ve izleme merkezleri tarafından verilecek destek hizmetleri şunlardır:

a) Koruyucu ve önleyici tedbir kararları ile zorlama hapsinin verilmesine ve uygulanmasına ilişkin veri toplayarak bilgi bankası oluşturmak, tedbir kararlarının sicilini tutmak.

b) Korunan kişiye verilen barınma, geçici maddi yardım, sağlık, adlî yardım hizmetleri ve diğer hizmetleri koordine etmek.

c) Gerekli hâllerde tedbir kararlarının alınmasına ve uygulanmasına yönelik başvurularda bulunmak.

ç) Bu Kanun kapsamındaki şiddetin sonlandırılmasına yönelik bireysel ve toplumsal ölçekte programlar hazırlamak ve uygulamak.

d) Bakanlık bünyesinde kurulan çağrı merkezinin bu Kanunun amacına uygun olarak yaygınlaştırılması ve yapılan müracaatların izlenmesini sağlamak.

e) Bu Kanun kapsamındaki şiddetin sonlandırılması için çalışan ilgili sivil toplum kuruluşlarıyla işbirliği yapmak.

(2) Korunan kişilerle ilgili olarak şiddet önleme ve izleme merkezleri tarafından verilecek destek hizmetleri şunlardır:

a) Kişiye hakları, destek alabilecekleri kurumlar, iş bulma ve benzeri konularda rehberlik etmek ve meslek edindirme kurslarına katılmasına yönelik faaliyetlerde bulunmak.

b) Verilen tedbir kararıyla ulaşılmak istenen amacın gerçekleşmesine yönelik önerilerde bulunmak ve yardımlar yapmak.

c) Tedbir kararlarının uygulanmasının sonuçlarını ve kişiler üzerindeki etkilerini izlemek.

ç) Psiko-sosyal ve ekonomik sorunların çözümünde yardım ve danışmanlık yapmak.

d) Hâkimin isteği üzerine; kişinin geçmişi, ailesi, çevresi, eğitimi, kişisel, sosyal, ekonomik ve psikolojik durumu hakkında ayrıntılı sosyal araştırma raporu hazırlayıp sunmak.

e) İlgili merci tarafından istenilmesi hâlinde, tedbirlerin uygulanmasının sonuçları ve ilgililer üzerindeki etkilerine dair rapor hazırlamak.

f) 29/5/1986 tarihli ve 3294 sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanunu hükümleri uyarınca maddi destek sağlanması konusunda gerekli rehberliği yapmak.

(3) Şiddet uygulayanla ilgili olarak şiddet önleme ve izleme merkezleri tarafından verilecek destek hizmetleri şunlardır:

a) Hâkimin isteği üzerine; kişinin geçmişi, ailesi, çevresi, eğitimi, kişisel, sosyal, ekonomik ve psikolojik durumu ile diğer kişiler ve toplum açısından taşıdığı risk hakkında ayrıntılı sosyal araştırma raporu hazırlayıp sunmak.

b) İlgili makam veya merci tarafından istenilmesi hâlinde, tedbirlerin uygulanmasının sonuçları ve ilgililer üzerindeki etkilerine dair rapor hazırlamak.

c) Teşvik edici, aydınlatıcı ve yol gösterici mahiyette olmak üzere kişinin;

1) Öfke kontrolü, stresle başa çıkma, şiddeti önlemeye yönelik farkındalık sağlayarak tutum ve davranış değiştirmeyi hedefleyen eğitim ve rehabilitasyon programlarına katılmasına,

2) Alkol, uyuşturucu, uçucu veya uyarıcı madde bağımlılığının ya da ruhsal bozukluğunun olması hâlinde, bir sağlık kuruluşunda muayene veya tedavi olmasına,

3) Meslek edindirme kurslarına katılmasına,

yönelik faaliyetlerde bulunmak.

(4) Şiddet mağduru ile şiddet uygulayana yönelik hizmetler, zorunlu hâller dışında farklı birimlerde sunulur.

Kurumlararası koordinasyon ve eğitim

MADDE 16 – (1) Bu Kanun hükümlerinin yerine getirilmesinde kurumlararasıkoordinasyon Bakanlık tarafından gerçekleştirilir.

(2) Kamu kurum ve kuruluşları ile diğer gerçek ve tüzel kişiler, bu Kanunun uygulanmasıyla ilgili olarak kendi görev alanına giren konularda işbirliği ve yardımda bulunmak ve alınan tedbir kararlarını ivedilikle yerine getirmekle yükümlüdür. Gerçek ve tüzel kişiler, bu Kanun kapsamında Bakanlık çalışmalarını desteklemek ve ortak çalışmalar yapmak üzere teşvik edilir.

(3) Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu ile ulusal, bölgesel ve yerel yayın yapan özel televizyon kuruluşları ve radyolar, ayda en az doksan dakika kadınların çalışma yaşamına katılımı, özellikle kadın ve çocukla ilgili olmak üzere şiddetle mücadele mekanizmaları ve benzeri politikalar konusunda Bakanlık tarafından hazırlanan ya da hazırlattırılan bilgilendirme materyallerini yayınlamak zorundadır. Bu yayınlar, asgari otuz dakikası 17.00-22.00 saatleri arasında olmak üzere 08.00-22.00 saatleri arasında yapılır ve yayınların kopyaları her ay düzenli olarak Radyo ve Televizyon Üst Kuruluna teslim edilir. Bu saatler dışında yapılan yayınlar aylık doksan dakikalık süreye dâhil edilmez. Bu süreler Radyo ve Televizyon Üst Kurulu tarafından denetlenir. Televizyon kuruluşları ve radyolarda yayınlanacak bilgilendirme materyalleri, Bakanlık birimleri tarafından üniversiteler, ilgili meslek kuruluşları ve sivil toplum kuruluşlarının da görüşleri alınarak hazırlanır.

(4) Bu Kanunda öngörülen görevlerin yerine getirilmesi sırasında kamu kurum ve kuruluşlarının personeli Bakanlık görevlilerine yardımcı olurlar.

(5) Tüm kamu kurum ve kuruluşları ile kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları, personel ve üyelerinin bu Kanunun etkin bir biçimde uygulanması amacıyla Bakanlığın hazırlayıp koordine edeceği, kadının insan hakları ile kadın erkek eşitliği konusunda eğitim programlarına katılmasını sağlar.

(6) İlköğretim ve ortaöğretim müfredatına, kadının insan hakları ve kadın erkek eşitliği konusunda eğitime yönelik dersler konulur.

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
MALI HÜKÜMLER

Geçici maddi yardım yapılması

MADDE 17 – (1) Bu Kanun hükümlerine göre geçici maddi yardım yapılmasına karar verilmesi hâlinde, onaltı yaşından büyükler için her yıl belirlenen aylık net asgari ücret tutarının otuzda birine kadar günlük ödeme yapılır. Korunan kişinin birden fazla olması hâlinde, ilave her bir kişi için bu tutarın yüzde yirmisi oranında ayrıca ödeme yapılır. Ancak, ödenecek tutar hiçbir şekilde belirlenen günlük ödeme tutarının bir buçuk katını geçemez. Korunan kişilere barınma yeri sağlanması hâlinde bu fıkrada belirlenen tutarlar yüzde elli oranında azaltılarak uygulanır.

(2) Bu ödemeler, Bakanlık bütçesine, geçici maddi yardımlar için konulan ödenekten karşılanır. Yapılan ödemeler, şiddet uygulayandan tebliğ tarihinden itibaren bir ay içinde tahsil edilir. Bu şekilde tahsil edilemeyenler 21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre ilgili vergi dairesi tarafından takip ve tahsil edilir.

(3) Korunan kişinin gerçeğe aykırı beyanda bulunduğunun tespiti hâlinde yapılan yardımlar, bu kişiden 6183 sayılı Kanun hükümlerine göre tahsil edilir.

Nafaka

MADDE 18 – (1) Bu Kanun hükümlerine göre nafakaya karar verilmesi hâlinde, kararın bir örneği, resen nafaka alacaklısının veya borçlusunun yerleşim yeri icra müdürlüğüne gönderilir.

(2) Nafaka ödemekle yükümlü kılınan kişinin Sosyal Güvenlik Kurumu ile bağlantısı olması durumunda, korunan kişinin başvurusu aranmaksızın nafaka, ilgilinin aylık, maaş ya da ücretinden icra müdürlüğü tarafından tahsil edilir. İcra müdürlüklerinin nafakanın tahsili işlemlerine ilişkin posta giderleri Cumhuriyet başsavcılığının suçüstü ödeneğinden karşılanır.

Sağlık giderleri

MADDE 19 – (1) Bu Kanun hükümlerine göre hakkında koruyucu tedbir kararı verilen kişilerden genel sağlık sigortalısı olmayan ve genel sağlık sigortalısının bakmakla yükümlü olduğu kişi kapsamına da girmeyen veya genel sağlık sigortası prim borcu sebebiyle fiilen genel sağlık sigortasından yararlanamayan ya da diğer mevzuat hükümleri gereğince tedavi yardımından yararlanma hakkı bulunmayanlar; bu hâllerin devamı süresince, 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 60 ıncı maddesinin birinci fıkrasının (c) bendinin (1) numaralı alt bendi kapsamında, gelir testine tabi tutulmaksızın genel sağlık sigortalısı sayılır.

(2) Bu Kanun hükümlerine göre hakkında önleyici tedbir kararı verilen kişinin aynı zamanda rehabilitasyonunun veya tedavi edilmesinin gerekli olduğuna karar verilmesi hâlinde, genel sağlık sigortası kapsamında karşılanmayan rehabilitasyon hizmetlerine yönelik giderler ile rehabilitasyon hizmetleri kapsamında verilmesi gereken diğer sağlık hizmetlerinin giderleri Bakanlık bütçesinin ilgili tertiplerinden karşılanır.

Harçlar ve masraflardan, vergilerden muafiyet ve davaya katılma

MADDE 20 – (1) Bu Kanun kapsamındaki başvurular ile verilen kararların icra ve infazı için yapılan işlemlerden yargılama giderleri, harç, posta gideri ve benzeri hiçbir ad altında masraf alınmaz. Bu Kanunun 17 nci maddesi uyarınca yapılan ödemeler gelir vergisi ile veraset ve intikal vergisinden, bu ödemeler için düzenlenen kâğıtlar ise damga vergisinden müstesnadır.

(2) Bakanlık, gerekli görmesi hâlinde kadın, çocuk ve aile bireylerine yönelik olarak uygulanan şiddet veya şiddet tehlikesi dolayısıyla açılan idarî, cezaî, hukukî her tür davaya ve çekişmesiz yargıya katılabilir.

BEŞİNCİ BÖLÜM
ÇEŞITLI VE SON HÜKÜMLER

Kadrolar

MADDE 21 – (1) Ekli listede yer alan kadrolar ihdas edilerek 13/12/1983 tarihli ve 190 sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin eki (I) sayılı cetvelin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığına ait bölümüne eklenmiştir.

Yönetmelik

MADDE 22 – (1) Bu Kanunun uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar altı ay içinde, Adalet, İçişleri, Maliye, Milli Eğitim ve Sağlık Bakanlıklarının görüşleri alınmak suretiyle Bakanlık tarafından hazırlanan yönetmeliklerle düzenlenir.

Yürürlükten kaldırılan hükümler ve atıfla

MADDE 23 – (1) 14/1/1998 tarihli ve 4320 sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanun yürürlükten kaldırılmıştır.

(2) Mevzuatta 4320 sayılı Kanuna yapılan atıflar bu Kanuna yapılmış sayılır.

(3) Bu Kanunun yürürlüğe girmesinden önce 4320 sayılı Kanun hükümlerine göre verilen kararların uygulanmasına devam olunur.

Şiddet önleme ve izleme merkezlerinin faaliyete geçmesi

GEÇİCİ MADDE 1 – (1) Bu Kanunun 14 üncü maddesinde kurulması öngörülen şiddet önleme ve izleme merkezleri, Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren iki yıl içinde Bakanlık tarafından belirlenecek illerde pilot uygulama yapılmak üzere kurulur. Kuruluşları tamamlanıncaya kadar merkezlerin görevlerinin Bakanlığın hangi birimlerince yürütüleceği Bakanlık tarafından belirlenir.

Yürürlük

MADDE 24 – (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

Yürütme

MADDE 25 – (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

LİSTE
KURUMU : AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANLIĞI
TEŞKİLATI : TAŞRA
SINIFI UNVANI               DERECESİ SERBEST KADRO ADEDİ   TOPLAM
-----  -------------------  -------- -------------------- --------
GİH    Kuruluş Müdürü         2                10            10
GİH    Kuruluş Müdürü         3                4             4
TH     Sosyolog               3                10            10
TH     Sosyolog               4                10            10
TH     Sosyolog               5                5             5
TH     Sosyolog               7                20            20
SH     Psikolog               3                20            20
SH     Psikolog               4                20            20
SH     Psikolog               5                20            20
SH     Psikolog               7                30            30
SH     Sosyal Çalışmacı       3                10            10
SH     Sosyal Çalışmacı       4                10            10
SH     Sosyal Çalışmacı       5                10            10
SH     Sosyal Çalışmacı       7                15            15
SH     Çocuk Gelişimcisi      4                5             5
SH     Çocuk Gelişimcisi      5                5             5
SH     Çocuk Gelişimcisi      7                10            10
SH     Çocuk Gelişimcisi      9                22            22
SH     Hemşire                3                4             4
SH     Hemşire                4                15            15
SH     Hemşire                7                15            15
SH     Hemşire                9                50            50
YH     Bakıcı Anne            5                10            10
YH     Bakıcı Anne            7                10            10
YH     Bakıcı Anne            12               22            22
                                          -------------------------
TOPLAM                                        362           362

Yeni Kadına şiddet yasası “şiddeti” önleyebilir mi?

1998 yılında çıkarılan 4320 sayılı Ailenin Korunması Hakkındaki Kanun sadece iki maddeden oluşuyordu, ancak uygulamada çok büyük bir öneme sahipti. Bu kanun yetersiz gelmiş olacak ki 2007 yılında tüm maddeleri (!) değiştirilmişti. Bu yasa ile kusurlu aile bireyi hakkında eve yaklaşamama, ev eşyalarına zarar vermeme ve hatta bir sağlık kuruluşuna müracaat ile tedavi olmasına kadar tedbirler Aile Mahkemesi hakimi tarafından alınabiliyordu.  Bu yasanın,aile bireylerini ve özellikle kadını şiddetten korumadığı günlük gazete ve televizyon yayınlarıyla ortada. Bu nedenle 8 Mart 2011’de yeni bir yasa tasarısı Meclisimizde kabul edilerek kadına şiddetin önüne geçilmeye çalışılıyor. Dünya Kadınlar Günü’ne denk getirilen Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun, elektronik kelepçe ve mobil cihazla takip gibi bir çok yenilik getiriyor. Bu yasadan şiddete uğrayan veya şiddete uğrama tehlikesi bulunan koca, kadın, çocuk, aile bireyleri ile tek taraflı ısrarlı takip mağdurları yararlanabilecek.  Kabul edilen yasaya göre, kişinin fiziksel, cinsel, ekonomik veya psikolojik açıdan zarar görmesiyle veya acı çekmesiyle sonuçlanan muhtemel hareketler şiddet olarak tanımlanıyor. Özgürlüğün keyfi engellenmesi, fiziksel, cinsel, psikolojik, sözlü veya ekonomik her türlü tutum ve davranış şiddet kapsamında değerlendiriliyor.

Şiddet veya şiddet uygulanması tehlikesinin varlığı halinde sadece şiddet gören değil, bunu duyan gören herkes resmi makam ve mercilere suçu ihbar etme hak ve yükümlülüğüne sahip. Önceki yasalardan farklı ve en önemli noktası ise, şiddet görenin korunması için verilmesi gereken tedbir kararının hiç bir kanıt beklenmeksizin ve gecikmeksizin verilmesinin gerekmesi. Şiddet ihbarını alan kamu görevlisinin vakit kaybetmeden durumu yetkililere bildirmesi gerekiyor. Kanuna göre, mahkeme, mülki amirler yani valiler, vali yardımcıları ve kaymakamlar ile çok acil durumlarda kolluk amirleri örneğin barınma yeri ve geçici maddi yardım gibi koruyucu tedbir kararları alabiliyorlar.

Uzaklaştırıldığı halde mağdura yaklaşmaya ya da iletişim kurmaya çalışan kişi hapse atılacak. Bu kişiler için yasada 3 günden 10 güne kadar zorlama hapsi öngörülüyor. İhlal durumunun tekrarlanması halinde zorlama hapsinin süresi 15 günden 30 güne kadar olabiliyor ancak zorlama hapsinin toplam süresi 6 ayı geçemiyor.

Şiddete uğrayan veya koruma altına alınan kişi Bakanlığa ait veya bakanlığın gözetim ve denetimi altında bulunan yerlere yerleştirilmesi Kanunda öngörülmüş. Geçici maddi yardım yapılmasına karar verilmesi halinde, 16 yaşından büyükler için her yıl belirlenen aylık net asgari ücret tutarının otozda birine kadar günlük ödeme yapılacak, bu günkü şartlarda bu tutar yaklaşık 23,00 TL olarak belirlenmiş. Korunan kişi birden fazlaysa ilave her bir kişi için bu tutarın yüzde 20’si oranında ayrıca ödeme yapılması da kabul edilen hükümler arasında.

Korunan kişinin çocukları varsa, korunan kişinin çalışma yaşamına katılımını desteklemek üzere 4 ay, kişinin çalışıyor olması halinde ise 2 aylık süre ile sınırlı olmak kaydıyla, on altı yaşından büyükler için her yıl belirlenen aylık net asgari ücret tutarının yarısını geçmemek ve belgelendirilmek kaydıyla bakanlık bütçesinden karşılanmak suretiyle kreş imkanı da sağlanacak.

Kanunla birlikte, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın gerekli görmesi halinde kadın, çocuk ve aile bireylerine yönelik uygulanan şiddet veya şiddet uygulanması ihtimali dolayısıyla açılan idari, cezai, hukuki her türlü davaya katılabilmesi de kabul edildi.

Yeni yasa, getirdiği hükümler bakımından genel olarak olumlu karşılansa da kadın dernekleri ve hukukçular tarafından daha etkili bir yasa yapılması gerekliliği yönünden eleştiriliyor.

Uzun yıllardır çoğunlukla boşanma davaları, velayet, nafaka davalarıyla uğraşan bir avukat-hukukçu olarak yasa koyuculardan biraz daha farklı düşündüğümü hemen ifade edeyim. Öncelikle yasanın adını doğru bulmadım. Yasanın adı “Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesi” olarak belirlenmiş. Bir yasa hazırlanırken öncelikle, bu yasayla elde edilmesi beklenen hukuki çıkarın ne olduğunun net olarak ortaya konması gerekir. Eğer bir yasayla Ailenin Korunmasını istiyorsanız, yani çıkardığınız yasayla evliliklerin daha sağlıklı olmasını, daha az boşanma olmasını, evliliklerin daha uzun sürmesini istiyorsanız buna göre bir kanun yaparsınız; ancak amacınız şiddete uğramış kadını (ve aile bireylerini) korumaksa yapacağınız kanun başka başka hükümler taşımalıdır. Net olarak ifade edeyim ki bu yasa ve maddeleri “ailenin korunması” amacına uygun değildir.

Aynı yastığa baş koyduğu, yemeğini yapan, çamaşırlarını yıkayan en azından çocuklarını büyüten ve hayatına ortak olan “hayat arkadaşına” şiddet uygulayan bir eş, sağlıklı düşünemiyor ve uygulayacağı şiddeti çözüm olarak görüyor demektir. Bu düşünce yapısına sahip bir kişiyle sürdürülecek bir evliliğin diğer eşe, çocuklara, geniş anlamda aileye ve topluma nasıl bir fayda sağlayacağı umulmaktadır? Eğer bekleniyorsa, ki bana göre beklenmelidir, yapılması gereken şiddet uygulayan kişinin tedavi edilmesi, şiddet uygulama nedenlerinin araştırılması ve bu nedenlerin ortadan kaldırılmasıdır. Şiddet uygulayan kişi kendisini haklı gördüğü sürece, onu mahkeme kararıyla evinden uzaklaştırmak, maaşına el koymak vb. tedbirler sorunu çözmekten ziyade büyütücü bir etkiye sahip olacaktır. Şiddet uygulayan hiç bir erkeğin, kendisine “elektronik kelepçe” taktıran, karakola şikayet eden eşi ile evli kalmaya devam edebileceğine; eşini karakola şikayet etmek zorunda kalan bir şiddet mağdurunun zorlayıcı nedenler olmadıkça evliliği sürdürmeye istekli olabileceğine ihtimal vermiyorum. Bu nedenle, kanıtsız-nedensiz tedbir uygulanmasını, devletin ailenin içine bu kadar fütursuzca girmesini “ailenin korunması” amacı ile bağdaştıramıyorum.

Diğer yandan yasalar yapılırken bir cinsin öne çıkarılarak “kayrılmasını” doğru bulmuyorum. Şiddet mağduru kadın olabileceği gibi erkek de olabilir. İnsanları cinsiyetlerine göre değerlendirmek, geri kalmış bir düşünce sistemine aittir. Bir hukuk devleti, haksızlığa uğrayan vatandaşını, din-dil-ırk ve cinsiyet ayrımı yapmaksızın korumakla yükümlüdür. Bir kişinin sırf kadın olduğu için daha fazla korunması, kanunların kadın lehine işlemesi, adaletin terazisinin dengesini bozar. Adalet tanrıçasının gözü bağlıdır, bağlı olmak zorundadır, terazinin kefesine koyduğu kişinin kadın olup olmaması önemli değildir. Adalet güçsüzleri korumakla değil, tüm herkese eşit mesafede olmakla yükümlüdür. Herkese eşit davranıldığında kimsenin hakkı ihlal edilmemiş olur. İnsanların hakkına, hızlı ve doğru bir şekilde ulaşabilmelerini sağlamak kanun yapıcıların en büyük görevidir.

Eşten mal kaçırma

Boşanma davalarında en çok karşılaşılan problemlerden bir tanesi de boşanma davası öncesinde ve boşanma davası açıldıktan sonra bir eşin diğer eşten mal kaçırması halinde ne yapılması gerektiği sorunudur. Hem vatandaşlardan hem de avukat meslektaşlarımdan yoğun olarak aldığım bu sorunun cevabı çoğu kişiyi üzüyor.

Öncelikle belirtmek gerekir ki, 2002 yılının Ocak ayında yürürlüğe giren 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu kural olarak eşlerin evlilik birliği içinde edindikleri mal varlıkları üzerinde yarı yarıya hak sahibi olmalarını kabul ediyor. Bu kural mal rejimine edinilmiş mallara katılma mal rejimi adı veriliyor.

Edinilmiş mallara katılma rejiminde öncelikle bilinmesi gereken, bu mal rejiminin aynî bir hak tanıdığı durumların genel olarak boşanma davalarında karşımıza çıkmaması. Yani boşanma davası söz konusu olduğunda edinilmiş mallara katılma rejimi ile talep edilebilecek olanın, edinilen malların değerinin yarısı olduğunun bilinmesi gerekiyor. İkinci olarak bilinmesi gereken husus ise, bu mal rejiminde mal varlığının tasfiye edilebilmesi için öncelikle – doğal olarak- mal rejiminin sona ermiş olmasının gerekmesi. Mal rejiminin sona ermesi ise evlilik birliğinin iptal, boşanma ya da ölüm gibi bir nedenle sona ermesi ya da farklı bir mal rejiminin seçilmesi anlamına gelmekte.

Boşanma davasının açılması ile birlikte hakim, eşlerin barınmasına ve iaşesine ilişkin kararları re’sen almak zorunda. Ancak, uygulamada bu kural çok fazla işletilmiyor. Boşanma davası açılan eşin malvarlığı üzerine tedbir koyulmak isteniyorsa bunun için mutlaka mal varlığının tasfiyesi davası da açılmalı. Boşanma davasında istenecek maddi ve manevi tazminatlar yahut nafaka için eşin malvarlığı üzerine tedbir konulması yanlıştır.

Yine mal kaçırma ihtimalinin olduğu durumlarda, eş, mahkemeye başvurarak diğer eşin malları üzerindeki tasarruf hakkını kısıtlayabilme hakkına da sahiptir.

“Davacı R. vekili, evlilik içinde alınan iki parça taşınmazın davalı C. L. tarafından mal kaçırma amacı ile muvazaalı şekilde diğer davalı O. A.’a satıldığını açıklayarak yapılan satış sebebiyle TBK’nun 19.maddesi ve TMK’nun 169. maddesine göre davalılardan O. adına olan N… meskenlerin muvazaa sebebiyle tapu kayıtlarının iptali ile tapunun eski hale iadesine karar verilmesini istemiştir.

Temyize konu dava, 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 19.maddesi uyarınca açılmış şahsi hakka dayalı muvazaa sebebiyle tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir. Muvazaa, irade ile beyan arasında kasten yaratılan aykırılık olarak tanımlanabilir. Böyle bir iddia karşısında, aslolan tarafların akitteki gerçek ve müşterek amaçlarının saptanmasıdır. Tarafların 19.4.2012 tarihinde evlendikleri ve halen evli oldukları anlaşılmaktadır. Davalı eş ile diğer davalı arasında gerçekleştirildiği iddia olunan muvazaalı işlem davacı yönünden haksız eylem niteliğinde bulunduğuna göre davacının, şahsi hakkına dayanarak evlilik birliği içinde edinilen taşınmazların davalı eş C. tarafından dava dışı O.’a devredilmesine dair işlemin muvazaa sebebiyle iptali ile eski hale getirilerek, taşınmazların davalı eş C. adına tekrar tescil edilmesi talebinde hukuki yararının bulunduğu gözetilerek davaya devam edilmesi, taraf delillerinin toplanması, toplanacak tüm deliller TBK’nun 19.maddesinde yazılı muvazaa talebi doğrultusunda birlikte değerlendirilerek sonucuna göre işin esası ile ilgili olumlu olumsuz bir hüküm kurulması gerekirken, yazılı şekilde hukuki yarar yokluğundan davanın reddedilmesi doğru olmamıştır.”  YARGITAY 8. HUKUK DAİRESİ E. 2014/5067 K. 2014/9904 T. 20.5.2014

“Davacı vekili, davacı ile davalılardan A. Ö.’ün İzmir … Aile Mahkemesi’nin 06/06/2005 tarih ve … sayılı kararı ile boşanmalarına karar verildiğini, davacı tarafından davalı A aleyhine katkı payı alacağına ilişkin açılan davada İzmir . Aile Mahkemesi’nin sayılı kararı ile 30.960,00 TL’nin tahsiline karar verildiğini, boşanma kararından bir hafta sonra 13/06/2005 tarihinde davalı A üzerine kayıtlı … bağımsız bölümü çok düşük bir bedelle, hiç bir işi olmayan yeğeni diğer davalıya satış göstererek tapudan devrettiğini, yapılan satış işleminin mal kaçırma amacıyla muvazaalı yapıldığını belirterek dava konusu taşınmazın tapusunun iptali ile davalı A. Ö. adına tapuya kayıt ve tescilini istemiştir.

Dava, Borçlar Yasasının 18. maddesinde düzenlenmiş bulunan danışık ( muvazaa ) iddiasına dayalı tasarrufun iptali istemine ilişkindir. Kural olarak üçüncü kişiler, danışıklı işlem ( muvazaalı muamele ) nedeniyle hakları zarara uğratıldığı takdirde tek taraflı veya çok taraflı olan bu hukuki işlemlerin geçersizliğini ileri sürebilirler. Çünkü; danışıklı bir hukuki işlem ile üçüncü kişilere zarar verilmesi, onlara karşı işlenmiş haksız eylem niteliğindedir. Ancak, üçüncü kişilerin danışıklı işlem ile haklarının zarara uğratıldığının benimsenebilmesi için, onların, danışıklı işlemde bulunandan alacakları bulunmalı ve danışıklı işlem o alacağın ödenmesini önlemek amacıyla yapılmış olmalıdır.

Diğer yandan; zarara uğradıklarını ileri süren üçüncü kişilerin, danışıklı işlemde bulunduğu iddia edilen kişi hakkında tazminat davası açmış olmaları, bu davanın kabulü için tek başına yeterli olmadığından danışıklı işlemde bulunanın, üçüncü kişilere borçlu bulunduğunun gerçekleşmesi ve borcunu ödememek için danışıklı hukuki işlem yapmış olması gerekir.

Somut olayda; davacı, davalılardan Al katkı payı alacağına ilişkin hükmedilecek tazminatı ödememek amacıyla dava konusu edilen taşınmazı danışıklı olarak diğer davalıya devredildiği iddiası ile eldeki bu davayı açmıştır. Yargılama sonunda satışın danışıklı olduğunun kanıtlanması durumunda davacı, satışa konu edilen maldan alacağının tahsili için yararlanabilecektir. Ancak, davacının bu hakkı ayni değil şahsi bir sonuç doğuracağından tapunun iptaline değil, İ.İ.K.’nun 283/1. maddesi gereğince, iptal ve tescile gerek olmaksızın davacıya taşınmazın haciz ve satışını isteyebilme hakkı tanınmasına karar verilecektir. Bu davada güdülen amaç da budur. Davacı ile davalı A İzmir 4. Aile Mahkemesi’nin 06/06/2005 tarih ve 2005/207 Esas, 2005/674 Karar, sayılı kararı ile boşanmalarına karar verildiği, kararın 07/07/2005 tarihinde kesinleştiği, yine davacı tarafından davalı A aleyhine katkı payı alacağına ilişkin davada İzmir . Aile Mahkemesi’nin sayılı kararı ile 30.960,00 TL katkı payı alacağının tahsiline karar verildiği ve kararın 28/01/2011 tarihinde kesinleştiği, davalı A üzerine kayıtlı bağımsız bölümü boşanma davasının karara bağlanmasından bir hafta sonra çok düşük bir bedelle, hiç bir işi olmayan yeğeni diğer davalı T. K.’na satış göstererek tapudan devrettiği, yapılan satış işleminin katkı payı alacağından kurtulmaya yönelik olarak muvazaalı yapıldığı anlaşılmaktadır.

Şu durumda, satışın muvazaalı olduğu kanıtlanmıştır. O halde, davanın İİK 283/1 maddesi gözetilerek tapu iptaline gerek olmaksızın davacının alacağını alabilmesini sağlamak için dava konusu taşınmazın haciz ve satışını isteyebilmesi yönünde hüküm kurulması suretiyle davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken açıklanan maddi ve hukuki olgular gözetilmeden yerinde görülmeyen yazılı gerekçeyle istemin reddedilmiş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir.” YARGITAY 4. HUKUK DAİRESİ E. 2013/3286 K. 2014/737 T. 22.1.2014

 Son Güncelleme: 8.11.2016

Yardım Nafakası Nedir?

Yardım Nafakası Nedir?  

Yardım nafakası, yardım etmediği takdirde yoksulluğa düşecek altsoyu, üstsoyu ve kardeşleri bulunan herkesin bu kişilere olan Nafaka davaları avukatıyükümlülüğünü ifade eder. Nafaka, bir kimsenin bakmakla yükümlü olduğu kimseler lehine mahkemenin takdir ettiği aylık parasal katkı miktarına verilen addır.

Ergin çocuğa yardım nafakası talebi, boşanma veya ayrılık davası açılınca davanın devamı süresince eşlere ilişkin alınması gereken geçici önlemler dışında alınabilecek olan genel önlemlerdendir. Yardım nafakası talepleri, boşanma davasının eki olmayan davalardandır. Yardım nafakası talepleri, boşanma davasından bağımsız olarak usulüne uygun şekilde açılması gereken bir davaya konu olabilir. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu‘na göre çocuklara koşulları oluştuğunda tedbir nafakası, iştirak nafakası, yardım nafakası verilebilmektedir. Ana ve babanın bakım borcu, çocuğun ergin olmasına kadar devam eder. Erginlik onsekiz yaşın doldurulmasıyla başlar. Yine evlenme, kişiyi ergin kılar. Onbeş yaşını dolduran küçük, kendi isteği ve velisinin rızasıyla mahkemece ergin kılınabilir. Çocuk ergin olduğu halde eğitimi devam ediyorsa, ana ve baba durum ve koşullara göre kendilerinden beklenebilecek ölçüde olmak üzere, eğitimi sona erinceye kadar çocuğa bakmakla yükümlüdürler.

Diğer yazılarımı da okumanızı tavsiye ederim:

* Üniversitede okuyan çocuğa nafaka bağlanır mı? 

* Nafaka Nedir? 

* İştirak Nafakası Nedir? 

* Yoksulluk Nafakası Nedir?

Yoksulluk Nafakası Nedir?

Yoksulluk nafakası, boşanmanın eşlerle ilgili mali sonuçlarından biridir. Nafaka, bir kimsenin bakmakla yükümlü olduğu kişilere  

Nafaka Davası Avukatı Yasin Girginmahkeme tarafından bağlanan aylığa verilen addır. Boşanan eşlerin birbirine tam olarak yabancı sayılamayacağı, beklenen çıkarların aniden kaybedilmesi, iddet müddeti ( boşanmış kadının yeniden evlenebilmesi için geçmesi gereken bekleme süresi), ahlaki yardım gerekçeleriyle kanunlarda yer almakta ve bu ilkeler ışığında hakimler tarafından takdir edilmektedir.

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’na göre, boşanma sebebiyle yoksulluğa düşecek taraf, kusuru diğer taraftan daha ağır olmamak şartıyla geçimi için diğer taraftan mali gücü oranında süresiz olarak yoksulluk nafakası isteyebilir. Önceki Medeni Kanun’da yer alan  erkeğin kadından isteyebilmesi için kadının hali refahta olması kuralı kadın-erkek eşitliği ilkesine uygun olarak çıkartılmıştır.

Yoksulluk Nafakası isteyebilmek için bazı şartların varlığı gerekmektedir:  talep eden taraf diğer taraftan daha ağır kusurlu olmamalıdır; yoksulluk nafakası isteyen yoksulluğa düşecek olmalıdır; bunun yanında yoksulluk, boşanma sebebiyle oluşmalıdır, isteyenin yoksulluğa düşmesi kendi iradi hareketleriyle gerçekleşmemelidir.

 

 

 

Aldatılan eş “öteki kadından” tazminat isteyebilir mi?

Boşanma Avukatı AnkaraHukukumuzda borçların kaynağı, sözleşme, haksız fiil, sebepsiz zenginleşme ya da bir kanun hükmü olarak kabul edilmiştir.

Haksız fiil, bir kişinin hukuka aykırı bir eylemle başkasına zarar vermesidir. Haksız fiilden söz edilebilmesi için şu dört unsurun birlikte bulunması zorunludur.

a)      Öncelikle ortada hukuka aykırı bir fiil bulunmalı,

b)      Bu fiili işleyen kusurlu olmalı,

c)      Kusurlu şekilde işlenen ve hukuka aykırı olan bu fiil nedeniyle bir zarar doğmalı

d)      Sonuçta bu zarar ile hukuka aykırı fiil arasında nedensellik bağı bulunmalıdır.

Bu unsurların tümünün bir arada bulunmadığı, bir veya birkaç unsurunun eksik olduğu durumlarda haksız fiilden söz edilemez.

Borçlar Kanunumuzun 41. maddesinde “ahlaka aykırı bir fiil ile başka bir kimsenin zarara uğramasına bilerek sebebiyet veren kişi o zararı tazmine mecburdur” denilmiştir. Yine Borçlar Kanunumuzun 49. maddesine göre, kişilik hakları hukuka aykırı bir şekilde zarara uğrayan kişi uğradığı zarara karşılık manevi tazminat isteyebilir.

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 185. maddesinde ise evlenmeyle eşlerin birlikte yaşamak, birbirine sadık kalmak ve yardımcı olmak zorunda oldukları belirtilmiştir.

Eşlerden birinin diğerine karşı sadakatsiz davranışları, Medeni kanunumuzun 185. maddesine aykırılık teşkil eder.

Haksız eylemi birlikte gerçekleştirenler birbirinden ayırt edilmeksizin zarar görene karşı müteselsilen sorumlu olurlar:

Gerek Anayasamızda gerek Medeni Kanunumuzda aile toplumun temeli olarak kabul edilmiş ve aileyi koruyan hükümlere yer verilmiştir. Aile sadece mensubu olan kişiler için değil toplum için de önemlidir ve hem yazılı hukuk düzenimizde hem de örf ve adet hukukumuzda özel bir yere sahiptir. Bu nedenle ailenin korunmasına yönelik düzenlemeler sadece aileyi değil tüm toplumu ilgilendirmektedir. Aile mensuplarının birbirine karşı yükümlülüklerinin ihlali çoğu zaman toplum düzenini de etkilemekte yasalar nezdinde koruma önlemlerinin alınması yoluna gidilmektedir.

Böylesi öneme sahip aile kurumuna mensup erkekle evli olduğunu bilerek kurulan duygusal ve cinsel ilişkinin aile kurumuna ve onun mensubu olduğu kişilere zarar vereceğini bilmemek öngörmemek mümkün değildir.

Bu nedenledir ki, evli kişilerle ilişki uzun süre suç sayılmış ve aile kurumu bu yolla da koruma altına alınmak istenmiştir. Bu tür eylemlerin, daha sonraki yasal düzenlemeler sırasında suç olmaktan çıkarılmış olması, bu eylemin ahlaka aykırılığını ve dolayısıyla haksızlığını da ortadan kaldırmayacaktır. Zira, bir eylemin ceza kanununa göre suç teşkil etmemesi ve müeyyidesinin düzenlenmemiş olması, borçlar hukuku hükümlerine göre ahlaka ya da hukuka aykırı olarak kabul edilmesine engel teşkil etmemektedir.

Diğer taraftan, eşler evlilik birliğini kurmakla birbirlerine sadakat borcu altına girdikleri gibi, mensubu oldukları aile birliğine karşı da sorumluluk altına girerler. Eşin evli olmasına rağmen bir başkası ile cinsel ve duygusal ilişkiye girmesi, evlilik sözleşmesi ile bağlandığı, sadakat borcu altına girdiği eşine karşı haksız eylem niteliğindedir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2010 yılı Mart ayında verdiği bir kararla bu haksız eylem nedeniyle hem kocanın hem de gönül ilişkisi içinde bulunduğu kişinin aldatılan eşe karşı müteselsilen sorumlu olduklarını kabul etmiştir. Böylece, evli bir kimsenin evlilik dışı birlikteliği, diğer eşin sosyal kişilik değerlerine saldırı niteliğinde olduğu gibi, bu eyleme katılan kişinin eylemi de bundan ayrı düşünülemez. Dolayısıyla, bu eyleme evliliği bilerek katılan kişi de diğer eşin uğradığı zarardan sorumludur.

Bununla birlikte, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun kararı ve buna göre yerel mahkemelerce verilen kararlar ahlaka uygun ve doğru görülse de hukuka aykırıdır. Kanaatimce Hukuk Genel Kurulu burada büyük bir hata yapmıştır. Bu hatanın nedeni, aldatan eşe karşı boşanma ve manevi tazminat davasının Aile Mahkemelerinde, öteki kadına açılan davanın ise Asliye Hukuk mahkemelerinde açılması etken olmuştur diye düşünüyorum. Hukuk Genel Kurulu, haksız fiil nedeniyle aldatan eşin ve sevgilisinin müteselsil borçlu olduğunu söylemektedir. Aile mahkemesinde açılan davada, aldatan eş, zaten boşanmaya yol açan olaylar nedeniyle bir manevi tazminata mahkum edilmiştir. Aldatan eşin fiilleri ile gönül ilişkisi içinde bulunduğu kişinin fiilleri aynıdır, birbirinden ayrılamaz, bu halde Hukuk genel kurulu, müteselsil sorumluluk gerektiren tek bir fiil nedeniyle iki kez tazminat istenmesine karar vermiş olmaktadır ki bu hukuken büyük bir hatadır. Bu bana göre bir kuzudan iki post çıkarmaya çalışmak anlamına gelir.

Tazminat miktarı nasıl belirlenir?

Hükmedilecek manevi tazminat miktarı hakimin takdirindedir. Ancak, hakimin takdir edebilmesi, keyfilik anlamına gelmez. Kanunun takdir hakkı verdiği hususlarda hakim bu hakkı, Türk Medeni Kanunu’nun 4. maddesinde açıklanan hakkaniyet ilkesine uygun olarak kullanmak zorundadır.

Manevi tazminatın miktarı belirlenirken kişilik hakkına saldırı oluşturan eylem ve olayın özelliği yanında tarafların kusur oranı, sıfatı, işgal ettikleri makam ile diğer sosyal ve ekonomik durumları dikkate alınmalı, her olaya göre değişebilecek özel durum ve koşullar bulunabileceği gözetilerek takdir hakkını etkileyecek nedenler mahkeme kararında denetime elverişli biçimde ve objektif olarak gösterilmelidir.

Manevi tazminat davaları sonucunda hükmedilecek para zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır.

Bu para bir ceza olmadığı gibi, hükmedilecek manevi tazminatla malvarlığı zararlarının karşılanması da amaçlanmadığından tazminat miktarının bu amaca göre belirlenmesi gerekir. Bu nedenle takdir edilecek miktar, elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır.

Avukat Yasin Girgin

Üniversitede okuyan çocuğa nafaka bağlanır mı?

Boşanma Avukatı AnkaraTürk Medeni Kanunu’muza göre, herkes yardım etmediği takdirde yoksulluğa düşecek olan üstsoyu ve altsoyuna nafaka vermekle yükümlüdür. Anne ve babanın bakım borcu, çocuğun reşit (ergin) olmasına kadar devam eder. Bilindiği üzere kişiler 18 yaşını tamamlamakla ergin olurlar. Bununla birlikte çocuk reşit olduğu halde eğitimi devam ediyorsa ana ve baba durum ve koşullara göre kendilerinden beklenebilecek ölçüde olmak üzere eğitimi sona erinceye kadar çocuğa bakmakla yükümlüdürler. Bunun dışında eşler ergin olan çocuğa boşanma ya da ayrılık savası sırasında tedbir nafakası vermek zorunda değildirler. Çocuk için verilen tedbir nafakası ergin olduğu tarihte kendiliğinden sona erer. Bu konuda mahkeme kararında açıklık olmasa da tedbir nafakası ergin olduğu tarihte kendiliğinden sonuçlanır.

Şimdi arayın: 0533 483 9313