Cinsel Sorunlar ve Boşanma

  • Evlilikte cinselliğin bitmesi boşanma sebebi mi? Eşler arasında cinsel ilişki olmazsa ne olur?
  • Cinsel şiddet boşanma sebebi midir?
  • Kocam kocalık görevini yapmazsa ne olur?
  • Evlilik sırlarını başkalarına anlatmak

Hangi Cinsel Sorunlar Boşanma Sebebidir?

Cinsellik, yalnızca biyolojik olarak üremeyi gerçekleştirmek için varolan bir eylem değil, kişinin hem bireysel olarak hem de eşiyle olan ilişkisinde iyi bir cinsel doyum yaşanabilmesi için gerekli bir eylemdir. Eşler arasında cinsel yaşamın sağlıklı olmadığı, cinsel ilişkinin kadının veya erkeğin kusurundan dolayı kurulamadığı, cinsel hastalıklar veya eşin cinsel fantezilere zorlandığı (grup seks, ters ilişki) gibi durumlar, cinsel sorunlar olarak değerlendirilmektedir.

Cinsel sorunlar, eşler arasında yaşandığı takdirde boşanmaya kadar gidebilen bir sürecin başlangıcı olabilmektedir. Cinsel sorunlar sebebiyle boşanmalar, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de yaygın olarak görülmektedir. Cinsellik, toplum veya doğal kaynaklı bazı faktörlerin etkileşiminden etkilenmektedir. Bunlar; psikolojik, sosyal, ekonomik, politik, kültürel, hukuki, dini ve biyolojik faktörlerdir. Bu faktörler, cinsel yaşamın ana unsurları olan merak, ayıp, günah ve yasaklar ile beraber cinselliğin arzu edildiği şekliyle yaşanmasına engel olmakta ve eşler arasında cinsel sorunlara yol açmaktadır.

Boşanmada kişinin kendisinden beklenen sadakat ve evlilik birliğinin doğurduğu diğer yükümlülüklere aykırı davranması sonucu boşanmaya belli bir oranda neden olmasına boşanmada kusur denir. Boşanma davaları büyük oranda kusur üzerinden görülür.

Eşlerden biri diğer eş tarafından doğal olmayan yollardan cinsel ilişkiye (örneğin ters ilişki) zorlanır ve bu istem diğer eş için çekilmez bir hal alırsa bu fiil cinsel şiddete yönelik bir davranış olarak kabul edilir ve evlilik birliğinin temelinden sarsılması sebebiyle boşanma davasında boşanma konusu bir davranış olarak değerlendirilir.  Eşin diğer eş tarafından cinsel fantezi yapmaya zorlanması da boşanmada yine aynı sebepten ötürü kusur sayılır. Fakat eşler arasındaki cinsel ilişkiye üçüncü bir kişinin katılması her ne kadar eşlerin birbirlerine karşı olan sadakat yükümlülüğün ihlal edilmesi olsa da üçüncü kişinin katılması eşlerin rızası dahilinde olduğu takdirde kusur eşitliği ortaya çıkacağından ötürü boşanma davası sadece bu nedene dayalı olarak açılamaz. Çünkü ortada eşit kusurlu bir davranış bulunmasına rağmen bu kusurda eşlerin rızasının bulunması durumu, birbirlerini affettiklerini gösterir ve bu kusur artık boşanma sebebi olmaktan çıkar.

“Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle davalı erkeğe kusur olarak yüklenen “Kadına ters ilişki talebinde bulunarak eşinin cinsel birliktelikten soğumasına sebebiyet verdiği” vakasına, davacı kadın tarafından dilekçeler aşamasında usulüne uygun olarak dayanılmadığından, erkeğe kusur olarak yüklenemeyeceği, yine de mahkemece kabul edilen ve gerçekleşen diğer kusurlu davranışlara göre boşanmaya sebebiyet veren olaylarda davalı erkeğin ağır kusurlu olduğunun anlaşılmasına göre, yerinde bulunmayan temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun olan hükmün ONANMASINA, … kesin olarak oybirliğiyle karar verildi.” (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi E.2021/1618, K.2021/3061, T.14.04.2021)

Evlilikte cinsel ilişkinin hiç kurulmaması veya uzun süre cinsel ilişkiden kaçınma durumu da evliliği çekilmez hale getiren davranışlar olup boşanma nedeni olarak kabul edilir. Cinsel ilişkiden kaçınma nedeniyle açılan boşanma davalarında, kaçınma durumunun hangi eşten

kaynaklandığının tespiti gerekir. Psikolojik veya fiziksel bir sağlık problemi bulunmamasına rağmen cinsel ilişkiden kaçınan eş kusurludur. Cinsel ilişkiden kaçınan eş eğer bir rahatsızlığından ötürü cinsel ilişkiden kaçınıyorsa ve bunun çözümüne yönelik tedaviye yanaşmıyorsa kusurlu kabul edilir. Her iki eşin de cinsel ilişkiden kaçınması veya hangi eşin kaçındığının tespit edilememesi halinde ise eşler eşit kusurlu sayılır ve boşanmaya karar verilir. Unutulmamalıdır ki, boşanma davalarında tarafların eşit kusurlu durumunda olması halinde taraflar maddi veya manevi tazminat, nafaka gibi taleplerde bulunamazlar. 

“Toplanan delillerden vajinismus olan kadının tedavi için tedavi kurumlarına başvurduğu, tedavi gördüğü, ancak bu tedavi süresinde katılım ve çözüm arayışını birlikte sürdürmesi gerekli olan erkek eşin kadını tedavisi sırasında yalnız bıraktığı, onunla beraber tedaviyi sürdürmediği, bu nedenle kadının tedavisinden bir sonuç alınamadığı anlaşılmaktadır. Bu durumda vajinismus problemi nedeniyle cinsel ilişki kurulamaması kadına kusur olarak yüklenemeyeceği gibi davacı erkeğin dava ve cevaba cevap dilekçelerinde ileri sürmediği (HMK m. 119/1-e, 136/2) ancak tanık beyanlarında geçen hakaret vakıaları da davaya esas alınamayacağı nazara alınarak boşanma davasının reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmamıştır.” (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi E.2015/22961, K.2016/9519, T.10.05.2016).

Boşanma sebebi olan cinsel sorunlardan birisi de cinsel yolla bulaşan hastalıklardır. Cinsel yolla bulaşan hastalıklar, vajinal seksin yanında ters ilişki ve oral seks de dahil olmak üzere her türlü cinsel ilişki yoluyla kişiden kişiye bulaşan hastalıkları ifade eder. Bu hastalıklara AIDS ve frengi hastalıkları örnek verilebilir. Cinsel yolla bulaşan hastalıkları önlemenin yolu korunmalı cinsel ilişkiden geçmektedir. Tüm dünyada yaygın olarak görülen bu hastalıkların toplum içinde rastlanma sıklığı ve bulaş oranının düşmesi, korunmalı cinsel ilişkinin yaygınlaşması ile orantılıdır. 

Yargıtay kararlarında, eşin cinsel hastalığa yakalanması tek başına mutlak bir boşanma sebebi oluşturmaması nedeniyle cinsel yolla bulaşan hastalığa yakalanan eşe karşı boşanma davası açılırken göz önünde bulundurulması ve tartışılması gereken hususlar vardır. Örneğin eşiniz AIDS hastalığına sebebiyet veren HIV virüsüne yakalanırsa ve bu durum sizin için evliliği çekilmez hale getiren bir durumda öncelikle eşin hastalığı hangi yolla edindiği, hastalığı edindiği hakkında haberinin olup olmadığı, haberi varsa bu hastalığı eşine bulaştırmamak için gerekli önlemleri alıp almadığı araştırılmalıdır. HIV, enfekte kişiden cinsel yolla, kan yoluyla ve doğumla bulaşabilen bir enfeksiyondur. Bulaşın nasıl oluştuğu üzerinde durulması gerekmektedir. Örneğin evlilik öncesi ya da sonrasında olabilir. Evlilik içerisinde ortaya çıktığında zina oluşmuş olabilir. Zina yapıldığı ve bu hastalığın zina yapılan kişiden eşe bulaştığı kesin olarak ispatlanırsa mutlak bir boşanma nedeni sayılabilir. Eğer hasta eşin sağlıklı eşe cinsel hastalık bulaştırdığı şüphesi mevcut fakat bu durumun ispatı olabilecek nitelikte herhangi bir delil mevcut değilse boşanma davasının evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedeniyle açılması isabetli olacaktır.

“Mahkemece; boşanmaya yol açan olaylarda davacı-karşı davalı (koca) nın “daha fazla kusurlu olduğu” kabul edilmiş ise de, yapılan soruşturma ve toplanan delillerden; davalı-karşı davacı (kadın) ın davadan önce kocasına SMS yoluyla gönderdiği mesajlarla ağır sözlerle hakaret ettiği, kocanın da hastalığı nedeniyle tedavi sürecinde olan karısına ilgisiz kaldığı ve kayıtsızlık gösterdiği anlaşılmaktadır. Davalı-karşı davacının HPV virüsünün evlenmeden önceki cinsel ilişki ile bulaştığını bildiği halde, buna rağmen davacı-karşı davalı ile evlenmiş olması karşısında HPV virüsünü bulaştırmış olmaktan artık koca kusurlu addedilemez. Gerçekleşen olaylara göre evlilik birliğinin temelinden sarsılmasında tarafların aynı oranda kusurlu kabul edilmeleri gerekir. Hal böyleyken davacı-karşı davalı (koca) nın “daha fazla kusurlu” kabul edilmesi ve buna bağlı olarak kadın yararına maddi ve manevi tazminat takdir edilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir.” (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi E.2010/20611, K.2011/20403, T.28.11.2011)

Noterde yapılmış vasiyetnamenin iptali için dava açılabilir mi?

Soru : Miras bırakan, sağlığında noterde vasiyetname yaparak bir kısım mallarını erkek çocuklarına bırakmış, kız çocuklarına mal bırakmayarak vasiyetname yolu ile kaçırmaya çalışmıştır. Bu vasiyetnamenin iptali için dava açılması mümkün müdür?

Yanıt: Miras bırakanın hayatta iken yapmış olduğu vasiyetnamenin iptali için de dava açılması mümkündür. Vasiyetnamenin iptali için bazı koşulların varlığı halinde dava açılabileceği Türk Medeni Kanunu’un 557. maddesinde sınırlı şekilde belirtilmiştir. Bu koşullar şunlardır:

1. Tasarruf mirasbırakanın tasarruf ehliyeti bulunmadığı bir sırada yapılmışsa,
2. Tasarruf yanılma, aldatma, korkutma veya zorlama sonucunda yapılmışsa,
3. Tasarrufun içeriği, bağlandığı koşullar veya yüklemeler hukuka veya ahlâka aykırı ise,
4. Tasarruf kanunda öngörülen şekillere uyulmadan yapılmışsa.

Soru : Vasiyetçinin birden çok vasiyetnamesinin bulunması halinde, önceki tarihliler geçersiz mi olmuş olur?

Yanıt : Vasiyet yapanın eskisine dokunmadan yeni bir vasiyetname yapması, yeni vasiyet ile eskisini değiştirmesi mümkündür. Vasiyetlerin aynı türden ya da değişik şekillerde yapılmış olması, kendiliğinden bir vasiyetnameyi geçersiz kılmaz.

Vasiyetler karşılaştırılarak miras bırakanın gerçek iradesi tespit edilir.

 

İngiltere’deki Türk Avukatlar

Edmonton Family Court

 

İngiltere’deki Türk Avukatlar

İngiltere ile Türkiye arasındaki Ankara Antlaşması’nın getirdiği olanaklardan yararlanan pek çok Türk vatandaşı, çoğunluğu Londra olmak üzere, son yıllarda İngiltere’ye yerleşti.

Londra’ya yerleşen Türklerin sayısı 150 bin civarında tahmin ediliyor. Cumhuriyetin kurulmasından sonra Türk hukuku, Kara Avrupası hukukundan alınan kanunlarla şekillenmiştir. Örneğin Borçlar Kanunu ve Medeni Kanun İsviçre’den, Ceza Muhakemeleri Kanunu Almanya’dan, Ceza Kanunu İtalya’dan, İdare Hukuku Fransa’dan alınarak ülkemize uyarlanmıştır.

Ülkemizin hukukunun temelini oluşturan Kara Avrupası ile İngiltere hukuk bakımından son derece farklı gelişim göstermişlerdir. Hukuklar arasındaki fark trafiğin hareket yönündeki kadar net ve büyüktür.

İngiltere’nin hukukundaki barrister / solicitor farkı dahi ülkemiz hukukçuları tarafından anlaşılamamakta ve her anlattığımda büyük bir hayretle karşılanıyor.

Benim çalışma konularım olan boşanma (aile hukuku) ve miras hukuku alanları da yine büyük farklılıklara sahne olmaktadır. Evliliğin sona erme nedenleri, eşlerin evlilik birliği içinde edindikleri mal varlığının paylaşılması, çocukların velayeti, nafaka kanunları İngiltere’deki Türk Avukatlar , Londraki Türk avukatlar ve Türkiye’deki Türk avukatlar tarafından sıkça değerlendirilmektedir.

İngiltere ve meslek hayatımın büyük çoğunluğunu geçirdiğim Türk Hukuku yönünden boşanma ve miras konularında danışma almak için bana başvurabilirsiniz:

Telefon : +90 533 483 9313 (whatsapp’la arayabilirsiniz)

Online Danışma Ücreti  : 65 Pound / 45 dakika (zoom ya da whatsapp ile online görüşme mümkündür

Ofiste Danışma Ücreti.   : 290 Pound + VAT / 45 dakika

En İyi Miras Avukatı

Uygulamada miras problemlerinin çözümü için hangi davanın açılması konusunda kuşku duyulduğunu gözlemlemekteyim. Miras çekişmeleri, açılabilecek çok çeşitli davalarla çözülebilmektedir. Ancak her bir davanın şartları diğerinden farklıdır. Miras hukukunda süreler çok önemlidir, bu nedenle hatalı bir davanın açılması hak kayıplarına neden olabilmektedir.

En iyi miras avukatı, miras çekişmesini doğru olarak çözümleyebilen, sorunu teşhis edebilen ve bu sorunun çözümü için doğru davayı doğru yöntemle açan avukattır. Miras davaları, diğer davalar gibi, kısa sürede çözüme kavuşmamaktadır, bu nedenle bu davaların iyi şekilde takibi de gerekmektedir.

Mirası Alabilmek için hangi davalar açılır?

 

En iyi miras avukatı örnek olarak aşağıdaki amaçlarla şu davaları açacaktır:

  • Mirasçılık belgesinin düzenlenmesi: Mirasçılık hak ve sıfatını kanıtlamak için sulh hukuk mahkemesine veya notere başvurmak yoluyla mirasçılık belgesi düzenlenir. Mirasçılık belgesi mahkemece verilmiş olsa bile kesin bir kanıt hükmünü taşımaz. Bu belgenin iptali her zaman istenebilir, yenisinin düzenlenmesi için her zaman başvuru yapılabilir. Mirasçılık belgesinin verilmesi için ölüm tarihinden itibaren süre sınırı olmaksızın başvuru yapılabilir.
  • Muris muvazaasına dayalı tapu iptal ve tescil davası: Miras bırakacak olan kimse, mirasçısını, miras hakkından yoksun etmek amacıyla gerçekte bağışlamak istediği tapu siciline kayıtlı taşınmaz malını satmış gibi göstermişse, bu durumda muvazaa nedeniyle tapu iptal ve tescil davası açılır. Bu dava türü, kanunda yazmamaktadır, Türk Hukuku’na 1.4.1974 -1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı ile girmiş bir dava, hak arama yoludur. En sık karşılaşılan davalardan biridir. Bu dava miras bırakanın ölümünden sonra açılabilir, miras bırakan sağ iken bu dava açılamaz, ölüm tarihinden itibaren bir zaman kısıtlaması olmaksızın bu dava açılabilir. Yani bu davanın açılması için 10 yıl ya da 20 yıl gibi bir zaman kısıtı yoktur.
  • Tenkis davası: Miras bırakan kişinin, mirasçılarının saklı paylarını zedeler şekilde ölüme bağlı ya da sağlararası tasarruflarına karşı açılan davaya tenkis (indirme) davası adı verilir. Tenkis davası ile saklı paylı mirasçının miras payını alabilmesi amaçlanır.
  • Denkleştirme davası : Miras bırakanın sağlığında miras payına mahsuben vermiş olduğu bir malın terekeye geri dönmesini sağlamak amacıyla açılan davadır. Mirasçıların saklı paylarının zedelendiğini öğrendikleri tarihten başlayarak 1 yıl ve her halde vasiyetnamenin açılmasından itibaren 10 yıl içinde açılması gerekir. Mirasın paylaşılmasından itibaren 10 yıl içinde bu dava açılabilir. Terekenin paylaşılmasına başlanılmadan bu dava açılamaz. Kural olarak denkleştirme, mirasçılar arasında yapılacak paylaştırma sırasında istenebilir.
  • Miras sebebiyle istihkak davası : Örneğin terekeden mal saklayan veya bölüşme dışında bırakan mirasçı ya da üçüncü kişiye karşı açılabilen bir dava türüdür. Davacının kendisinin mirasçı olduğunu ve iyi niyetli davalının terekeyi veya tereke malını elinde bulundurduğunu öğrendiği tarihten itibaren 1 yıl ve her halde miras bırakanın ölümünün ya da vasiyetnamenin açılmasının üzerinden 10 yıl geçmekle zamanaşımına uğrar.
  • Vasiyetnamenin iptali talebi: Bir vasiyetnamenin kanunun öngördüğü şekilde yapılmamış olması ya da vasiyet ehliyetinden yoksunluk nedeniyle vasiyetin iptali amacıyla açılan davadır. Vasiyetname, ancak dava yoluyla iptal olunabilir, kendiliğinden hükümsüz hale gelmez.
  • Ölüme bağlı tasarrufun iptali davası: Miras bırakanın ölümünden itibaren 1 – 10 ve 20 yıllık zamanaşımı süreleri mevcuttur.
  • Belirli mal vasiyetinin yerine getirilmesi davası:  Vasiyet olunan malın mülkiyetinin vasiyet alacaklısına devrini sağlamak üzere açılan bir davadır.
  • Bunların dışında miras davalarını, miras ortaklığına temsilci atanması davası, vasiyetnamenin açılıp ilgililere okunması davası, miras sözleşmesinin ortadan kaldırılması davası, alacaklılar tarafından açılan mirasın reddi tasarrufunun iptali davası, ölüm tarihinde miras bırakanın ödemeden aczinin tespiti davası, elbirliği mülkiyetinin paylı mülkiyete dönüştürülmesi davası ve miras paylaşım sözleşmesinin iptali davası gibi davaları sayabiliriz. Miras için açılabilecek davalar, bu saydıklarımla sınırlı değildir.

Miras avukatı hangi işleri yapar?

En iyi miras avukatı, yukarıda da belirttiğim gibi, hukuki uyuşmazlığı en iyi tanımlayıp miras çekişmesinin çözümü için en doğru davayı açan, açtığı davasını takip eden avukattır. Bunun yanında miras kalan tapulu malların müvekkilin adına kaydedilmesi, banka hesaplarındaki paraların çekilmesi, vergi beyannamelerinin verilmesi, ihtarnameler düzenlenmesi ve ihtarnamelere cevaplar verilmesi avukat olarak takip ettiğimiz işlerdir.

Ecrimisil Davası Nedir, Nasıl Açılır? Şartları Nelerdir?

Ecrimisil, Medeni Kanun’un 995. maddesinde tarif edilmiştir. İyi niyetli olmayan zilyet’in elde ettiği ya da elde etmeyi ihmal ettiği ürünler karşılığında tazminat ödemek zorundadır şeklinde tarif edilmiştir.

Ecrimisil tazminatında bir taşınmaz mal ya da taşınır mallar da bu tazminata girer. Örneğin dolmuş hattı, irtifak hakkı da bu ecrimisil davası konusuna girer. Sadece taşınmazın kendisinin kullanılması değil, üzerinden tel geçirilmesi, ağaç dikilmesi, su kaynağı geçirilmesi, su kaynağının kullanılması, altından tünel geçirilmesi gibi durumlarda da ecrimisil tazminatından bahsedilebilir.

Ecrimisilin konusu her türlü hak olabilir. Malın alındığı kişinin mutlaka malik olması gerekmez, harici satışla alınan mallar da ecrimisilin konusu olabilir. Yasadan doğan kullanım hakkı olan kişiden alınmış olması ecrimisili doğurur.

Hak sahibinin haksız olması gerekir. Baştan iyi niyetli kişinin sonradan gelişen olayla da kötü niyetli olması mümkündür. Bu konularda Yargıtay’ın içtihadı birleştirme kararı bulunmaktadır. Örneğin boş duran tarlaya reklam panosu konulması halinde ecrimisil tazminatı doğar. Bu işgal tazminatını ödemekle yükümlü tutulur.

Haricen yapılan taşınmaz mal satımından dönüldüğünde, satış bedelini iade etmeden taşınmazın kendisine verilmesini isteyemez, ecrimisil de isteyemez. Yine taşınmazın kullanımından dolayı kira da istenemez. Bu konuda 10.7.2940 Tarih ve 2-77 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı bulunmaktadır. Bedel ödenmediği için iyi niyet kötü niyete dönmemiştir.

Haksız kullanan geri vermekle yükümlü olduğu şey’i alıkoymuş olması yüzünden verdiği zararı, elde ettiği ya da elde etmeyi ihmal ettiği zararı da öder. Bu tazminat geniş yorumlanmak zorundadır. 8.3.1954 tarihli İçtihadı Birleştirme Kararında bu konu ele alınmıştır.

Haksız eylem niteliğinde kabul edildiği için davacının bu taşınmazdan gelir elde edeceğini ispat etmesi de gerekmez. 8.HD 2018-15176 E.’nin kararı bu konudadır.

Ecrimisil, 2020 yılından itibaren 1, 5 ve 8. HD tarafından incelenmektedir.

Ecrimisil davalarında görevli mahkeme 6100 sayılı Kanun’a göre Asliye Hukuk Mahkemesi’dir. Mahkemelerin görevi kanunla belirlenir. Örneğin boşanma protokolünde belirtilen arabayı, evi teslim etmedi. Buna göre aile mahkemesinde ifa davası açılır, ecrimisil talebi burada yapılır.

İdarenin sahip olduğu taşınmazlarda da yapılan işlemler idari niteliktedir, bunlarda görevli mahkeme idare mahkemesidir. 3. HD 2019 -16530 E. sayılı kararı.

Görevsizlik kararı her aşamada verilebilir, bu nedenle dava açılırken görev konusuna dikkat edilmelidir. Bilindiği üzere önce görev yönünden sonra yetki yönünden inceleme yapılır.

Kat mülkiyeti kanunu’na göre açılan davalara sulh hukuk mahkemesinde bakılır, ecrimisil kısmı var ise 20 HD 2017-1033 sayılı dosyası ile buna Asliye Hukuk Mahkemesinin bakacağı belirlenmiştir.

İdareye ödenen ecrimisil parasını iadesi ise Asliye Hukuk Mahkemesinde talep edilir.

İdari yargıda açılması gereken davanın adli yargıda açılması durumunda ise, hak sahibi idare mahkemesinde yeniden dava açar, görevsizlik kararı verilmez.

Görevsizlik kararı kesinleştiği tarihten itibaren 2 hafta içinde görevli mahkemeye gönderilmesi istenir, mahkeme kendiliğinden göndermez.

Yargıtay 3. HD haksız işgalin bulunduğu yerde dava açılabileceğine hükmetmiştir. Yetki itirazı ilk itirazdır. Hakim tarafından öncelikli incelenir.

Ancak taraflar tacir ise ve yetki sözleşmesi yapılmış ise hakim bu yetki sözleşmesine göre karar vermelidir.

Ecrimisil davasını, kayden malik olan kişi (örneğin tapu sahibi, araç sahibi) asli ya da feri zilyet (kiracı, temlik alan 3. kişi) açabilir. Bunları gerçek ya da tüzel kişi açabilir. Birden fazla kayden malik varsa, ortaklaşa mülkiyette hepsinin birlikte dava açması, açılan davaya muvafakat etmesi gerekir. Elbirliğinde tek başına dava açılamaz.

Kat Mülkiyeti Kanunu’na göre yöneticinin dava açabilmesi için malik açması ya da genel kurulda yetki verilmiş olması gerekir.

Eski yönetici genel kurulda karar almış, dava açılmış; yöneticinin değişmesi yeni bir vekaletnameyi gerektirmez, davaya devam edilir. 5.HD 2020 – 10282 E / 2021 – 13197 K. Yönetimde devamlılık esastır.

Paylı ortaklar her zaman birbirlerine karşı dava açabilirler, 3. kişiye karşı temsilci ya da paydaşların muvafakati gerekir. Muvafakat vermez ise temsilci atanması istenir. Bir kişi dava açıp diğerleri adına temsilci atanması istenebilir.

Mülkiyetin devrinden sonra da ecrimisil davası açılabilir. Örneğin evi sattınız, satmadan önce geriye dönük olarak ecrimisil tazminatı istenebilir. 3 HD. 2011 – 1823 E. Mirasçılar adına şu kadar ecrimisil istiyorum şeklinde dava açılır, kendi payıma istiyorum şeklinde açılırsa dava reddedilir.

Birden fazla kişi kullanıyorsa hepsi aleyhine dava açılabilir. Kusura bağlı bir tazminat olmadığı için ehliyetsiz kişilere karşı da dava açılabilir.

Dava sırasında davalı ölürse, 3 aylık mirası red süresi beklenir. Olmayan kişiye karşı açılmışsa, o davadan vazgeçilir, mirasçıları tespit edilerek yeni dava açılır.

Dava konusu mal dava sırasında el değiştirirse devralana, devredene karşı davaya devam etmeyi seçme hakkı davacıya aittir. Davalının adresi bilinmiyorsa davalının Mernis adresi kullanılabilir. Mernis adresi de yoksa, işgal edilen malın adresi kullanılabilir. Adres bulunamazsa ilanen tebligatla devam edilir.

Bu davalar genel avukatlık vekaletnamesi ile takip edilir.

Ecrimisil davasının öncesinde kimin kullandığının tespiti için delil tespiti davası açılabilir. Dava süresince işleyen ecrimisil için yeni bir dava açılabilir. Her dava açıldığı tarihe göre karar verilir, tahliye tarihine kadar yeni davalar açılabilir.

Feragat edilen dava feragat edildiğinde kesin hüküm doğurur, bu nedenle feragat edilen kısım için dava açılmaz.

Ecrimisil istenen taşınmazın mülkiyet ihtilafı giderilmeden dava açılmaz. Özellikle muhdesatta bu konu sık gündeme gelir. Benim arsamdaki evi kullanıyor, evi davalı yaptı durumunda önce bu sahiplik durumunun çözülmesi bekletici mesele yapılır.

Bir mirasçı diğerine karşı dava açtı, önce pay satışının beklenmesi, mülkiyetin çözülmesi gerekir.

Müdahalenin meni davasında da bu konunun çözülmesi gerekir, öncelikle malikin kim olduğunun tespiti önemlidir.

Ecrimisil davası ile müdahalenin meni davası birlikte açılmışsa, ikisinin harcı birlikte açılır. Müdahalenin meni takipsiz bırakılıp sadece ecrimisilin takip edilmesi de mümkündür.

Ek davalar açılmışsa, bu ek davaların ilk dava ile birleştirilmesi gerekir.

Ecrimisil davalarında intifadan men dava şartıdır. İntifa, kullanım anlamına gelir. Paylı mülkiyette, ortaklar arasında intifadan men yapılmamışsa rızaya dayalıdır, baba vefat ediyor, kullanıma devam ediliyor. Bunun için öncelikle bu paydan hakkını istediğini ortaklara bildirmesi yani intifadan men etmesi gerekir. Ama 3. kişiler için bu durum söz konusu değildir.

Kullanımın rıza ile olduğunun düşünülecek durumda olmaması gerekmektedir. İntifadan men iradesinin noter aracılığıyla bildirilmesi ispat açısından önemli. Ancak haksız fiil kabul edildiği için her türlü delille ispatlanabilir.

Yararlanma isteğiyle açılmış bir ortaklığın giderilmesi davası da intifadan men anlamına gelir. İntifadan men şartının gerçekleşmesinden itibaren ecrimisil istenebilir. Geriye dönük ecrimisil istenemez.

Taşınmazın sahibini bilinmeyen durumlarda da intifadan men konusu önemlidir.

Özellikle muris muvazaası konularında ölümden itibaren muris muvazaası davası açılır. Tapular iptal edildiğinde, geriye dönük olarak ölüm tarihinden itibaren ecrimisil ile sorumlu olunur.

Harici satım olmaksızın haksız işgal varsa ayrıca intifadan men aranmaz. Ticari amaçla kullanılan yerler için intifadan men aranmaz. Genelde muristen kalan işyerleri için bu durum söz konusu olur.

Davalı taşınmazı kiraya verip kullanmışsa yine intifadan men aranmaz. Kardeşine pay vermesi gerektiğini bilmesi gerektiği için bu şart aranmamaktadır. Kiraya verilebilir olması değil kiraya verilmiş olması gereklidir.

Uygulamada bir de kayınpederin gelinden olan ecrimisil isteğine çok sık rastlanılmaktadır. Boşanma davası açıldı, kesinleşti, bu tarihten sonra ecrimisil ödenmek zorunda kalınır. Örneğin gelin, torunlarla birlikte oturmuş, davacı kayınpeder uzun süre ses çıkarmamış, bu durumda rızai kullanım olarak adlandırılabilir. Rızanın kalktığını ispat için ihtarname gönderilmesi ispat için çok yararlıdır.

Örneğin bir tarlada senin kullandığın yer çok benimki az diye ecrimisil davası açılmaz, ortaklığın giderilmesi davası açılır.

Mirasçılardan biri meyve bahçesinden meyve toplayıp satıyor, burada da intifadan men aranmaz. Kavak ağaçları taşınmaza dahil değildir, yetiştirilip kesilmek üzere dikilmiş ağaçlardır, hazine yerlerine kavak ağacı dikilmesi çok görülmektedir. Bunlarda da intifadan men aranmaz.

Muris ölmeden önce kiraya vermiş, mirasçılardan biri kiraları topluyor, diğer mirasçılar bu kiraları isterse ecrimisil gibi isterse de vekaletsiz iş görmeye göre isteyebilir. 4.6.1958 15-6 İçtihadı Birleştirme Kararına göre, vekaletsiz iş görme olarak açılırsa 10 yıllık zamanaşımına, ecrimisil istenirse 5 yıllık zamanaşımına tabi olur.

Tanıkların yakın akraba olması onun yalan söylediği anlamına gelmez, HMK 255’e göre aksine inandırıcı delil yoksa tanığın doğru söylediği kabul edilir.

İhtar gönderilmesi, dava açılması yeterli değildir, bunların tebliğ edilmiş olması gerekir. O nedenle noterden tebliğ şerhi alınır.

Kötü niyet de her türlü delille ispatlanabilir. Harici satış, fiili taksim, kira sözleşmesi gibi savunmalar yapılabilir. Kanuna göre iyi niyetin var olduğu kabul edilir, kötü niyetin ispat edilmesi gerekir.

Miras bırakan kötü niyetli ise mirasçılar da kötü niyetli kabul edilir, kötü niyetli kişinin ardılı da halefiyet nedeniyle kötü niyetli olarak kabul edilir.

Tüzel kişilerde, organlar, yönetim kurulu üyeleri kötü niyetli ise kullanım da kötü niyetli kabul edilir.

İhale ile satışlarda ihale anından itibaren, artık kullanım iyi niyetli değildir. İhale tarihinden itibaren ecrimisil istenebilir. İhbarname gönderilerek ecrimisil istenebilir. İhaleye katılmışsa ihbara da gerek yoktur.

Kiraya ödemek borçtan kurtarmaz, doğru kişiye ödemek gerekir.

Paydaşlardan biri hakkını sattı, paydaşların 2 yıl içinde ön alım (şufa) davası açma hakkı var. Ön alım bedeli depo edilene kadar kullanım iyi niyetlidir.

İyi niyetli ya da kötü niyetli kullanıcı, iyileştirmeler yaptı, örneğin gayrimenkulü boyadı vs. Yaptığı masrafları eğer iyi niyetli ise zorunlu ve faydalı tüm masrafları ister, kötü niyetli ise zorunlu masrafları isteyebilir. Yararlanma yok ise isteyemez, takas mahsup talebi de istenebilir, ayrıca harç ödenmesine gerek yoktur. Cevap dilekçesinde belirtilmesi yeterlidir. Ecrimisil davası malın mevcut durumuna göre yapılır, davalının yaptığı işler kabul edilerek, son haline göre ecrimisil hesaplanmaz. Örneğin arsa üzerine ev yapıldı, muhdesatın bedeli ödenmeden ecrimisil istenmez, sadece arsa üzerinden istenebilir.

Kat karşılığı sözleşmesi yapılıp kat irtifakı kurulduktan sonra, sözleşmeye göre müteahhidin teslim edemediği durumlarda,  sözleşme feshettirilip müteahhitin 3. kişiye sattığı gayrimenkuller için tapu iptal tescil davası açılabilir. Yargıtay bu daireleri alacağın temliki olarak görmektedir. Ancak karar kesinleşinceye kadar satın almalar iyi niyetli olarak kabul edildiği için ecrimisil istenemiyor.

İnşaatın %95’i tamamlanmamışsa bu tapu iptal tescil davası açılabilir.

Kira sözleşmesi sona ermiş, çatısız inşaat ya da tarlalarda sözleşme sona erdiğinde kira da sona erer. Kiracının bundan sonraki kullanımı kötü niyetli kullanımdır, ecrimisil ödenmesi gerekir. Sadece kirayı ödemekle değil tüm zararı ödemekle yükümlü olur. İmar planı değişikliğinde hiç ortak olmayan kişiler, belediyelerce ortak hale getirilmektedir. Böyle arazilerde şuyulandırılarak ortak olan kişiler, arazi üstündeki ev sahibinden, İmar Kanunu 18’e göre evin bedeli ödenmeden ecrimisil isteyemez.

Ecrimisil davalarında, haksız fiil kabul edildiğinden, her türlü delille ispat edilebilir. Taraflarca hazırlanması kuralı vardır, tanık işgal konusunda, kim işgal etti, nasıl kullandı, ne zaman işgal etti, intifadan men var mı konularında dinlenilir. Whatsapp yazışmaları ve diğer belgeler delil olarak kabul edilmektedir. Bu davalarda keşif yapılmadan karar verilmesi mümkün değildir, haksız işgal tazminatı hesaplanması söz konusu olmaz. Hakim, keşifte savunma ile ilgili gördüğü hususları da keşif tutanağına geçebilir. Fiili taksim iddiası varsa, keşif mahallinde bulunulup tutanağa geçmesi istenebilir. Geçmişe dönük 5 yıllık hava fotoğraflarından yararlanılarak da ispat yapılabilir.

Keşif giderlerini öncelikle davacı öder. Davalı keşif isterse, o da keşif masrafı ödeyerek yeniden keşif yaptırabilir.

Keşifte, üzerinde bir şey bulunup bulunmadığının, ekili olup olmadığının yazılması gerekir. Sebze ekeceğim dendiğinde geliri yüksek olmaktadır, ancak üzerinde başka ürün varsa ona göre hesap yapılır.

Evlerde kira esasına göre ecrimisil istenir. Bu durumda emsal kira sözleşmesi gösterilmesi gerekir. Özellikle ticarethanelerde muvazaalı kira sözleşmeleri söz konusudur, konumu, etrafındaki taşınmazlar, yola yakınlığı, cephesi, metrekaresine vb özelliklerine göre bilirkişi incelemesi yapılır, bilirkişi ilanlara bakarak emsal kirasını belli edebilir. Taşınmazın rayiç değeri 20’ye bölünüp 1 yıllığı kira bedeli olarak kamu taşınmazlarında kullanılmaktadır, özel taşınmazlar için Yargıtay bunu kabul etmemektedir.

Ecrimisil davaları belirsiz alacak davası olarak açılabilir, kısmi dava olarak açılsa zamanaşımına girebilir, bu nedenle belirsiz alacak davası olarak açmak gerekir. Takas ise belirli alacaklar için kullanılabilir. Masraflar, yapıldığı tarihteki bedel üzerinden talep edilip mahsup edilebilmektedir. En azından tahmini bir rakam söylenerek takas-mahsup başlatılmalıdır. Mahkemece tespit edildiğinde artırılmak üzere, şimdilik şu kadar alacağımızın takas mahsubunu istiyoruz şeklinde bir talepte bulunulabilir.

Belirsiz alacak davası olarak açılırsa zamanaşımı ortadan kaldırılır, bu şekilde açmakta fayda vardır.

Dava açılırken ecrimisil istenen tarihleri, dönemleri belirtmek gerekir. Bu belirlenmemişse hakimin bunun açıklanmasını talep etmesi gerekir. Ecrimisil birer yıllık dönemler halinde hesaplanmaktadır. Tarlalarda, ürününe göre yılda iki ürün alınıyor kabul edilebilmektedir.

Bilirkişi ecrimisil hesabını, ilk dönemin gelirini hesaplayıp dava tarihine kadarki dönem için hesaplayarak getirmektedir. 5 yıl içinde yapılan iyileştirmeler nazara alınmamaktadır. Kirada olduğu gibi 12 aylık ortalamaların 1 yıllık tutarına göre ÜFE oranında artırılarak hesaplamalar yapılmaktadır. Ürünlerle ilgili ne kadar kazanç olacağı, masrafları İlçe Tarım Müdürlüğü’nde mevcuttur. Bu bilgiler buralardan edinilmektedir.

Tarladaki ağaçlar için ya da ev için bedel ödenmişse hepsinden ödenmemişse zemin üzerinden ecrimisil hesaplanır.

Fazla miktarda açılan ecrimisil davalarında dava değeri düşürülebilir, bu, kısmi feragat olarak kabul edilmektedir, karşı tarafa vekalet ücreti doğmaktadır.

Davacının tüm delilleri toplanmadan davalıya yemin hakkı kullandırılmaz. İspat hakkı kimde ise yemini de o taraf teklif eder.

Bozmadan sonra da ıslah mümkündür. Ecrimisil davalarında dava tarihinden geriye doğru zamanaşımı 5 yıldır. Bu bir defi’dir, İleri sürülmesi gerekir. Faiz istenmemişse dava tarihinden başlar, yasal faiz uygulanır, talep edilirse her dönem için dönem sonundan itibaren başlatılır. Bu nokta çok önemlidir. Unutulmuş bir konu varsa HMK 305’e göre tamamlanması istenebilir, maddi hatalar her zaman düzeltilebilir.

Hakimin kararında hangi tarihten itibaren, ne kadar faiziyle karar verdiğini ayrı ayrı belirtmesi gerekir. Dava tarihinden sonraki dönemler için yeniden ecrimisil davası açılmalıdır. Birleşen davalar hakkında ayrı ayrı hüküm kurulur, ayrı ayrı vekalet ücretine hükmedilir. Dava konusu olmayan bir şey sonradan ıslah edilemez.

 

Çekişmeli Boşanma davası neden reddedilir?

Boşanma davası hangi durumlarda reddedilir, boşanma davasının reddi ne demek, boşanma davası red olursa ne olur, boşanma davam reddedildi ne yapmalıyım, çekişmeli boşanma davası reddedilirse ne olur, boşanma davasının reddinden sonra yeni dava, boşanma davasının reddi sebepleri


Türk Medeni Kanunu’nun 166 ncı maddesinde:

“Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerin her birinin boşanma davası açabileceği” hükme bağlanmıştır.

Bu hükmü, tamamen kusurlu eşin de dava açabileceği ve yararına boşanma hükmü elde edebileceği biçiminde yorumlamak ve değerlendirmek doğru değildir. Çünkü böyle bir düşünce, kimsenin kendi eylemine ve tamamen kendi kusuruna dayanarak bir hak elde edemeyeceği yönündeki temel hukuk ilkesine aykırı düşer.

Diğer taraftan gene böyle bir düşünce tek taraflı irade ile sistemimize aykırı bir boşanma olgusunu ortaya çıkarır.

Boşanmayı elde etmek isteyen kişi karşı tarafın hiçbir eylem ve davranışı söz konusu olmadan, evlilik birliğini, devamı beklenmeyecek derecede temelinden sarsar, sonra da madem ki birlik artık sarsılmış diyerekten boşanma doğrultusunda hüküm kurulmasını talep edebilir.

Öyle ise Türk Medeni Kanunu’nun 166 ncı maddesine göre boşanmayı isteyebilmek için tamamen kusursuz ya da az kusurlu olmaya gerek olmayıp, daha fazla kusurlu bulunan tarafın dahi dava hakkı bulunmakla beraber, boşanmaya karar verilebilmesi için davalının az da olsa kusurunun varlığı ve bunun belirlenmesi kaçınılmazdır.

Az kusurlu eş boşanmaya karşı çıkarsa bu halin tespiti dahi tek başına boşanma kararı verilebilmesi için yeterli olamaz. Az kusurlu eşin karşı çıkması hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olmalı, eş ve çocuklar için korunmaya değer bir yararın kalmadığı anlaşılmalıdır (TMK m. 166/2).

Boşanma davasının reddinin sebepleri, davanın yanlış açılması, açılan davada iddiaların ispatlanamaması gibi nedenler olabilir.

Reddedilmiş boşanma davasından sonra yeniden dava açılması mümkündür.

Bu konuda daha geniş bilgi için ofisimize başvurabilirsiniz.

Taşınmazı Satın Alan Yeni Malik, Kiracıyı Çıkarabilir mi?

2021 yılının son çeyreğindeki döviz kurlarının hızlı yükselişi ile birlikte 2000’li yıllara kadar yaşamış olduğumuz yüksek enflasyon ekonomisine yeniden dönmüş olduk. Bunun yanında yabancılara 250 bin dolar (sonradan 400 bine yükseltildi) karşılığı gayrimenkul alımına vatandaşlık hakkı tanınması; akın akın Suriyeli, Afgan ve Pakistan’dan düzensiz göçmen girişi ve benzeri nedenlerle gayrimenkullere olan talebin arzdan fazla artması nedeniyle gayrimenkullerin satış ve kira fiyatları inanılmaz bir şekilde yükselmeye başladı.

Belirsiz süreli kira sözleşmelerinde, kiracı her zaman, kiraya veren ise kiranın başlangıcından on yıl geçtikten sonra, en az üç ay önce bildirimde bulunmak şartıyla sözleşmeyi sona erdirebilirler.(Hukuk Genel Kurulu 2017/458 E., 2021/614 K.)  Kanunen, kira bedelini düzenli ödeyen kiracının kendisi istemedikçe tahliye edilememesi, mal sahiplerinin elini kolunu bağlar oldu.

İşte, yeni kiraya verilen gayrimenkuller 2-3 katına kiralanırken, kendisi %20-30 kira artışı ile yetinmek istemeyen mal sahipleri, Türk Borçlar Kanunu’nun 351. maddesindeki bir hakkı kullanarak az kira getiren gayrimenkulü elden çıkarmaya başladılar.

Yeni satın alanın, kiracıyı çıkarma hakkı var mı?

 

Kira sözleşmesi, bir bedel karşılığında geçici bir süre için tarafa veya başkasına ait taşınır veya taşınmaz malın veya bir hakkın kullanımını sağlayan sözleşmedir. Kira sözleşmesi karşılıklı iradelerin birleşmesi suretiyle oluşur. Kira sözleşmesinin tarafları, kiraya verilen maldan bedel karşılığı yararlanan kiracı ile yararlanmaya razı olan kiralayandır.

Türk Borçlar Kanunu’nun 351. maddesi gayrimenkulü yeni satın alan malik ile eski kiracı arasındaki tahliye konusunu şu şekilde düzenlenmiştir:

“Kiralananı sonradan edinen kişi, onu kendisi, eşi, altsoyu, üstsoyu veya kanun gereği bakmakla yükümlü olduğu diğer kişiler için konut veya işyeri gereksinimi sebebiyle kullanma zorunluluğu varsa, edinme tarihinden başlayarak bir ay içinde durumu kiracıya yazılı olarak bildirmek koşuluyla, kira sözleşmesini altı ay sonra açacağı bir davayla sona erdirebilir. Kiralananı sonradan edinen kişi, dilerse gereksinim sebebiyle sözleşmeyi sona erdirme hakkını, sözleşme süresinin bitiminden başlayarak bir ay içinde açacağı dava yoluyla da kullanabilir.”

Buna maddeye göre, gayrimenkulü satın alan yeni mal sahibinin, eski kiracısını çıkarabilmesinin şartları şunlardır:

  • Gayrimenkulü, kendisinin ya da yakınlarının konut ya da işyeri ihtiyacı için satın almış olmalı;
  • Satın almadan itibaren 1 ay içinde, satın almayı kiracıya bildirmeli,
  • Kira sözleşmesini sona erdirmek için sözleşmenin bitiminden itibaren 1 ay içinde ya da sözleşmenin bitimine 6 aydan fazla süre varsa, bildirimden 6 ay sonra tahliye davası açmalıdır.

Yargıtay Kanun’u nasıl yorumluyor?

 

Yargıtay verdiği kararlarda kiracıyı korumaya yönelik kararlar vermektedir. Bunun nedeni, konut ve çatılı işyeri kiralarında kiracı, sözleşmenin zayıf tarafını oluşturduğu için bu tür kira sözleşmelerinin nitelik ve içerik olarak kiracıyı korumaya yönelik hüküm ve kurallardan oluşma gereksinimidir.

Yeni satın alan malikin açtığı davada tahliyeye karar verilebilmesi için ihtiyacın varlığının ayrıca kanıtlanması gerekir.  (Hukuk Genel Kurulu    2017/1540 E.  ,  2021/878 K.)

İhtiyaç iddiasına dayalı davalarda tahliyeye karar verilebilmesi için ihtiyacın gerçek, samimi ve zorunlu olduğunun kanıtlanması gerekir.

Devamlılık arz etmeyen geçici ihtiyaç tahliye nedeni yapılamaz.

Henüz doğmamış veya gerçekleşmesi uzun bir süreye bağlı olan ihtiyaç da tahliye sebebi olarak kabul edilemez.

Davanın açıldığı tarihte ihtiyaç sebebinin varlığı yeterli olmayıp bu ihtiyacın yargılama sırasında da devam etmesi gerekir.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, “yurtdışından ülkeye dönüyorum” şeklinde bir beyanı Borçlar Kanunu’nun 351. maddesine uygun bulmamış ve tahliye davasının reddine karar vermiştir. Diğer yandan mahkeme, yurtdışından çalıştığı şirketten istifasını kanıtlayan, ikametgah nakli belgesi ile de ülkeye döndüğünü kanıtlayan kişinin ihtiyacını gerçek, samimi ve zorunlu olarak kabul etmiştir.

Yeni mal sahibi, kiracıyı tahliye ettikten sonra başkasına kiraya verebilir mi?

 

Eğer mal sahibi  gereksinim amacıyla kiralananın boşaltılmasını sağlamışsa, haklı sebep olmaksızın, kiralananı üç yıl geçmedikçe eski kiracısından başkasına kiralayamaz.

Kiraya veren, bu hükümlere aykırı davrandığı takdirde, eski kiracısına son kira yılında ödenmiş olan bir yıllık kira bedelinden az olmamak üzere tazminat ödemekle yükümlüdür.

Yeni mal sahibi, şirketinin ihtiyacı için tahliye isteyebilir mi?

 

TBK’nun 350/1. maddesi, kiralananı iktisap eden kimsenin kendisi, eşi, alt soyu, üst soyu veya kanun gereği bakmakla yükümlü olduğu diğer kişiler için konut ya da iş yeri gereksinimi sebebiyle tahliye isteyebileceği hükmünü içermektedir. Kanun hükmüne ve Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarına göre gerçek kişi, şirketin ihtiyacı nedeniyle tahliye isteminde bulunamaz. (3. Hukuk Dairesi 2021/2159 E.  ,  2021/4476 K.)

 

Evlilik Yılına Göre Nafaka Süresi Nedir?

Nafaka konusunda yeni hazırlanan taslağa göre, nafakanın süreli olması planlanıyor. Bu düzenleme ile “nafaka ödeme süresine üst sınır konulması” ve “evlilik süresine göre nafaka ödenmesi” sağlanması hedefleniyor.

Taslağa göre 2 yılın altındaki evliliklerde 5 yıl, 5 ila 10 yıl arasındaki evliliklerde 12 yıl, 15 yılın üzerindeki evliliklerde evlilik süresi dikkate alınarak nafaka verilmesi planlanıyor.

Süre sınırında takdirin tarafların durumuna göre hakimde olacağı belirtiliyor. Hakim, nafakayla ilgili karar verirken, ‘eşlerin iş ve gelir durumunu’ dikkate alacak.

Yeni düzenlemenin geçmişe yönelik de uygulanması öngörülüyor. Uygulamada “ara süre formülü” üzerinde duruluyor. Buna göre boşanma ile birlikte kadınların gelir durumu, iş imkanı olmaması ve yeniden evlenmemesi durumunda bağlanan nafaka süresinin bitmesinin ardından 2 ya da 3 yıl gibi bir geçiş süreci planlanıyor.

Ara sürenin dolmasının ardından ise Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın devreye girmesi, kadının nafaka alma ihtiyacının devam etmesi durumunda belirli bir maaş ödenmesi hususu değerlendiriliyor. (8.2.2022)

Oylamaya siz de katılın:

 

İngiltere’de Boşanma Davası Nasıl Açılır?

İngiltere’de Boşanma Davası Nasıl Açılır?

İngiltere ile Türkiye, boşanma konusunda bazı farklılıklar dışında genel olarak benzer yapıdaki boşanma kanunlarına sahiptir. İngiltere’de boşanma davası açmak isteyen Türk Vatandaşları için bu yazıyı hazırladım. Londrada Türk Avukat

İngiltere’de Boşanma Davası Açabilmenin Ön Şartları

İngiltere’de boşanma davası açabilmek için:

  • evliliğin en az 1 yılı doldurmuş olması,
  • birlikte yaşamın kalıcı olarak sona ermiş olması,
  • evliliğinizin yasal olarak İngiltere’de kayıtlı olması
  • sizin ya da eşinizin kalıcı ikametgahının İngiltere’de olması gerekir.

İngiltere’de, Türkiye’dekinin aksine, aynı cinsiyetten iki insan evlenebilmektedir. Same-sex marriage İngiltere için geçerlidir, bugün itibariyle Türkiye’de aynı cinsiyetten iki kişinin evlenmesi mümkün değildir.

İngiltere’de evlilik ile birlikte hemcins birliktelik (civil partnership) adı verilen bir medeni durum da söz konusudur. Aynı cins evli olmak isteyen kişiler civil partnership düzenlemeleriyle korunmaktadır.

Türkiye’dekine benzer şekilde, boşanmayı istemeyen taraf ayrılık da talep edebilir. (legal seperation) Bu şekilde eşler, boşanma kararı olmaksızın ayrı yaşayabilirler.

Evliliğin iptali de (annul the marriage) İngiliz Hukuku’nda mümkündür. Evliliğin bir yıllık süreyi doldurmadığı durumlarda ayrılık ya da iptal davası açılabilir.

İskoçya (Scotland) ve Kuzey İrlanda’da (Northern Ireland) boşanma kanunları İngiltere’den farklıdır.

İngiltere’de Boşanma Davası Açabilme Nedenleri

Türkiye’de olduğu gibi İngiltere’de de açılan davada boşanmaya karar verilebilmesi için, davacının evlilik birliğinin temelinden sarsıldığını ve kurtarılamaz olduğunu ispat etmesi beklenmektedir. Boşanmayı isteyen taraf, aşağıdaki 5 nedenden birini ya da daha fazlasını öne sürmelidir:

Zina (Adultery)

Türkiye’de olduğu gibi İngiltere’de de zina, en temel boşanma sebebi olarak sayılmaktadır. Zina, Türkiye’de olduğu gibi, eşin karşı cinsiyetten biriyle cinsel birliktelik yaşaması halidir. Zinadan sonra eşlerin birlikte yaşamaya devam etmeleri (affetme) ya da zinanın öğrenilmesinin üzerinden 6 aydan fazla bir süre geçmesi halinde zina nedenine dayalı boşanma davası açılamamaktadır.

Çekilmez Davranışlar ( Unreasonable Behavior)

Eşe karşı fiziksel şiddet(physical violence), sözlü taciz (verbal abusue), hakaret (insults) , tehdit (threats); alkol bağımlılığı(drunkenness), uyuşturucu kullanmak (drug-taking) ; evin giderlerine gereken katkıyı yapmamak (refusing to pay towards shared living expenses) çekilmez davranış olarak kabul edilmektedir.

Bu nedenlere dayalı olarak boşanma davası açılabilir.

Ayrı Yaşama Nedeniyle Boşanma Davası (Desertion) 

Boşanma davası açmadan önce eşin 2 yıldan daha fazladır eşini terk etmiş olması halinde boşanma davası açılabilir. Bu iki yıllık süre içinde 6 aya kadar birlikte yaşama söz konusu ise yine terke dayalı boşanma davası açılabilir.

2 yıllık terk nedeniyle boşanma davasının açılabilmesi için her iki eşin de boşanmayı istemesi gerekir. Eşler boşanmayı kabul ettiklerini yazılı olarak mahkemeye tasdik etmelidirler.

Birlikte yaşama içinde ayrı uyuyoruz, ayrı yemek yiyoruz şeklinde bir savunma yapılmaz; eşlerin 2 yıllık süreyi çift olarak ayrı yerlerde yaşamaları gerekir.

Eğer diğer eş, boşanmayı kabul etmiyorsa, bu durumda ayrı yaşama süresinin 5 yıldan fazla olması gerekir. Yani her iki taraf da boşanmayı istiyorsa 2 yıldan fazladır ayrı yaşama yeterli iken, sadece bir tarafın boşanmayı istemesi diğer tarafın boşanmayı istememesi halinde 5 yıldan fazladır ayrı yaşıyor olmak gerekir.

*Ayrı yaşama nedeniyle açılacak boşanma davası, 2022 Nisan ayında yapılacak değişiklikle kaldırılacaktır*

Boşanma Başvurusu Nasıl Yapılır?

  • Eşinizin ve sizin tam ad-soyad ile adresleriniz
  • Evlilik cüzdanınızın aslı ya da onaylı bir nüshası (eğer İngilizce değilse onaylı bir tercümesi)
  • Evlilikten sonra adınızı- soyadınızı değiştirdiyseniz değiştirdiğinize dair evraklar. İngiltere’de isim-soyad deed poll adı verilen hukuki bir başvuru ile değiştirilebilmektedir.

Eşinizin güncel ikametgah adresini tespit etmeniz gerekmektedir. Mahkeme bu güncel adrese boşanma başvurusunu (divorce petition) gönderecektir.

İngiltere’de boşanma başvurusu posta yoluyla ya da online olarak da yapılabilmektedir.

Zina nedenine dayalı boşanma davası açıldığında, eşin zina yaptığı kişinin gösterilmesi halinde, o kişiye de başvurunun kopyası gönderilmektedir.

İngiltere’de Boşanma Dava Masrafları

Avukatlık ücretinin  dışında mahkeme masrafları 593 Pound‘dur. Başvuru yapıldıktan sonra masrafların iadesi yoktur. Mahkeme masrafları kredi kartıyla ya da (HM Courts and Tribunals Service namına yazılacak) çekle de ödenebilmektedir.

Başvuru Yapıldıktan Sonraki Süreç Nasıl İşler?

Boşanma başvurusu yapıldıktan sonra, mahkeme kalemi tarafından başvuru incelenir. Eğer eksiklik yoksa, başvuru doğru yapılmışsa davacıya başvurusunun kabul edildiğine dair bir yazı ile dava dosya numarası gönderilir.

Bu yazının gönderilmesi 10 gün ile 1 ay arasında değişebilir.

Mahkeme, aynı süre içinde karşı tarafa da bir yazı göndererek boşanma davasının açıldığını bildirir. Yukarıda belirttiğim üzere, eğer dava zina nedeniyle açılmışsa, eşin zina yaptığı iddia edilen üçüncü kişiye de bildirim yapılarak cevap vermesi istenir.

Boşanma başvurusunun karşı tarafa tebliği üzerine;

  • karşı taraf boşanmayı kabul edebilir,
  • boşanmayı önlemeye çalışarak savunma yapabilir,
  • eğer talep edilmişse, masraflara itiraz edebilir.

Karşı tarafın da boşanmayı kabul etmesi üzerine mahkeme tarafından decree nisi adı verilen bir evrak düzenlenir. Decree nisi, mahkemenin tarafların boşanmaması için bir sebep görmediği anlamına gelen geçici bir mahkeme kararıdır.

Karşı tarafın boşanmayı kabul etmemesi üzerine, boşanma davası açan taraf yine decree nisi talep edebilir, ancak bu durumda duruşma açılır ve mahkeme, decree nisi verip vermemeye bu duruşmada karar verir. Karşı taraf, başvuru formunu 8 gün içinde cevaplamalı ve eğer boşanmayı kabul etmiyorsa 28 gün içinde de buna ilişkin cevaplarını sunmalıdır. Karşı tarafın cevap vermemesi halinde decree nisi talep edilebilir. Karşı tarafın cevap vermesi halinde duruşma yapılarak boşanma davası görüşülür.

Decree nisi alabilmek için mahkemede, boşanma sebebinizin doğru olduğunu beyan ettiğiniz bir form doldurmanız gerekir. Yukarıda belirttiğim üzere, zina, çekilmez davranış, ayrı yaşama nedenleriyle boşanma davası açılabilir.

Mahkemenin decree nisi talebini kabulü halinde, mahkeme taraflara geçici boşanma kararını (decree nisi) kararını ne zaman alabileceklerine dair bir yazı yollar.

Decree nisi alan taraf halen evli sayılır. Bu kararı aldıktan sonra kesin karar (decree absolute) için 43 gün (6 hafta ve 1 gün) beklenir. Bu süreden sonra kesin karar için başvuru yapılabilir. Decree nisi alındıktan decree absolute için 12 ay içinde başvuru yapılmazsa, gecikmenin nedenini mahkemeye açıklamanız gerekir.

Mahkemenin göndermiş olduğu yazıya boşanmaktan vazgeçtiğinize dair cevap verebilirsiniz. Bu durumda hakim, sizi mahkemeye çağırarak daha fazla bilgi isteyebilir. Mahkemeye çıkarken bir avukattan yardım alabilirsiniz.

Paraların ve Diğer Malvarlığının Paylaşılması

Boşanma halinde ya da hemcins birlikteliği sona erdirmeye karar verdiğinizde, eşlerin mali konularda bir anlaşmaya varması gerekir.

Eşler,

  • borçlar, ödemeler, çocuk masrafları ve yaşam giderleri,
  • gayrimenkuller,
  • birikimler,
  • yatırımlar

konusunda anlaşmaya varmalıdır. Bu konularda anlaşma yapılması halinde mahkemede duruşma yapılmasına gerek kalmayabilir.

Evli olmayanlar, hemcins birliktelikler farklı kurallara tabi olmakla birlikte çocuk nafakası konusunda anlaşma yapılması zorunludur.

Tarafların yaptıkları anlaşmanın bağlayıcı olması için mahkeme onayı gerekir. Boşanma kararı kesinleştikten ya da hemcins birlikteliği sona erdikten sonra parayı ve mülkü bölebilirsiniz. Mahkeme bu bölüşüm oranlarını değiştirebilir.

Para ve malvarlığının bölüşülmesini istiyorsanız, kesin boşanma kararından (decree absolute) önce bu konuda mahkemeye başvurmanız gerekmektedir.

Mahkeme, sürelerin dolduğunu ve boşanmanın reddi için başka bir sebep olmadığını tespit ettiğinde decree absolute kararı verir, bu karar eğer boşanma başvurusu online olarak yapılmışsa 24 saatte, eğer posta yoluyla yapılmışsa 10 gün içinde verilmektedir.

Eğer bir avukatınız varsa (solicitor) bu karar size değil ona tebliğ edilir; örneğini ondan edinebilirsiniz. Kesin boşanma kararının alınması ile evlilik sona erer, taraflar boşanmış olur ve isterlerse yeniden evlenebilirler.

Türkiye’dekine benzer şekilde İngiltere’de de mental olarak sağlıklı olmayan, akıl hastası eşe karşı boşanma davası açılabilir. Bu durumda akıl hastası (boşanmayı kabul edemeyecek) eşe litigation friend adı verilen hukuk yardımcısından yardım alması gerekir. Bu kişi bir aile üyesi olabileceği gibi yakın bir arkadaş ya da onu temsil edecek biri olabilir. Eğer bu eşin bir litigation friend’i yoksa, mahkemeden atama istenebilir. Mahkemenin kamu avukatı (the official solicitor) bir başkası yapmaz ise bu işi üstlenebilir.

İngiliz Hukuku’na Göre Boşanma Durumunda Mal Varlığı Nasıl Paylaşılır?

İngiltere’de boşanma durumunda her şey 50/50 mi bölüşülür? Bir ilişki sona erdiğinde ve boşanmak ileriye dönük olarak tek çözüm olarak önümüze geldiğinde, mali konularla ilgili olarak karar verme süreci ve buna bağlı olarak da endişeler başlar. Özellikle, işin içine ilgilenilmesi gereken çocuklar da dahil olmuşsa durum daha da endişe verici olabilir.

Boşanma durumunda yukarıda belirttiğim gibi “her şey 50/50 bölüşülür” şeklinde birçok miti siz de duymuş olabilirsiniz. Boşanma durumunda yapılacak anlaşmada elde edecekleriniz en önce elbetteki sizin şahsi durumunuza bağlıdır.

Normal olarak İngiliz Boşanma Hukuku’na göre, evlilik malları (matrimonial assets) boşanma anlaşmalarında en çok tartışılan konudur:

Evlilik malları, bir eşin evliliğin içinde sahip olduğu ve evlilik içinde kazancıyla edinmiş olduğu mal varlığına verilen isimdir. Genellikle en büyük iki evlilik malı aile konutu (family home) ve ücret ve sair gelirlerden oluşur. Diğer gayrimenkuller, bankadaki birikimler ve mevduat hesapları, araçlar, hisse senetleri ve yatırımlar, işletmeler bu evlilik malları içinde değerlendirilir.

Bir eşin evlilik öncesinde sahip olduğu mal varlığı ise aynen Türkiye’de olduğu gibi İngiliz Hukuku’na göre de evlilik malı sayılmamaktadır. (non-matrimonial assets) Evlilik öncesi mevcut mal varlığı kullanılarak alınmış mallar da evlilik malı olarak sayılmaz. Türk Hukuku’na göre de bu mallar kişisel mal olarak adlandırılmaktadır.

Kişisel mallar, boşanma anlaşmasının dışında tutulmaktadır. Yine para dışındaki taşınabilir mallar da (chattel) kişisel mallardır.

İngiliz Hukuku’na göre, mahkemeler yukarıda belirttiğim üzere, Türk Hukuku’ndakine benzer şekilde, evlilik içinde edinilen mal varlığını genel olarak 50/50 şeklinde böler. Ancak, bu bir kesinlik taşımamaktadır.

Matrimonial Causes Act 1973” ve “the Civil Partnership Act 2004” isimli, bu konuyu düzenleyen iki kanunda mal varlığının bölüşülmesi konusunda gözönüne alınması gereken bazı ilkeler belirlenmiştir.

Evliliğin süresi, tarafların yaşları, tarafların ileride edinebilecekleri kazançlar dikkate alınarak farklı bir oranda bölüşme gerçekleşebilir. Türk Hukuku’nun aksine İngiliz Hukuku’nda evliliğin zina nedeniyle sona ermesinin mal bölüşümünde etkisi yoktur. Mahkeme, sağlık harcamaları, çocuk bakımı ile diğer finansal yükümlülükleri gözönüne alarak bir bölüşüm yapmaktadır.

Örnek Mal Paylaşımı Vakaları:

  • Evlilik süresi 10 yıl; çocuk yok; zina nedeniyle boşanma; iki tarafın da gelirleri birbirine denk: Mahkeme mal varlığının 50/50 bölünmesine karar vermiştir.
  • Evlilik süresi 18 yıl; iki çocuk; kadın, çocuklara bakmak için işi bırakmış; ailenin geçimini erkek sağlamış; mahkeme aile konutunun çocukların bakımını sağlayan kadına verilmesine ve erkeğin hem kadın hem de çocukların nafakasını, belli bir süreyle ödemesine karar vermiştir.
  • Evlilik süresi 4 yıl; evlilik öncesi birlikte yaşama yok; çocuk yok; mahkeme iki tarafın da evlilik içinde edindiklerinin kendilerinde kalmasına karar vermiştir.
  • Evlilik süresi 12 yıl; çocuk yok; kadın, erkekten fazla kazanıyor, bu kazanç her yıl daha da artıyor; erkek evlilik mallarından daha yüksek oranda bir pay alıyor; kadın erkeğe nafaka ödemiyor.

 

 

 

Nafaka Süreli mi yoksa Süresiz midir?

memurlar.net web sitesinde yayınlanan “Aile Bakanlığı: Nafaka zaten süreli, sorun uygulamada” başlıklı habere ilişkin olarak bu yazıyı kaleme alma zorunluluğu hissettim.

Malum olduğu üzere, epey uzunca bir süredir, Devlet nafaka konusunda çalışma yapıldığına dair açıklamalarda bulunuyordu. Nafakanın evlilik süresi ile sınırlı olmasına dair çalışmalar yapıldığı konuşuluyordu. Birbiri ardına çıkan yargı reformu paketlerinde, şu anda 6.sı gündemde, sıra maalesef hiçbir zaman “nafaka” problemine gelmedi. Bu yazıda kısaca mevcut durumu, kanuni düzenlemeyi ve uygulamayı açıklamaya çalışacağım:

Önce biraz istatistik:

Öncelikle bilinmesi gerekir ki nafakanın tedbir, iştirak, yoksulluk, yardım nafakası adı altında birçok çeşidi var ve birçok farklı durumda da bu çeşitler için de uygulama farklılıkları söz konusu olabiliyor. Büyük bir ülkede yaşıyoruz.Ülkemizde aile mahkemeleri ve aile mahkemelerinin olmadığı yerlerde de asliye hukuk mahkemeleri boşanma dosyalarını (ve nafaka davalarını) çözmekle görevli mahkemeler olarak yargı sistemimiz içinde konumlandırılmış durumda. Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü’nün 2020 yılında yayınladığı verilere göre Türkiye’de 2019 yılında 26 bin 890 nafaka davası açılırken, 2020 yılında bu sayı 25 bin 129 olarak kayıtlara geçti. Hukuk Mahkemelerinde karar verilen nafaka dosyası ise 2020 yılı için toplam 19 bin 491 oldu.

Boşanma davası ile ilişkili davaların %45.5’ini 2020 yılında nafaka davaları oluşturdu.

Bu istatistiklerde nafakanın artırımı için 2020 yılında açılan dava sayısı 8 bin 66 olarak görünüyor. Azaltılmasını isteyen 514 ve nafakanın kaldırılmasını talep eden 2 bin 536 kişi de bu yönde dava açmış.

Nafaka Gerçekten Süreli mi?

Bunun için öncelikle mevzuata bakmamız gerekir. Mevzuata baktığımızda tedbir, iştirak, yoksulluk ve yardım nafakası olmak üzere 4 çeşit nafaka olduğunu yukarıda belirtmiştim. Bu nafakalardan yoksulluk nafakası bu yazıdaki konumuz olacak.

Boşanma davasının sonunda eşlerden biri yoksulluğa düşecekse kanuna göre yoksulluk nafakası isteyebilir. Bununla ilgili 2018 yılında aşağıda paylaştığım tweet’i atarak, Türk Mahkemelerinde verilen bir kararla nafaka alan bir erkek tanıyan olup olmadığını sormuştum. Bu tweetim 8 bin 719 kişi tarafından görüldü ama nafaka alan bir erkeği henüz gören olmadı.(!)

Uygulamada da yoksulluk nafakası alan bir erkeğe 21 yıllık meslek hayatımda rastlamadım. Sadece 1 tane dosyada, o da anlaşmalı olarak tamamlanan bir boşanma davasında, erkeğin nafaka aldığını duydum. Zaten boşanma davalarında yoksulluk nafakası talep eden bir erkekle de çok fazla karşılaşmadım. Kanun her ne kadar, yoksulluk nafakası yönünden kadın – erkek ayrımı içermiyorsa da uygulamada kesin olarak söyleyebilirim ki yoksulluk nafakası kadın lehine tanınmış bir haktır.

Yoksulluk nafakasının yanında, tedbir nafakası da aynı hukuki garabeti barındırıyor: çalışan, düzenli maaşı olan kadına, üstelik dava sırasında evden ayrılmak zorunda kalanın erkek olmasına rağmen tedbir nafakası bağlanması da vaka-i adiyedir.

Bu noktaya gelmişken mevzuat ne diyor ona bir bakalım:

“Yoksulluk nafakası Madde 175- Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan malî gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir.

Nafaka yükümlüsünün kusuru aranmaz.”

Kanun çok açıkça, nafakanın süresiz olacağını belirtmiştir. Bunun lamı cimi yoktur. İkinci cümlede ise, en az nafakanın süresiz oluşu KADAR ÖNEMLİ bir hüküm geçiyor: “Nafaka yükümlüsünün kusuru aranmaz.”

Bu ne anlama gelir? Bir davada malumunuz iki taraf vardır, biri davacı diğeri davalı. Davacı, davalının kusurunu iddia eder, davalı ise iddialara karşı savunma yapar. Boşanma davalarında karşı dava da açılabilir, bu durumda davalı hem davalı hem de davacı olur. Yani aynı davada bir davacı-davalı bir de davalı-davacı olabilir.

Eğer yapılan yargılama sonucunda davacı-davalı ile davalı-davacının kusurları eşit çıkmışsa yani birinin kusuru diğerinden daha ağır değilse, kadın taraf, yoksulluk nafakası alabilmektedir. Yani, basitçe söylemek gerekirse; iki taraf da birbirine karşı eşit kusur işlemişse, örneğin aldatmışlar, hakaret etmişler, fiziksel saldırıda bulunmuşlarsa, erkek taraf nafaka öder!

Hakimin nafakayı süresiz değil de tek seferde ödenmesine hükmetmesi yasal olarak mümkün müdür?

Bunu düzenleyen bir kanun maddemiz daha mevcuttur:

“Madde 176- Maddî tazminat ve yoksulluk nafakasının toptan veya durumun gereklerine göre irat biçiminde ödenmesine karar verilebilir.”

Yani kanun maddesi, hakimin yoksulluk nafakasının toptan ödenmesine karar verebileceğini düzenlemiştir. Benim de bir dosyamda, hakim kadın tarafın, boşanmaya karar verdiği tarihte yaşının çok genç olmasını (26) ve yeniden evlenebilme ihtimalini vs gerekçe göstererek yoksulluk nafakasının toptan ödenmesine karar vermişti. (Şu anda bu kararı veren hakim, Bölge Adliye Mahkemesi’nde başkan olarak mesleğini sürdürüyor) Yine yerel mahkemelerin zaman zaman nafakanın toptan ödenmesine hükmettiğini de görmekteyiz:

” kadın yararına aylık 170 TL. tedbir ve 10.000 TL toptan yoksulluk nafakasına hükmedilmiştir.” 2. Hukuk Dairesi        2019/6650 E.  ,  2019/10142 K. 15.10.2019

“Tarafların gerçekleşen sosyal ve ekonomik durumlarına, nafakanın niteliğine, günün ekonomik koşullarına göre davalı-karşı davacı kadın yararına takdir edilen toptan yoksulluk nafakası azdır.” 2. Hukuk Dairesi         2018/3097 E.  ,  2019/2169 K. 05.03.2019

Nafakanın toptan olarak ödenmesi yeni bir çok kararda şu şekilde tartışılmaktadır:

“hükmedilen aylık 500,00 TL yoksulluk nafaka miktarı çok olduğu gibi, yoksulluk nafakasının irat şeklinde ödenmesine hükmedilmesi tarafların ekonomik sosyal durumu ile evlilik süresi dikkate alındığında Kanunun (TMK m. 176/1) amacına uygun değildir. O halde, yoksulluk nafakası yükümlüsünün yoksulluk nafakasını toptan şekilde ödemesinin uygun olup olmayacağının da tartışılıp değerlendirilerek sonucu uyarınca bir karar verilmesi gerekir” 2. Hukuk Dairesi         2021/7280 E.  ,  2021/8867 K. Tarih 29.11.2021

“Toplanan delillerden, boşanmaya sebep olan olaylarda davacı-karşı davalı kadının daha ağır kusurlu olmadığı, her hangi bir geliri ve malvarlığının bulunmadığı, boşanma yüzünden yoksulluğa düşeceği gerçekleşmiş ise de tarafların ekonomik ve sosyal durumları, evlilikte geçen süre ve yaşları da dikkate alındığında kadın yararına Türk Medeni Kanunu’nun 176/1. maddesi nazara alınarak, hakimin takdir yetkisi çerçevesinde yoksulluk nafakası yönünden bir defaya mahsus olmak üzere “Toptan ödeme” yönünde karar verilip verilemeyeceği hususu değerlendirilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmamış, bozmayı gerektirmiştir.” 2. Hukuk Dairesi         2021/7208 E.  ,  2021/8370 K. Tarih 09.11.2021

Yargıtay kararlarında sanki bu şekilde bir inceleme yapılmasını istemekte iken bazı toptan ödeme kararlarını bozmaktadır:

“Mahkemece bozmaya uyulduğu halde, bozma gereği; kadın yararına sadece irat şeklinde hükmolunan yoksulluk nafakası hakkında Türk Medeni Kanunu’nun 4. maddesindeki hakkaniyet ilkesi de dikkate alınarak daha uygun miktarda nafakaya hükmedilmesi gerekirken toptan yoksulluk nafakasına hükmolunması doğru olmamış ve bozmayı gerektirmiştir.” 2. Hukuk Dairesi         2021/4843 E.  ,  2021/5688 K. 05.07.2021

Bir dosyada da toptan ödemenin miktarı yönünden karar bozulmuştur:

“davalı-karşı davacı kadın tarafından ise erkeğin davasının kabulü, kusur belirlemesi, nafaka ve tazminatların miktarı, toptan nafakaya hükmedilmesi ile ziynet alacağı davasında erkek yararına vekalet ücretine hükmedilmesi yönünden temyiz edilerek…

Tarafların gerçekleşen sosyal ve ekonomik durumlarına, nafakanın niteliğine, günün ekonomik koşullarına göre, davalı-karşı davacı kadın yararına takdir edilen yoksulluk nafakası azdır. Mahkemece Türk Medeni Kanunu’nun 4. maddesindeki hakkaniyet ilkesi de dikkate alınarak daha uygun miktarda nafakaya hükmedilmesi gerekir. Bu yön gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır.” 2. Hukuk Dairesi         2020/1686 E.  ,  2020/5477 K. Tarih : 09.11.2020

Ancak Yargıtay’ın toptan ödemeyi bozmadığı kararları da mevcuttur:

“davalı-davacı kadın tarafından ise ziynet alacağı davasının reddi, tedbir ve yoksulluk nafaka miktarları, toptan yoksuluk nafakasına hükmedilmesi ve tazminatların miktarı yönünden temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:

…davalı-karşı davacı kadının ise aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.
b)Tarafların tespit edilen ekonomik ve sosyal durumlarına, paranın alım gücüne, kişilik haklarına, özellikle aile bütünlüğüne yapılan saldırının ağırlığına, manevi tazminat isteyenin boşanmaya yol açan olaylarda ağır ya da eşit kusurlu olmadığı anlaşılmasına nazaran davalı-davacı kadın yararına hükmolunan manevi tazminat azdır. Türk Medeni Kanunu’nun 4. maddesindeki hakkaniyet ilkesi ile, Türk Borçlar Kanununun 50 ve 51. maddeleri nazara alınarak daha uygun miktarda manevi tazminat (TMK m. 174/2) takdiri gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması bozmayı gerektirmiştir….” 2. Hukuk Dairesi         2020/4884 E.  ,  2021/475 K. Tarih 21.01.2021 

“Dosyadaki yazılara ve mahkemece uyulan bozma kararı gereğince hüküm verilmiş olmasına ve özellikle davalı-davacı kadın yararına toptan yoksulluk nafakasına hükmolunduğunun anlaşılmasına göre, davacı-davalı erkeğin tüm, davalı-davacı kadının aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.” 2. Hukuk Dairesi        2019/8705 E.  ,  2020/415 K. Tarih: 28.01.2020

Toptan ödeme olarak değil de irat olarak verilen nafakanın süresi var mıdır?

Bunun için de bir kanun maddemiz bulunmaktadır. Bu kanun maddemiz süresiz olarak ödenecek nafakanın ne zaman ve hangi şartlar altında sona ereceğini de şu şekilde belirtmiştir:

Madde 176/3: İrat biçiminde ödenmesine karar verilen maddî tazminat veya nafaka, alacaklı tarafın yeniden evlenmesi ya da taraflardan birinin ölümü hâlinde kendiliğinden kalkar; alacaklı tarafın evlenme olmaksızın fiilen evliymiş gibi yaşaması, yoksulluğunun ortadan kalkması ya da haysiyetsiz hayat sürmesi hâlinde mahkeme kararıyla kaldırılır. Tarafların malî durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin gerektirdiği hâllerde iradın artırılması veya azaltılmasına karar verilebilir.”

Sonuç 

4721 sayılı Medeni Kanunu’muzda nafaka 1988 yılında yapılmış olan değişiklikle toptan ya da süresiz olarak ödenebilir şekilde düzenlenmiştir.

Süresiz, aylık olarak ödenmesine karar verilen nafakanın sona ermesi , taraflardan birinin ölmesi, kadının (nafaka alacaklısının) yeniden evlenmesi ya da evli gibi bir hayat sürmesi, yoksulluğunun ortadan kalkması, haysiyetsiz hayat sürmesi koşullarının gerçekleşmesine bağlıdır.

Yukarıda örneklerini verdiğim üzere hem yerel mahkemeler hem de Yargıtay, toptan ödeme konusunu reddetmemekte, toptan ödemeye karar verileceğini belirterek bu durumun hükümde tartışılmasını istemektedir.

Yani yapılacak iş, nafaka talepli davalarda (boşanma) nafaka yükümlüsünün bu durumu öne sürmesi ve bu yönde delil sunması olacaktır.

 

 

Şimdi arayın: 0533 483 9313