Evlenmeden Önce Alınan Mallar

Evlenmeden önce alınan mallar boşanma davasında mal paylaşımı konusunda sıkça gündeme gelmektedir. 1 Ocak 2002 tarihinde yürürlüğe giren yeni Türk Medeni Kanunu ile eşlerin mal varlıklarını düzenleyen mal ayrılığı rejimi değiştirilmiş ve kanuni mal rejimi olarak edinilmiş mallara katılma rejimi kabul edilmiştir. Edinilmiş mallara katılma rejiminde eşlerin edinilmiş mal ve kişisel mal olmak üzere iki türlü mal gurubu belirlenmiştir.

Evlenmeden önce alınan mallar, kanunda düzenlenen kişisel mallara girmektedir. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 220. maddesinin 2 numaralı bendinde evlenmeden önce alınan mallar şu şekilde ifade edilmiştir:

“MADDE 220.- Aşağıda sayılanlar, kanun gereğince kişisel maldır:

2. Mal rejiminin başlangıcında eşlerden birine ait bulunan … malvarlığı değerleri,”

Evlenmeden önce alınan mallar bu kanun maddesi ile kişisel mal olarak sayılmıştır. Kişisel mallar, doğal olarak evlilik birliğinin sona ermesi halinde tasfiyeye tabi tutulmayacaktır.

Evlenmeden önce alınan mallar Türk Medeni Kanunu'na göre kişisel mal olarak kabul edilmiştir.
Evlenmeden önce alınan mallar Türk Medeni Kanunu’na göre kişisel mal olarak kabul edilmiştir.

Ancak, evlenmeden önce alınan malların evlilik dönemi içinde getirdiği gelirler kişisel mal değil edinilmiş mal olarak sayılmıştır. Medeni Kanun’un 219. maddesinin 4 nolu bendinde kişisel malların gelirlerinin kişisel mal olmayacağı kanunlaştırılmıştır. Örneğin evlenmeden önce taraflardan birine ait olan bir evin getirdiği kira gelirleri, ya da babadan kalan arazinin tarımsal gelirleri edinilmiş mal olarak kabul edilerek tasfiyeye tabi tutulacaktır.

Bununla birlikte bazı malvarlıkları, örneğin kooperatif üyelikleri, evlenmeden önce edinilmiş olabilir. Uzun döneme yayılmış kooperatif ödemelerinin evlilik içinde yapılmış olan kısmına isabet eden değer edinilmiş mal olarak kabul edilmektedir. Kooperatif üyeliği vasıtasıyla edinilen gayrimenkulün tapusunun alındığı tarih veya tapusunun hiç alınmamış olması bu hususta etkili değildir.

Evlenmeden önce alınan malların evlilik döneminde elden çıkarılmış olması halinde ise bu malın yerine geçen değer 220. maddede kişisel mal olarak belirlenmiştir. Örneğin satılan evin parası ile alınan ev de kişisel mal olacaktır. Ancak satılan evden elde edilen satım bedelinin bankaya faize yatırılması halinde faizden elde edilen gelir kısmı edinilmiş mal olarak kabul edilecektir. Satılan evden elde edilen bedelin üzerine kredi kullanılması, para eklenilmesi halinde ise bu ek ödemenin çalışma ile elde edilen gelirle mi ödendiği yoksa kişisel malla mı ödendiği incelenerek eşin katılma alacağı bulunup bulunmadığı tespit olunur.


Bu yazılarımızı okumanızda fayda olabilir:

Anlaşmalı Boşanmada Mal Paylaşımı

Anlaşmalı boşanmada mal paylaşımı, evlilik birliği içinde tarafların ve taraflar adına 3. kişilerin aldığı tüm malların evliliğin sona ermesi sırasında paylaşılmasıdır.

Anlaşmalı boşanmada mal paylaşımı taraflarca hazırlanacak ve mahkemece onaylanacak bir boşanma protokolü ile olur.

Bilindiği üzere evlilik birliğinin sona ermesi, evliliğin iptali, ölüm yahut boşanma ile gerçekleşebilir. Boşanmada ise, mahkemenin kabul edeceği sebeplerin ortaya konulması boşanma için gerekli sayılmıştır. Bu geçerli sebeplerden biri olan her iki eşin boşanma konusunda anlaşmış olmaları halinde anlaşmalı boşanma davası açılacak ve evlilik mahkeme önünde gerçekleşecek beyan ile sona erecektir.

Anlaşmalı boşanmada eşlerin mal paylaşımı tarafların avukatlarınca hazırlanacak boşanma protokolü ile olur.
Anlaşmalı boşanmada eşlerin mal paylaşımı tarafların avukatlarınca hazırlanacak boşanma protokolü ile olur.

Anlaşmalı boşanma davasının kabul edilebilmesi için tarafların evliliğinin en az 1 yıl sürmüş olması aranmaktadır. Bu süre dolmadan önce açılan anlaşmalı boşanma davası, ön şartın yokluğu nedeniyle reddedilir.

Anlaşmalı boşanma davasında, tarafların avukatları, tarafların mevcut mal varlığına yönelik hükümler içeren bir boşanma protokolü hazırlarlar.

Bu boşanma protokolü, anlaşmalı boşanmada mal paylaşımı konusunu düzenler.

Protokolde, tarafların evlilik içinde aldıkları ev, araba, ev eşyaları, düğünde takılan ziynet eşyaları, evlilik içinde yatırım amacıyla biriktirilen altın ve diğer takılar, eşe doğum günü, yılbaşı gibi günler için alınmış olan hediyeler, bireysel emeklilik sözleşmeleri, eşin babası, annesi, kardeşi gibi kimselere mal edinmesi vb. için yapılmış olan yardımlar gibi değer içeren içermeyen her türlü maddi varlık yer alabilir. Bunlar yanında tarafların kişisel malları, evlilik öncesinde çeyiz ve hatıra olarak getirdikleri eşyalar da protokol ile düzenlemeye tabi tutulabilir.

Protokolde, geleceğe matuf olarak örneğin kredi ödemeleri, borç ödemeleri, alacaklar, henüz tapusu alınmamış gayrimenkuller de paylaşıma tabi tutulabilir.

Anlaşmalı boşanmada mal paylaşımı düzenlenen protokolün, mahkeme önünde yapılacak irade açıklaması sırasında da kabul edilmesi gerekir. Bu protokol, duruşmada kabul edilmediği takdirde dava, çekişmeli hale döner; bu durumda mahkeme boşanma davasını çekişmeli yargı üzerinden sürdürür. Tarafların boşanma davasının açılmasına neden olan olaylardaki kusurları gösterecekleri delillerle tespit edilmeye ve tarafların ekonomik-sosyal durumları yönünden bu kusura karşılık gelen maddi ve manevi tazminata hükmedilir. Ev eşyaları, ziynet alacakları, gayrimenkul, araçlar ve bankadaki birikimler gibi mal varlığının paylaşılması için ayrıca dava açılması gerekir.


Bu yazılarımızı okumanızda fayda olabilir:

Mirasçıdan Mal Kaçırma

Güncelleme: 19 Haziran 2022 Pazar

Mirasçıdan mal kaçırma uygulamada ve öğretide “muris muvazaası” olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi ( mevsuf-vasıflı ) muvazaa türüdür.

Mirasçıdan mal kaçırma, söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir.

Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için ,mirasçıdan mal kaçırma, esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.

Mirasçıdan mal kaçırma durumunda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1.4.1974 tarih 1/2 Sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunun 706., Türk Borçlar Kanunun 237. ( Borçlar Kanunun 213. ) ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.

Hemen belirtmek gerekir ki bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır.

Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır.

Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.

Satışa konu edilen bir malın devrinin belirli bir semen karşılığında olacağı kuşkusuzdur.

Semenin bir başka ifade ile malın bedelinin ise mutlaka para olması şart olmayıp belirli bir hizmet ya da emek de olabileceği kabul edilmelidir. ( HGK.’nun 29.4.2009 gün 2009/1-130 S.K. )

Esasen, yukarıda da değinildiği üzere, mirasçıdan mal kaçırma, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı olarak açılan davaların hukuki dayanağını teşkil eden 1.4.1974 gün 1/2 Sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında miras bırakanın gerçek iradesinin mirasçıdan mal kaçırma olması halinde uygulanabilirliğinin kabulü gerekir. Başka bir ifade ile murisin iradesi önem taşır.

Tapuda Satış Gösterip Aslında Bağış Yapılan Durumda Bağışlanan Gayrimenkul Geri Alınabilir mi?

Bilindiği üzere uygulamada ve öğretide “muris muvazaası” olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nispi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.

Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve 1-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.

Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır. (1)

Ölünceye Kadar Bakma Sözleşmesiyle Bağşlanan Gayrimenkulün Geri Alınması Mümkün müdür?

Tarafların miras bırakanı (Ş.K)’nın 80 yaşında olup, yaşı nedeniyle özel bakıma muhtaç bulunduğu anlaşılmaktadır. Kaldı ki muris sağlığında davacı olan çocuklarına da bir kısım taşınmaz mal bağışında bulunduğuna göre ölünceye kadar bakıp gözetme koşulu ile yaptığı temlikin mirasçılardan mal kaçırmak amacına yönelik muvazaa olmadığı açıktır (2)

Para ödemeden satış gösterilerek bağışalanan gayrimenkulde mal kaçırma amacı var mı?

Hemen belirtilmelidir ki, satışa konu edilen bir malın devrinin belirli bir semen karşılığında olacağı kuşkusuzdur. Semenin bir başka ifade ile malın bedelinin ise mutlaka para olması şart olmayıp belirli bir hizmet veya bir emekte olabileceği kabul edilmelidir. Esasen yukarıda da değinildiği üzere muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı olarak açılan davaların hukuki dayanağını teşkil eden 01.04.1974 tarih ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında miras bırakanın gerçek iradesinin mirasçıdan mal kaçırma olması halinde uygulanabilirliğinin kabulü gerekir. Bir başka ifade ile murisin iradesi önem taşır.

O halde, yukarıda değinilen somut olgular açıklanan ilkeler çerçevesinde değerlendirildiğinde miras bırakanın yapmış olduğu temlikle ilgili olarak gerçek amaç ve iradesinin mirastan mal kaçırmak olmadığı ve bu amaçla temlikin gerçekleştirilmediği kabul edilmelidir. (3)

Ödeme gücü bulunan mirasçının para ile satın aldığı taşınmazda mirasçıdan mal kaçırma amacı var mı?

Öyle ise, dava konusu taşınmazın bedeli karşılığı davalıya temlik edildiği, alım gücü bulunan davalının satış bedelini ödediği; bu nedenle temlikin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu söyleyebilme imkanı bulunmadığı sonucuna varılmaktadır. (4)

Arada büyük bir alım-satım değer farkında mirasçıdan mal kaçırma iradesi var mı?

Temlikin miras bırakan tarafından davalı ile evlenmeden önce gerçekleştirildiği ve sonradan muris ile davalının evlendikleri, her ne kadar davalı ilk eşinden boşanma tazminatı olarak elde ettiği para ile çekişmeli taşınmazı bedelini ödemek suretiyle satın aldığını savunmuş ise de getirtilen boşanma kararında böyle bir tazminata hükmedilmediği ve savunmanın kavli mücerrette kaldığı, öte yandan miras bırakanın zengin ve varlıklı olduğu, mal satmaya ihtiyacının bulunmadığı, çekişmeli taşınmazın akitte gösterilen değeri ile gerçek değeri arasında aşırı fiyat farkı bulunduğu dosya kapsamı ile sabittir.

O halde, anılan bu olgular yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde değerlendirildiğinde murisin gerçek iradesinin mirasçıdan mal kaçırma olduğu kabul edilmelidir. Ne var ki, davalı öteki savunmalarında miras bırakanın davacıya da kazandırmalarda bulunduğunu ve iradesinin denkleştirme yapmak olduğunu savunmuş ve fakat mahkemece bu husus üzerinde durularak bir araştırma yapılmış değildir. (5)


Diğer yazılarımızı da okumak isteyebilirsiniz:

(1) YARGITAY 1.HUKUK DAİRESİ Esas Numarası: 2012/4824 Karar Numarası: 2012/8470 Karar Tarihi: 05.07.2012

(2) YARGITAY HUKUK GENEL KURULU Esas Numarası: 1985/1807 Karar Numarası: 1987/587 Karar Tarihi: 03.07.1987

(3) YARGITAY 1.HUKUK DAİRESİ Esas Numarası: 2012/1099 Karar Numarası: 2012/4051 Karar Tarihi: 05.04.2012

(4) YARGITAY HUKUK GENEL KURULU Esas Numarası: 2011/1-496 Karar Numarası: 2011/596 Karar Tarihi: 05.10.2011

(5) YARGITAY 1.HUKUK DAİRESİ Esas Numarası: 2010/11548 Karar Numarası: 2011/2252 Karar Tarihi: 01.03.2011

Erkeğin Nafaka Alabilmesinde 2 Kriter

Erkeğin eşi kadından nafaka alabilmesi için iki kriter koyan Yargıtay, boşanma sonucu yoksulluğa düşecek ‘ağır kusurlu olmayan’ erkeğe, ‘ekonomik durumu yeterli olan’ karısının ‘yoksulluk nafakası’ vermek zorunda olduğuna karar verdi.

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, bu iki kriter ışığında, işi, evi ve malvarlığı olmayan davalı-karşı erkeğe, ayda 9 bin lira kazanan evi ve arabası bulunan doktor karısının ödediği 250 TL nafakayı ‘az’ diye bozdu.

Yargıtay, mahkemeden erkeğe ‘hakkaniyete uygun’ nafaka bağlamasını istedi.

Yargıtay kararına göre, yerel mahkeme doktor kadının davasını kabul etti ve işsiz kocasından boşanmasına hükmetti. Mahkeme, davalı-karşı davacı erkek lehine aylık 250 TL ‘yoksulluk nafakası’ da verdi. Bu kararı az bulanan davalı-karşı davacı erkek, Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nde temyize başvurdu.

HAKKANİYETE UYGUN

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, erkeğin temyiz isteğini yerinde gördü ve yerel mahkeme kararını bozdu. 20 Aralık 2016 tarihli Yargıtay kararında özetle şöyle denildi: “Yapılan yargılama ve toplanan delillerden, davacı-karşı davalı kadının doktor olarak çalıştığı aylık 9 bin TL geliri, evi ve arabası olduğu, davalı-karşı davacı erkeğin ise herhangi bir işinin, gelirinin ve malvarlığının bulunmadığı anlaşılmaktadır.

Tarafların gerçekleşen sosyal ve ekonomik durumlarına, nafakanın niteliğine, günün ekonomik koşullarına göre davacı-karşı davalı erkek lehine takdir edilen yoksulluk nafakası azdır. Mahkemece TMK’nın 4. maddesindeki hakkaniyet ilkesi de dikkate alınarak daha uygun miktarda nafakaya hükmedilmesi gerekir.”

*hurriyet.com.tr/5.1.2017

Özel Günleri Unutmak Boşanma Sebebi

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, eşini evlilik yıldönümü ve doğumgünü gibi özel günlerde ve düğün, yurtdışı/içi gezi, konser gibi sosyal ortamlarda sürekli yalnız bırakmanın boşanma sebebi olduğuna karar verdi.

Cumhuriyet’ten Kemal Göktaş’ın haberine göre, Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 4 Ekim 2016 tarihli kararında

“Davalı karşı davacı kadının mahkemece kabul edilen ve gerçekleşen kusurlu davranışları yanında, davacı- karşı davalı erkeğin de eşine karşı ilgisiz olduğu, eşini sürekli özel günlerde ve sosyal ortamlarda yalnız bıraktığı ve boşanmaya sebebiyet veren olaylarda, kusurlu olduğunu” belirtti.

Daire kararında, bu halde, taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak ve birliğin devamına imkân vermeyecek nitelikte bir geçimsizliğin mevcut ve sabit olduğu belirtilerek “Gerçekleşen olaylar karşısında, davalı-karşı davacı kadın da dava açmakta haklı olup, Türk Medeni Kanunu’nun 166. maddesi koşulları kadının davası yönünden gerçekleşmiştir” denildi.

Daire, bu gerekçeyle davalı-karşı davacı kadının boşanma davasının da kabulüne karar verilmesi gerekirken reddedilmesinin doğru görülmediğini belirterek yerel mahkemenin kararını bozdu. Karardaki ‘özel günler’ ifadesi ile ‘evlilik yıldönümü, doğum günü, yılbaşı, bayram vb.’günlerin, ‘sosyal ortamlar’ ifadesi ile de ‘düğünler, yurtiçi ve dışı geziler, konserler, açılışlar, kermesler vb’nin’ anlaşılması gerektiğini ifade edildi.

Av.Yasin GİRGİN : “Yargıtay’ın kararını doğru ve yerinde buluyorum”

Avukat Yasin Girgin“Evlilik, iki kişinin bir hayatı birlikte paylaşmalarıdır. Evlilik, doğum günü gibi günler muhakkak önem verilmesi gereken, birlikte yaşanılan zamana ait önem taşıyan günlerdir.

Nasıl bir dini ya da milli bayramın unutulması düşünülemezse bu günler de ortak geçirilen zamanın yeniden anımsandığı, duyguların ve değerlerin paylaşıldığı ortak değerlerdir.

Eşlerden birinin bu günleri önemsememesi, eşini sosyal hayatta yalnız bırakması insan doğasına da aykırıdır. Bu haliyle yalnız bırakılan, önemsenmeyen eşin bu evliliğe devam etmeyi arzulamaması tabiidir. Bu anlamda Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin kararını doğru buluyorum”

Boşanmada Bankadaki Para

Boşanmada Banka Hesaplarındaki Paraların Paylaşımı Nasıl Olur?

banka kredisi boşanma, boşanma banka hesabı, boşanma banka hesapları, boşanma banka para, boşanma davası banka hesabı, boşanma davası banka hesabı tedbir, boşanma davasında banka hesabına tedbir, boşanma davasında banka hesapları, boşanma davasında banka kredili ev durumu, boşanma durumunda banka hesapları, boşanmada banka borcu, boşanmada banka hesabı, boşanmada banka hesabına tedbir, boşanmada banka hesapları, şahsi banka hesabı boşanma

boşanmada bankadaki paraların paylaşılması
boşanmada bankadaki paraların paylaşılması

Boşanmada Bankadaki Parada Diğer Eşin Hakkı

Evlilik içinde 01.01.2002 tarihi sonrası eşlerden biri adına edinilen mal varlığı üzerinde diğer eşin Yasa’dan kaynaklanan artık değerin yarısı oranında katılma alacağı isteme imkanı bulunmaktadır ( TMK’nın 231, 236/1. m. ).

TMK’nın 222. maddesi gereğince, belirli bir malın eşlerden birine ait olduğunu iddia eden kimse iddiasını ispat etmekle yükümlüdür. Bir eşin bütün mallarının aksi ispat edilinceye kadar edinilmiş mal olarak kabul edilmesi gerekir.

Çalışmayan Eşin Bankadaki Paralarda Hakkı Var mı

Katılma alacağı bakımından talepte bulunan eşin çalışıp çalışmaması veya herhangi bir katkıda bulunup bulunmamasının bir önemi de yoktur. Katılma alacağı Yasa’dan kaynaklanmaktadır.

Eşlerin hakkı nasıl hesaplanır?

Bu tür davalarda, eklenecek değerlerden ( TMK. m. 229 ) ve denkleştirmeden ( TMK. m. 230 ) elde edilen miktarlar da dahil olmak üzere edinilmiş malın ( TMK. m. 219 ) toplam değerinden mala ilişkin borçlar çıkarıldıktan sonra kalan artık değerin ( TMK. m. 231 ) yarısı üzerinden ( TMK. m. 236/1 ) tarafların kazanılmış hakları da dikkate alınarak katılma alacağının hesaplanması gerekir.

Londra’da Türk Avukat

Avukat Yasin GİRGİN, Edmonton Family Court’ta / Londra

Bir yabancı ile evli Türk vatandaşı iseniz ya da İngiltere‘de yaşıyorsanız:

  • boşanma davası,
  • Türkiye ve İngiltere’deki mal varlıklarının paylaşılması,
  • çocuk velayeti,
  • ödenmeyen nafakaların tahsili,
  • tehdit, hakaret, fiziksel şiddet gibi ceza davaları,
  • miras tespiti,
  • miras kalan malların paylaştırılması,
  • kaçırılan miras malların geri alınması

gibi konularda danışma almak için +90 533 483 9313 numaralı telefonumuzdan randevu alabilirsiniz.

Online Randevu  : whatsapp / zoom üzerinden mümkündür.

Ücret : 65,00 Pound/ 45 dakikaya kadar

Telefon:

+90 (533) 483 9313 (whatsapp mevcuttur)

Şimdi arayın: 0533 483 9313