Arabuluculuk Görüşmesinde Dikkat Edilmesi Gerekenler

Arabuluculuk görüşmesinde dikkat edilmesi gerekenler, arabuluculuk görüşmesi telekonferans, arabuluculuk toplantısı nerede yapılır, arabuluculuk süresi, arabuluculuk yönetmeliği, arabuluculuk yorumlar, arabuluculuk süreci ne kadar sürer, arabuluculuk toplantısına katılmama, arabulucu ilk kimi arar

Arabuluculuk Görüşmesinde Dikkat Edilmesi Gerekenler

Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu 6325 numarasıyla 7 Haziran 2012 tarihinde kabul edilmiş ve 22 Haziran 2012 tarihli 28331 sayılı Resmi Gazete ile yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. (Arabuluculuk Kanunu’nu buradan indirebilirsiniz)

Herşeyden önce belirtmek gerekir ki kısaca arabuluculuk kanunu, sadece tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebilecekleri iş veya işlemlerden doğan özel hukuk uyuşmazlıklarının çözümlenmesinde uygulanır.

Kanuna göre özellikle “aile içi şiddet iddiasını içeren uyuşmazlıklar” arabuluculuğa elverişli olmayacağı kabul edilmiştir.

Arabuluculuk Kanunu ilk yayımlandığında, arabulucuya başvurmanın gönüllülük esasına göre olması kabul edilmişti. Ancak aradan 6 yıl geçmesine karşın istenildiği kadar başvuru olmayınca bu sefer 6 Aralık 2018 tarihinde yapılan değişiklikle bazı davalar yönünden arabulucuya başvuru zorunlu hale getirildi.

Bununla birlikte, halen arabulucuya başvuru, bazı davalar yönünden zorunlu olsa da tarafların süreci devam ettirmesi, sonuçlandırması yahut arabuluculuk süresinden vazgeçmeleri mümkündür. Yani arabulucuya başvurulmuş olması anlaşmanın da yapılacağı anlamına gelmemektedir.

Nitekim, Arabuluculuk Daire Başkanlığı’nın istatistiklerine göre başvuruların büyük oranda anlaşamama ile sonuçlandığını gözlemlemekteyim. Anlaşma ile sonuçlanan uyuşmazlıkların da zaten daha önce yargı önüne gelmeyen inşaat şirketlerinin şantiye kapama tutanağı olduğunu uygulamada görmekteyiz. İnşaat şirketleri bir şantiyeyi kapadıklarında, bordrolarında görünen 300-500 işçiyi birden, çoğu zaman da arabulucunun da dahil olmadığı bir süreçte muhasebecilerinin imzaladığı tutanaklara imza attırarak anlaşma tutanağı hazırlamaktalar. Maalesef bu durum yargı kararlarına da yansımış durumda ve bu arabuluculuk tutanakları mahkemeler tarafından geçersiz kabul ediliyor.

Arabuluculuk sürecinde önemli bir nokta da şu: taraflar, arabulucu veya arabuluculuğa katılanlar da dahil 3. kişiler uyuşmazlıkla ilgili olarak hukuk davası açıldığında ya da tahkim yoluna başvurduklarında bu süreçteki bilgi, teklifler konusunda tanıklık yapamıyor yahut bunlar delil olarak kullanılamıyor. Yani, “sen arabuluculuk görüşmesinde şunu söylemiştin, haksız olduğunu kabul etmiştin ya da şunu teklif etmiştin” diyemiyorsunuz.

Arabuluculuk Görüşmesi Nerede Yapılır? Arabuluculuk Görüşmesi Telekonferansla Yapılır mı?

Uygulamada, arabuluculuk görüşmesi, özellikle 2. toplantılar telekonfrasla yapılıyor. Zaten kanuna göre arabulcunun tarafların herbiri ile aynı anda ve aynı yerde görüşmeleri de zorunlu tutulmamış. Bu nedenle arabuluculuk görüşmesi için arabulucunun işyerinde, tarafların birinin hazırlayacağı yerde yapılması mümkün olduğu gibi fiziksel katılım olmadan telefonla da görüşmenin yapılması mümkün. Ancak ilk toplantıya katılmanın zorunlu olması, katılım tutanağının da ıslak imza ile imzalanması gerekiyor.

Taraflar arabuluculuk görüşmelerine isterlerse bizzat ya da avukatları aracılığıyla katılabiliyorlar.

Arabuluculuk Süresi

Arabuluculuk süreci, dava açılmadan önce arabulucuya başvuru halinde, tarafların ilk toplantıya davet edilmeleri ve taraflarla arabulucu arasında sürecin devam ettirilmesi konusunda anlaşmaya varılıp bu durumun bir tutanakla belgelendirildiği tarihten itibaren işlemeye başlar.

Dava açılmasından sonra arabulucuya başvuru hâlinde ise bu süreç,
mahkemenin tarafları arabuluculuğa davetinin taraflarca kabul edilmesi veya tarafların arabulucuya başvurma konusunda anlaşmaya vardıklarını duruşma dışında mahkemeye yazılı olarak beyan ettikleri ya da duruşmada bu beyanlarının tutanağa geçirildiği tarihten itibaren
işlemeye başlar.

Taraflar dava açılmadan önce veya davanın görülmesi sırasında
arabulucuya başvurma konusunda anlaşabilirler. Mahkeme de tarafları arabulucuya başvurmak konusunda aydınlatıp, teşvik edebilir. Aksi kararlaştırılmadıkça taraflardan birinin arabulucuya başvuru teklifine otuz gün içinde olumlu cevap verilmez ise bu teklif reddedilmiş sayılır. Dava açıldıktan sonra tarafların birlikte arabulucuya başvuracaklarını beyan etmeleri hâlinde yargılama, mahkemece üç ayı geçmemek üzere ertelenir. Bu süre, tarafların birlikte başvurusu üzerine üç aya kadar uzatılabilir.

Arabulucu, seçildikten sonra tarafları en kısa sürede ilk toplantıya davet eder.

Uygulamada, arabulucunun ilk toplantısı ilk 3 hafta içinde yapılmaya çalışılmaktadır. Bundan sonraki süreç taraflara bağlıdır. Yani arabuluculuk süreci ortalama olarak 1 ay içinde sonuca bağlanabilmektedir.

Arabuluculuk Toplantısına Katılmama

Taraflardan birinin geçerli bir mazeret göstermeksizin ilk toplantıya katılmaması sebebiyle arabuluculuk faaliyetinin sona ermesi  durumunda toplantıya katılmayan taraf, son tutanakta belirtilir ve bu
taraf davada kısmen veya tamamen haklı çıksa bile yargılama giderinin tamamından sorumlu tutulur. Ayrıca bu taraf lehine vekâlet ücretine hükmedilmez. Her iki tarafın da ilk toplantıya katılmaması sebebiyle sona eren arabuluculuk faaliyeti üzerine açılacak davalarda tarafların yaptıkları yargılama giderleri kendi üzerlerinde bırakılır.

Arabuluculuk Ücreti

Arabuluculuk Ücreti, Arabuluculuk Asgari Ücret Tarifesinin İkinci Kısmına göre eşit olarak kararlaştırılır. (2019 yılı Arabuluculuk Ücret Tarifesi için buraya tıklayınız) Yani arabuluculukta, davalardan farklı olarak masrafları iki taraf ödemektedir.

Örneğin 50.000,00 TL‘lik bir alacak için arabulucuda anlaşma yaptığınızda 2.850,00 TL arabuluculuk ücreti ödemek zorunda kalırsınız.

Tarafların anlaşamaması halinde ise arabulucuya 2 saatlik ücretleri Adalet Bakanlığı’nca ödenmektedir.

Arabuluculuk Görüşmesinin Avukatla Yapılmasının Önemi

Arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılması halinde, üzerinde anlaşılan konularda daha sonra dava açılamaz. Bu nedenle arabuluculuk görüşmelerine gitmeden önce dosyanın muhakkak bir avukat tarafından etraflıca hazırlanması gerekmektedir.

Avukat, dosyadaki tüm alacak kalemlerini hesaplar, karşı tarafın ödeme gücünü, tahsil kabiliyetini düşünerek buna göre bir plan yapar. Karşı tarafı, arabulucuda anlaşılamazsa, davada nasıl sıkıştırabileceğini öngörmeye çalışır. Hangi yönlerden zayıf ve hangi taleplerde güçlü olduklarını dosyayı hazırlarken görecek ve tespit edecektir.

Arabulucuya gidilirken avukat yardımı alınmaması halinde, bu görüşmenin anlaşma ile sonuçlanması zayıf bir ihtimaldir. Anlaşmaya varılması halinde ise büyük tavizler vermek gerekebilir. Her halükarda, avukat desteği için ödenecek ücretten daha fazla zarara uğramak söz konusudur.

Arabuluculuk Görüşmelerinde Avukatlık Ücreti Nedir?

Arabuluculuk görüşmelerinde avukatlık ücreti 2.750,00 TL’dir. Görüşmenin başarı ile sonuçlanması halinde ise kanuni tarifelerden aşağı olmamak üzere, arabuluculuk tarifesindeki miktarlar üzerinden ayrıca ödeme yapılmaktadır.

Mal Beyanında Bulunma Dilekçe Örneği

Mal Beyanında Bulunma Dilekçesi Örneği

Ankara … İcra Müdürlüğü ‘ne

DOSYA NO                            :

MAL BEYANINDA

BULUNAN BORÇLU      :

KONU                           : Mal beyanımdır.

AÇIKLAMALAR             :

1- Alacaklı tarafından yukarıda esas no.su ve icra müdürlüğü belirtilen icra dosyası ile aleyhime yapılan icra takibi ile ilgili olarak yasal zorunluluk gereği süresinde mal beyanımı bildiriyorum.

2- Borcu kabul ediyorum. Ancak ödeme gücüm bulunmamaktadır. Üzerime kayıtlı hiçbir menkul ya da gayrimenkul malım ya da gelirim, üçüncü şahıslarda her hangi bir hak ve alacağım bulunmamaktadır. Geçimimi ailemin katkılarıyla sürdürmekteyim.

Gereği bilgilerinize arz olunur.

T.SONUCU : Mal beyanı dilekçemin kabulü ile dosyaya konulmasını talep ederim.

BORÇLU

___________________________________________

NOTLAR: 

* İcra ve İflas Kanunu’nun 74. maddesine göre, borçlu mal beyanında kendisinde ve üçüncü şahıslarda olan borç miktarı ile sınırlı olarak mal ve alacaklarını, geçimini ne şekilde sürdürdüğünü, borcu nasıl ödeyebileceğini ödeme emrini gönderen İcra Dairesi’ne bir dilekçe ile bildirir.

* İcra ve İflas Kanunu’nun 74. maddesine göre, mal beyanında bulunmayanların cezalandırılacağı hükme bağlanmıştır. Bu maddeye göre mal beyanında bulunmamanın cezası İcra ve İflas Kanunu 337.maddede belirlenmişti.

* Anayasa Mahkemesi , ekonomik suçlara ekonomik ceza verilebileceğini ve bu nedenle mal beyanında bulunmamanın cezai yaptırıma tabi olmadığına karar vermiş, 16.4.2008 tarih ve 26849 sayılı R.G.’de yayımlanan, 28.2.2008 T., 2006/71 E. ve 2008/69 K. sayılı Kararı ile yayımından 1 yıl sonra yürürlüğe girmek üzere İcra ve İflas Kanunu‘nun  337. maddesini iptal etmiştir.

*Ancak, hapsen tazyik maddesi halen yürürlüktedir. İcra ve İflas Kanunu’nun 76. maddesine göre, alacaklının şikayeti üzerine mal beyanında bulunmayan borçlu, 3 ayı geçmeyecek şekilde icra mahkemesi hakimi tarafından hapisle tazyik olunabilir.

* Dilekçe örneğindeki bilgiler, tavsiye niteliğinde olmayıp, sadece genel bilgi verme amaçlıdır. Dilekçenizi düzenlerken mutlaka, işin uzmanı bir avukata danışınız.

Mirasçılardan Biri İmza Vermezse

Mirasçılardan biri imza vermezse, mirasçılardan birinin imza vermemesi, mirasçılardan biri kayıp, mirasçılardan biri satmak istemiyor, mirasçı vekalet vermiyor tapuya da gelmiyor, mirasçılardan biri intikali kabul etmezse ne olur soruları sıkça karşılaşılan bir problemi ifade ediyor. Bu yazımda bu sorulara cevap veriyorum.


Kendilerine miras kalan kardeşler ve diğer mirasçılar aralarındaki anlaşmazlıklar nedeniyle bir araya gelip mirası paylaşamıyor ve kendilerine kalan mirasın intikalini yapmayı başaramıyorlar.

Bir kişinin vefatından sonra geride birden çok mirasçının bulunması halinde ne olacağı 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 640. maddesinde şöyle düzenlenmiştir:

“Birden çok mirasçı bulunması hâlinde, mirasın geçmesiyle birlikte paylaşmaya kadar, mirasçılar arasında terekedeki bütün hak ve borçları kapsayan bir ortaklık meydana gelir.”

Görüldüğü üzere miras bırakanın vefatı ile birlikte geride kalan mirasçılar arasında otomatik olarak bir miras ortaklığı oluştuğu kanunen varsayılmıştır.

Bu, aralarında miras ortaklığı oluşmuş bulunan mirasçılar, mirasın intikali üzerinde anlaşma sağlayamazlarsa, mirasçılardan biri imza vermezse, mirasçılardan birine ulaşılamıyorsa, kayıpsa yahut anlaşmaya yanaşıp imza vermiyorsa bu durumda tek seçenek mahkemeye başvurarak dava yoluna gitmek olacaktır. Bu durum yine 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 642. maddesinde şu şekilde öngörülmüştür:

“Mirasçılardan her biri, sözleşme veya kanun gereğince ortaklığı sürdürmekle yükümlü olmadıkça, her zaman mirasın paylaşılmasını isteyebilir.”

Mirasçılar Mahkemeden Nasıl Bir Talepte Bulunabilir?

Mirasçılardan biri imza vermezse, anlaşmanın olmaması nedeniyle her bir mirasçının mahkemeye başvurma hakkı bulunmaktadır. Mahkemeye başvuran mirasçı, sözleşme ya da kanun gereğince ortaklığı sürdürmekle yükümlü olmadıkça paylaşma isteyebilecektir.

Bu durumda mirasçının, mahkemeden iki talep hakkı bulunmaktadır:

  • terekedeki belirli malların aynen paylaşılması,
  • terekedeki malların aynen paylaşılma olanağı yoksa satış yoluyla paylaşılması

Mirasın Paylaşılması İçin Hangi Mahkemeye Başvurulur?

Mirasçılardan biri imza vermezse, miras uyuşmazlıklarının çözümünde görevli mahkeme sulh hukuk mahkemesidir. Mirasın paylaşılması için talep bu mahkemeye yapılacaktır. Miras davalarına bakan avukatlar bu davayı açacaktır.

Mahkeme Mirası Nasıl Paylaştırır?

Mahkeme, mirası şu şekilde paylaştıracaktır:

Mahkeme, terekenin tamamını ve terekedeki malların her birini göz önünde tutarak, olanak varsa taşınmazlardan her birinin tamamının bir mirasçıya verilmesi suretiyle paylaştırmayı yapar.

Mirasçılardan biri imza vermezse, mirasçılara verilen taşınmazların değerleri arasındaki fark para ödenmesi yoluyla giderilerek miras payları arasında denkleştirme sağlanır.

Paylaşım Yapılması Erteletilebilir mi?

Paylaşmanın derhâl yapılması, paylaşım konusu malın veya terekenin değerini önemli ölçüde azaltacaksa; sulh hâkimi, mirasçılardan birinin istemi üzerine bu malın veya terekenin paylaşılmasının ertelenmesine karar verebilir.

Miras İntikali İçin Hangi Belgeler Gereklidir?

  • Kimlik Belgesi (Taraflara varsa temsilcilerine ait)
  • Fotoğraf (1 adet)
  • İşlemde temsil var ise temsil belgesi (Yetki Belgesi, vasi kararı, vekâletname vb.)
  • Veraset Belgesi (Sulh Hukuk Mahkemesinden veya Noterden alınan aslı veya onaylı örneği)
  • İşleme konu taşınmazın tapu senedi (Var olması halinde istenir)
  • Zorunlu Deprem Sigortası (Bina ise)

Miras İntikali Nasıl Yapılır?

Yukarıda yazılı belgeleri tamamlayarak herhangi bir tapu müdürlüğüne varislerden biri ya da hepsi tarafından vekalet verilen avukat ile başvuru yapılması halinde işlem gerçekleştirilecektir.

 

Nafaka Artış Hesaplama Motoru

Nafaka Artış Hesaplama Motoru

nafaka artış oranı hesaplama, adalet bakanlığı nafaka artış oranı hesaplama, nafaka artış oranı yargıtay, 2023 nafaka artışı nasıl hesaplanır, 2023 çocuk nafakası ne kadar, nafaka üfe artırımı nasıl hesaplanır, 2023 nafaka üfe oranı ne kadar, ankara boşanma avukatı


Nafaka Artış Oranı Nedir?

Nafaka TÜİK‘in yayınladığı ÜFE oranında artırılır. Nafaka alacaklısı davacının ihtiyaçları ile nafaka yükümlüsü davalının gelir durumunda, nafakanın takdir edildiği tarihe göre olağanüstü bir değişiklik olmadığı takdirde; yoksulluk nafakası TÜİK’in yayınladığı ÜFE oranında artırılmalı ve böylece taraflar arasında önceki nafaka takdirinde sağlanan denge korunmalıdır.

Mahkemece yapılacak iş; tarafların gerçekleşen sosyal ve ekonomik durumları, nafakanın niteliği ve özellikle ekonomik göstergelerdeki değişim ile TÜİK’in yayınladığı ÜFE oranı nazara alınmak suretiyle, TMK’nun 4.maddesinde vurgulanan hakkaniyet ilkesine uygun bir miktara hükmetmektir.

Nafaka Hangi Kanun Maddesine Dayanarak Verilmektedir?

MK’nun 175.maddesine göre; ”Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan malî gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir.

TMK.nun 182. maddesine göre; boşanma kararı ile velayetin kullanılması kendisine verilmeyen eş, çocuğun bakım ve eğitim giderlerine gücü oranında katılmak zorundadır.

TMK.nun 330.maddesindeki düzenleme, nafaka miktarının çocuğun ihtiyaçları ile ana ve babanın hayat koşulları ve ödeme güçlerine göre belirlenir, şeklindedir.

TMK’nun 331.maddesi uyarınca da; durumun değişmesi halinde hakim nafaka miktarını yeniden belirler veya nafakayı kaldırabilir.

TMK.nun 328/1.maddesinde “Ana ve babanın bakım borcu, çocuğun ergin olmasına kadar devam eder.” Aynı yasanın 2.fıkrasında ise, “Çocuk ergin olduğu halde eğitimi devam ediyorsa, ana ve baba durum ve koşullara göre kendilerinden beklenebilecek ölçüde olmak üzere, eğitim sona erinceye kadar çocuğa bakmakla yükümlüdürler.”

Nafaka Artışı İçin Ne Zaman Dava Açılabilir?

Nafaka artırım davasının açılması belli bir zaman geçmesine bağlı tutulmadığı gibi, her dava açıldığı tarihe göre değerlendirilmelidir.

TMK’nun 176/4. maddesine göre de tarafların mali durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin gerektirdiği hallerde iradın arttırılması veya azaltılmasına karar verilebilir.

TMK 176/4, 330/4, 365/5 maddeleri nazara alındığında; madde gerekçelerinde de belirtildiği gibi, bu hükümler, ekonomik yönden güçsüz olan nafaka alacaklılarının her yıl dava açmak suretiyle emek sarfından ve masraf yapmaktan kurtarılmaları amacıyla getirilmiştir.

Hükmolunan nafakaların gelecek yıllardaki artırımına ilişkin olarak kurulan ve bu konuda kesinleşen önceki hükümler, sonraki davalarda kesin hüküm teşkil etmezler. Zira, sonraki zamanlarda tarafların sosyal ve ekonomik durumlarında, ihtiyaçlarında, ülkenin ekonomik yapısında vs. hallerde önemli değişiklik olması hallerinde önceki ilamlardaki hükmolunan gelecek yıllardaki artışa ilişkin değerler veya oranlar sonradan yetersiz kalabilir. Şartların değişmesi halinde nafaka her zaman artırılabilir.

Nafakanın Artırım Oranları

Boşanma davasında çocukların velayeti bir tarafa bırakılınca diğer tarafa da ödemesi için iştirak nafakası belirleniyor. Yine boşanma halinde yoksulluğa düşecek olan eşe ise yoksulluk nafakası verilmektedir.

Anlaşmalı boşanma davası ile sona eren evliliklerde bu nafakaların miktarı taraflarca belirlenir. Çekişmeli olarak açılan dava yoluyla sona eren evliliklerde ise iştirak ve yoksulluk nafakalarının miktarı (dava süresince tedbir nafakaları) hakim tarafından tespit edilir.

İster anlaşmalı boşanma davası isterse çekişmeli boşanma davası ile kararlaştırılmış olsun, belirlenmiş olan bu nafaka miktarı tarafların mali durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin gerektirdiği durumlarda nafakanın arttırılmasına ya da nafakanın azaltılmasına ve hatta nafakanın kaldırılmasına karar verilebilir.

Nafaka artış oranı ise, anlaşmalı yahut çekişmeli boşanma davası sonucunda mahkemenin gerekçeli kararına göre, nafakanın ÜFE oranında artırılarak karar verilmiş olmasını ifade eder.

Taraflar, anlaşmalı boşanma davasında hazırladıkları protokolde yahut çekişmeli boşanma davasındaki dilekçeleri ile takdir edilecek nafakanın, sonraki yıllarda ÜFE oranında artırılarak uygulanmasını talep etmiş olabilirler.

Bilindiği üzere, paranın satın alma gücü her yıl azalmaktadır. Paranın satın alma gücünün önceki yıla göre ne kadar azaldığı ise ülkemizde TÜİK yani Türkiye İstatistik Kurumu tarafından araştırılarak ilan edilmektedir. TÜİK’in açıkladığı bu verilere göre kira artış oranı ve nafaka artış oranı belirlenmektedir.

Yargıtay 3. Hukuk Dairesi’nin yerleşen uygulamasına göre; nafaka alacaklısının ihtiyaçları ile nafaka yükümlüsünün gelir durumunda, nafakanın takdir edildiği tarihe göre olağanüstü bir değişiklik olmadığı takdirde; yoksulluk nafakası TÜİK’in yayınladığı ÜFE oranında artırılmalı ve böylece taraflar arasında önceki nafaka takdirinde sağlanan denge korunmalıdır.

Daha yüksek ya da farklı bir şekilde artış yapılması halinde mahkeme kararının bozulması gerekir.

Nafaka Artışı Nasıl Hesaplanır?

Örneğin 2015 yılında mahkeme bir nafakaya hükmetmiş olsun. Sonraki yıllarda da nafaka hiç artırılmadan kalmış olsun. Bu durumda mahkemece aradan geçen 7 yıl için ayrı ayrı ÜFE endeks oranı uygulanarak hesap yapılıp, çıkan rakamların toplanması gerekir.

Bunun yanında önceki dava tarihi ile yeni nafaka artırım davasının açıldığı tarih arasında uzun bir süre geçmişse (örneğin 4 yıl) bu süre içinde tarafların sosyal ve ekonomik durumları değiştiği gibi, çocuğun yaşı ve ihtiyaçları da doğal olarak arttığı kabul edilmelidir.

Belirtilen hususlar dikkate alındığında dava konusu iştirak nafakası olduğundan ÜFE artış oranı iştirak nafakasının belirlenmesinde esas alınamaz.

O halde, mahkemece; yukarıda ifade edilen yasa hükümleri ve açıklamalar dikkate alınmak suretiyle, boşanma davasında nafakaya hükmedildiği tarihten, dava tarihine kadar geçen süre zarfında, çocuğun yaşının büyümesi, ihtiyaçlarının artması ve ekonomik göstergelerdeki değişim ile nafaka yükümlüsünün (davalı babanın) gelir durumu nazara alınarak; iştirak nafakasının, TMK. 4.maddesinde vurgulanan hakkaniyet ilkesine uygun bir miktarda artırılmasına karar verilmesi gerekir.

Nafaka Artış Tarihi Hangi Tarihtir?

Yargıtay’ın yerleşik uygulamasına göre takdir edilen nafaka miktarının gelecek yıllarda artırılması konusunda oran olarak ÜFE oranı, artış tarihi olarak da kararın kesinleştiği tarih benimsenmektedir. Mahkemece, takdir edilen nafaka miktarının kararın kesinleştiği tarihten itibaren her yıl TÜİK’in açıkladığı ÜFE oranında artırılmasına karar verilmesi gerekir

Baba Sağ İken Miras Davası Açılır mı?

Miras payını, muhtemel ölümden önce dava açarak korumak mümkün mü

Baba sağ iken miras davası açılır mı, sorusu birçok kişinin kafasında belirir. Miras davası, miras bırakan kişinin ölümünden sonra malvarlığının paylaşımı konusunda yaşanan anlaşmazlıkların çözümlenmesi amacıyla açılan bir davadır.

Öncelikle, mirasın nasıl dağıtılacağına dair kanuni düzenlemeler bulunmaktadır. Ancak bazı durumlarda, mirasın paylaşımı konusunda sorunlar ortaya çıkabilir. Bu gibi durumlarda, miras davaları açılarak çözüme kavuşturulabilir.

Miras davasını açabilecek kişiler, mirasçılar olarak adlandırılan belirli bir grup insanı kapsar.

Mirasçılar, miras bırakan kişinin kanuni mirasçıları, yani evlatlar, eş ve velilerdir. Kanunen belirlenmiş olan mirasçılık sıralamasına göre mirasçılar belirlenir. Bu sıralama, öncelikle evlatları, ardından eşi, daha sonra da velileri kapsar.

Ancak, miras bırakan kişi vasiyetname hazırlamış ise, vasiyetnamede belirlenen kişiler de mirasçı olarak kabul edilebilirler. Bu durumda, vasiyetnamede belirtilen kişiler, kanuni mirasçılardan daha öncelikli olarak mirastan pay alabilirler.

Miras davası açabilmek için, mirasçıların yetkili mahkemeye başvurarak mirasın paylaşımı konusunda karar alınmasını talep etmeleri gerekir. Mahkeme, mirasın paylaşımı konusunda hukuki bir değerlendirme yapar ve tarafların taleplerine göre bir karar verir.

Kişi ölmeden önce mirası paylaşılabilir mi?

Baba sağ iken miras davası açılır mı, sorusunda cevap olarak miras davaları, ölen kişinin mal varlığının paylaşımı konusunda açılacağı verilmelidir. Bu davalar genellikle ölen kişinin mirasçıları arasında çıkar. Zira miras, ancak ölüm halinde paylaşılabilecektir.

Miras davaları, hukuki prosedürlere uygun olarak açılmalı ve kanunen belirlenmiş süreler içinde sonuçlandırılmalıdır. Bu süreler, dava açmadan önce mutlaka araştırılmalıdır.

Sonuç olarak, baba sağ iken miras davası açılır mı, baba sağ iken dava açmak mümkün değildir.

Miras davasının açılma süresi, miras bırakan kişinin ölümünden sonra başlar. Mirasın açılması için kanuni süre, ölüm tarihinden itibaren altı aydır. Bu süre içerisinde mirasçılar mirasın paylaşımı konusunda anlaşamazlarsa, miras davası açmak için mahkemeye başvurabilirler.

Ancak, miras bırakanın bir vasiyetnamesi varsa, vasiyetnamede belirtilen şartlara uygun olarak hareket edilmesi gerekir. Vasiyetnamede belirtilen şartlar, mirasın paylaşımı konusunda mirasçılar arasında anlaşmazlık çıkması durumunda da uygulanır.

Miras davasının açılma süresi ile ilgili olarak, belirli durumlarda süre uzayabilir veya kısaltılabilir. Örneğin, mirasın yurtdışında bulunması veya mirasın paylaşımı konusunda belirli bir anlaşmazlığın çıkması durumunda, süre uzayabilir. Ancak, sürenin kısaltılması gibi durumlar nadiren söz konusu olur.

Boşanmada Telefon Kayıtları İstenebilir mi? (2024)

Boşanmada Telefon Konuşması İçeriği İstenebilir mi?

boşanma telefon dökümü istenebilir mi, boşanma davalarında telefon kayıtları nasıl istenir, telefon görüşmeleri içerikleri geçmişe dönük tespit edilebilir mi, kişi kendi telefon dökümanı çıkar mı, boşanma davalarında hts kayıtları istenebilir mi, ankara boşanma avukatı


Geçmişe dönük telefon konuşma kayıtları nasıl alınır: Telefonla yapılan iletişime dair bilgiler cep telefonu operatörlerinde (Turkcell, Türk Telekom, Vodafone gibi) kayıt altına alınmaktadır. Bu operatörler, aboneleri ile ilgili bir problem yaşandığında ortaya koyabilmek için en az 5 yıl süre ile bu bilgileri tutmak zorundadırlar.

geçmişe dönük telefon konuşma kayıtları nasıl alınır
geçmişe dönük telefon konuşma kayıtları nasıl alınır

Boşanma davalarında, kişilerin telefon konuşması detay bilgileri operatörlerden istenebilir.

Ancak bu detay bilgiler (kim kimi aramış, hangi saatte ne kadar
görüşülmüş, hangi numaraya SMS atılmış gibi) dışında, telefon konuşmasının içeriği telefon operatörlerinde bulunmamaktadır. Yani telefon konuşmalarının kaydı, operatörlerde tutulamaz.

Geçmişe dönük telefon konuşma kayıtları nasıl alınır?

Bununla birlikte telefon konuşmaları, mahkeme kararı ile BTK (Bilgi Teknolojileri ve İletişim Başkanlığı) aracılığı ile dosyaya alınabilir.

Boşanmada Telefon Konuşması Delil Olur mu?

Mahkeme kararı alınmadan yapılan bir telefon kaydının delil niteliği yoktur:

01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren HMK’nun “ispat hakkı” başlığını taşıyan 189. maddesinin 2. fıkrasında yer alan:

“Hukuka aykırı olarak elde edilmiş olan deliller mahkeme tarafından bir vakıanın ispatında dikkate alınamaz”

hükmü ile açıkça hukuka aykırı olarak elde edilmiş delillerin ispat gücü olamayacağı kabul edilmiştir. Böylece ispat hakkının delillere ilişkin yönünün hukuki çerçevesi çizilmiş; bir davada ileri sürülebilecek her türlü delilin mutlaka hukuka uygun yollardan elde edilmiş olması esası getirilmiştir.

Boşanmada Telefon Konuşmasını İzinsiz Kaydetmek Suç mu?

Hukuka aykırı olarak, mahkeme kararı olmadan yapılan telefon kaydı, yapanlar aleyhinde de ayrıca suç teşkil eder:

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 133/1 maddesi:

“Kişiler arasındaki aleni olmayan konuşmaları, taraflardan herhangi birinin rızası olmaksızın bir aletle dinleyen veya bunları bir ses alma cihazı ile kaydeden kişi, (Değişik ibare: 6352 – 2.7.2012 / m.80/a) “iki yıldan beş yıla kadar hapis” cezası ile cezalandırılır.”

Buna karşın, Yargıtay Ceza Genel Kurulu:

“Kişinin kendisine karşı işlenmekte olan bir suçla ilgili olarak bir daha kanıt elde etme olanağının bulunmadığı ve yetkili makamlara başvurma imkanının olmadığı ani gelişen durumlarda karşı tarafla yaptığı konuşmaları kayda alması halinin hukuka uygun olduğunun kabulü zorunludur.”

denilerek delil amaçlı ve kişinin kendisine yönelen eylemler nedeniyle ses kaydı yapılmasının hukuka uygun olduğunu kabul etmiştir. (YARGITAY HUKUK GENEL KURULU E. 2013/4-1183)

Boşanmada Hangi Telefon Kayıtları Delil Olabilir?

Bir delilin mahkemece kabul edilebilmesi için, gerek öğretide yer alan ağırlıklı görüş, gerekse de Hukuk Genel Kurulu kararlarında ortaya konulan ölçüt; o delilin usulsüz olarak yaratılmamış olması ve hukuka aykırı biçimde elde edilmemesidir.

Usulsüz olarak elde edilen bir delil somut olayın özelliğine göre değerlendirilebilirse de; usulsüz olarak yaratılan bir delilin hiçbir şekilde delil olarak kabulü olanaklı değildir. (Hukuk Genel Kurulu’nun 15.02.2012 gün ve 2011/2-703 esas, 2012/70 karar sayılı ilamı )

Ziynet Davası Nasıl Kazanılır?

Ziynet Davası Nasıl Kazanılır?

Kadın ziynet davasını nasıl kazanabilir, erkek ziynet davasında nasıl savunma yapabilir?


ziynet davası yorumları, ziynet eşyası dava dilekçesi, ziynet eşyalarının miktarının ispatı, ziynet eşyaları bedeli hangi tarihe göre hesaplanır, ziynet davası ne kadar sürer, anlaşmalı boşanmadan sonra ziynet eşyası davası, ziynet davası nasıl kazanılır, ankara boşanma avukatı


1 – Ziynet Nedir?

Ziynet; altın, gümüş gibi kıymetli madenlerden yapılmış olup; insanlar tarafından takılan süs eşyası olarak tanımlanmaktadır (Yılmaz, E.: Hukuk Sözlüğü, Ankara 2011, s. 1529). Ziynet eşyasını evlilik münasebetiyle gelin ve damada verilen hediyeler olarak tanımlamak mümkündür. Bu bağlamda, bilezik, altın kelepçe, kolye, gerdanlık, takı seti, bileklik, saat, küpe ve yüzük gibi takılar, ziynet eşyası olarak kabul edilmektedir (Sağıroğlu, M.Ş.: Ziynet Davaları, İstanbul 2013, s.3).

2 – Ziynet Eşyaları Kime Aittir?

Eşler arasında aksine bir anlaşma veya bu konuda yerel bir adet bulunmadıkça evlilik sırasında kim tarafından hangi eşe takılmış olursa olsun kadın eşe bağışlanmış sayılır ve artık onun kişisel malı niteliğini kazanır. Nitekim Hukuk Genel Kurulunun 05.05.2004 tarihli ve 2004/4-249 E. ve 2004/247 K.; 04.03.2020 tarihli ve 2017/3-1040 E., 2020/240 K. sayılı kararlarında da aynı ilke benimsenmiştir.

Ziynet davası, evliliğin sona ermesinden sonra açılan mal rejiminin tasfiyesi davası ile karıştırılmamalıdır. Bu dava, kişisel bir mal alacağı davasıdır bu nedenle evlilik birliğinin sona ermiş olması yahur boşanma davasının açılmış olması gerekmez.

3 – Kadın, açtığı ziynet davasını nasıl kazanabilir?

ziynet davası nasıl kazanılır. Ziynet alacağı davalarında uyuşmazlık konusu ziynet eşyaları; rahatlıkla saklanabilen, taşınabilen, götürülebilen türden eşyalardan olduğu için ziynet eşyalarında olağan olan, bu eşyaların kadın eşin himayesinde bulunmasıdır. Kaldı ki; hayat deneyimlerine göre de olağan olan bu çeşit eşyanın kadının üzerinde olması ya da evde saklanarak muhafaza edilmesidir. Bunların erkeğin zilyetlik ve korunmasına terk edilmesi olağan durumla bağdaşmaz. Bunun aksini iddia eden kadın eş iddiasını ispatla mükelleftir.

Ziynet eşyası davalarında, ispat hukuku yönünden öncelikli kural; davacı kadın eş tarafından dava konusu edilen ziynet eşyalarının, cins, sayı, nitelik ve miktar olarak varlığının kanıtlanmış olması gerekliliğine ilişkindir.

Ziynetlerin varlığını bu şekilde ispatlayan kadın eşin ikinci olarak ise; bu ziynetlerin evlilik birliği içinde kendisinden alındığını ve tekrar iade edilmediğini veya bu şekilde elinden alındığına dair bir iddiası yoksa evden ayrılırken bu eşyaları yanında götürmesinin mümkün olmadığını ispat etmesi gerekir. Diğer bir ifadeyle ziynet alacağı hakkı olduğunu iddia eden kadın eş, varlığını kanıtladığı dava konusu ziynetlerin kendinde olmadığını şüpheye yer vermeyecek şekilde kanıtlanmakla yükümlüdür.

4 – Erkek, kendisine açılan ziynet davasını nasıl kazanabilir?

ziynet davası nasıl kazanılır. Kadın eş, fiili karineyle kişisel malı niteliğinde kabul edilen ziynet eşyalarının kendi himayesinden çıkarak, erkek eşin himayesine girdiğini şüpheye yer vermeyecek şekilde ispatlamış ise artık erkek eş; kadın eşe ait olan ziynet eşyalarının iadesiyle yükümlü olmadığı hususunu ispat yükü altındadır.

Borçlar hukuku genel hükümleri uyarınca; asıl olan borçlunun aldığı şeyi geri vermekle yükümlü olduğu kuralıdır. İade edilmemek üzere alındığı hususunda ispat yükü ise yukarıda da açıkça üzerinde vurgulandığı gibi, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa ait olduğuna göre, erkek eş himayesine girdiğini kabul ettiği bu ziynetleri iade etmemek üzere aldığını ispatlamalıdır.

düğün takılara kime aittir
düğün takılara kime aittir

4a – Ziynet davası nasıl kazanılır? Erkeğin karşı ispat yapması, ispat yükünü değiştirir mi?

Ziynet davası nasıl kazanılır. İspat yükü hakkında genel kural; TMK’nın 6. maddesinde “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür.” ve HMK’nın 190. maddesinde de, “İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir. Kanuni bir karineye dayanan taraf, sadece karinenin temelini oluşturan vakıaya ilişkin ispat yükü altındadır. Kanunda öngörülen istisnalar dışında, karşı taraf, kanuni karinenin aksini ispat edebilir.” şeklinde iki düzenleme ile hüküm altına alınmıştır. Buna göre ispat yükü; kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir. Her iki düzenlemede birbirleri ile paralel olup, HMK m.190/1 hükmü, TMK’nın 6. maddesine göre daha açık ve üzerinde uzlaşma bulunan bir ifadedir.

Yukarıdaki bentte bahsedilen genel düzenlemeden hareketle, kanun koyucu “…kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça,…” deyimiyle ispat yükünde genel kuralın bazı istisnalarının bulunduğunu belirtmiştir. İşte bu istisnalardan birisi de normal durumun aksini iddia eden tarafın iddiasını ispatla yükümlü olması hâlidir. Normal bir duruma dayanan tarafın bu iddiasını ispat etmesi gerekmez; bilakis, ispat yükü bu normal durumun aksini ispat eden diğer bir ifadeyle hayatın olağan akışına aykırı iddiada bulunan tarafa düşer.

Yukarıda da belirtildiği üzere, ziynet eşyaları; rahatlıkla saklanabilen, taşınabilen, götürülebilen türden eşyalardan olduğu için ziynet eşyalarında olağan olan, bu eşyaların kadın eşin himayesinde bulunmasıdır. Kaldı ki; hayat deneyimlerine göre de olağan olan bu çeşit eşyanın kadının üzerinde olması ya da evde saklanarak muhafaza edilmesidir. Bunların erkeğin zilyetlik ve korunmasına terk edilmesi olağan durumla bağdaşmaz. Bunun aksini iddia eden kadın eş iddiasını ispatla mükelleftir.

MK’nın “Karşı ispat” başlıklı 191. maddesine göre “Diğer taraf, ispat yükünü taşıyan tarafın iddiasının doğru olmadığı hakkında delil sunabilir. Karşı ispat faaliyeti için delil sunan taraf, ispat yükünü üzerine almış sayılmaz.” Buradan hareketle; ispat yükü kendisine düşen tarafın yerine getireceği ispat faaliyeti, bu açıdan asıl ispat olarak adlandırılmalıdır.

Kendisine asıl ispat yükü düşen taraf iddiasını ispat edemezse, asıl ispatla yükümlü olmayan karşı tarafın iddiasının aksini ispat etmesine gerek kalmayacak ve o vakıa ispat edilmemiş sayılacaktır. Ancak anılan maddeye göre; asıl ispatla yükümlü olmayan taraf, karşı tarafın iddiasını ispat etmesini bekleyebileceği gibi karşı tarafın iddiasının aksini ispat için delil de gösterebilir.

Bu delile ise karşı delil denilir. Burada üzerinde dikkat edilmesi gereken husus; karşı delil sunan tarafın, karşı delil göstermekle ispat yükünü üzerine almış sayılmayacağı hususudur. Asıl ispat yükü kendinde olmayan taraf karşı delil göstermekle sadece, diğer tarafın iddiasını çürütmeye çalışır ve böylece karşı tarafın iddiasını ispat etmesini güçleştirir.

Sonuç olarak asıl ispat yükünü taşıyan taraf; iddiasını kendi delilleriyle ispat edememesi hâlinde, sırf karşı delile dayanılmış olması nedeniyle kendi lehine hak çıkarılmasını isteyemez. Tüm bu açıklamalar ışığı altında; ispat yükü kendine düşmeyen tarafın gösterdiği delile karşı delil denir. İspat yükü kendine düşen taraf bir vakıayı ispat ettikten sonra, artık ispat yükü diğer tarafa geçer. Bunun üzerine diğer tarafın o vakıanın doğru olmadığını veya başka bir nedenle geçersiz kaldığını ispat etmesi gerekir. Aksi hâlde davayı kaybeder.

ziynet davası nasıl kazanılır, ziynet davası ne kadar sürer
ziynet davası nasıl kazanılır, ziynet davası ne kadar sürer

İşte bu hâlde, asıl ispat yükü başlangıçta kendisine düşen tarafın ispat ettiği vakıanın aksini ispat için gösterdiği delil 191. madde kapsamında karşı delil değildir, zira asıl ispat yükü kendisine düşen taraf iddiasını kanıtlamış ve “silahların eşitliği” ilkesi gereğince o vakıanın çürütülmesine yönelik ispat yükü diğer tarafa geçmiştir.

4b – Örnek Karar: Düğünde hediye edilen altınlar kadının kişisel malıdır

Mahkemenin kabulünde olduğu üzere davalı erkek kadına düğünde hediye edilen ziynetleri bozdurarak harcamış ve iade etmemiştir. Düğünde kadına hediye edilen ziynetler kadının kişisel malı olup bunları harcayan erkek eş altınların kendisine iade edilmemek şartıyla verildiğini yani hibe edildiğini ispat edemediği müddetçe iade ile mükelleftir. Dosyamızda kadına ait olan ziynetleri bozdurarak harcadığı sabit olan erkek eş ziynetlerin kadın tarafından kendisine hibe edildiğini ispat edememiştir. Hal böyle iken kadının ziynet alacağı davasının kabulüne karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçe ile reddi doğru olmamıştır. T.C. YARGITAY 2. HUKUK DAİRESİ E. 2016/11949 K. 2016/13666 T. 10.10.2016

4c – Örnek Karar: İade edilmemek üzere verildiği ispatlanamazsa iade edilmelidir

Toplanan delillerden, dava konusu edilen ziynetlerin davacı-davalı erkek tarafından, kadının iddia ettiği gibi, erkeğin ailesine ait evin yapımında harcanmak üzere bozdurulduğu ve bu ziynetlerin erkeğe iade edilmemek üzere verildiği hususunun da kanıtlanamadığı anlaşılmaktadır. Gerçekleşen bu durum karşısında tanık beyanlarıyla varlığı ispatlanan 8 adet bilezik ve zincirin davalı-davacı kadının açtığı dava tarihi itibariyle değerlerinin belirlenerek davacı-davalı erkekten tahsiline karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm tesisi doğru olmamıştır. T.C. YARGITAY 2. HUKUK DAİRESİ E. 2016/5862 K. 2017/13116 T. 27.11.2017

4d – Örnek Karar: Hakim tarafların talepleriyle bağlıdır, fazlasına veya başka bir şeye karar veremez

Davacı kadın dava dilekçesinde düğünde takılan ziynet eşyalarının aynen iadesini, olmadığı takdirde bedelinin tahsiline karar verilmesini istemiştir. Hükmün sonuç kısmında gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir [HMK m.297/ ( 2 )]. Hakim tarafların talep sonuçlarıyla bağlıdır. Ondan fazlasına veya başka bir şeye karar veremez

Yasal gereklilik yukarda belirtildiği şekilde iken, öncelikle mümkünse ziynet eşyalarının aynen iadesi, mümkün olmaması halinde bedele karar verilmesi gerekirken, bu husus gözetilmeden ve karar yerinde tartışılmadan ziynet bedelinin davalıdan tahsiline karar verilmesi doğru görülmemiştir. Ayrıca gerek tefhim edilen ve zabıtla belirlenen kararda, gerekse buna uygun düzenlenmesi zorunlu gerekçeli kararda hüküm altına alman ziynetlerin cins, nitelik, miktar ve değerlerinin ayrı ayrı gösterilmesi ve taraflara yüklenen borç ile tanınan hakkın infazda güçlük çıkarmayacak biçimde belirtilmesi gerekir. Bu yönler gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve kanuna aykırıdır. T.C. YARGITAY 2. HUKUK DAİRESİ E. 2017/3977 K. 2017/11461 T. 23.10.2017

4e – Örnek Karar: Ziynet alacağı davası nispi harca tabidir

Davacı-davalı kadın dava dilekçesinde ziynet alacağı talebinde bulunmuştur. Dava açılırken alınan başvuru harcı, dava dilekçesindeki isteklerin tümünü kapsar. Davacı kadının ziynet alacağı talebi boşanma talebinin eki niteliğinde olmayıp nispi harca tabidir. Bu talep sebebiyle davanın açılması esnasında nispi harç alınmadığı gibi bu eksiklik yargılama sırasında da giderilmemiştir. Nispi harç tamamlattırılmadan müteakip işlemler yapılamaz. Mahkemece, davacı kadına talep edilen ziynet alacağı miktarı üzerinden nispi harcın ikmali için süre verilmesi (Harçlar Kanunu m. 30-32) harç noksanlığı giderildiği takdirde, bu talebin esasının incelenmesi ve hasıl olacak sonuca göre karar verilmesi, harcın ikmal edilmemesi halinde ise Harçlar Kanununun 30. maddesi gereğince işlem yapılması gerekirken, belirtilen hususlar gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir. T.C. YARGITAY 2. HUKUK DAİRESİ E. 2017/3915 K. 2017/9417 T. 13.9.2017

4f – Örnek Karar: Mahkemelerin her türlü kararı gerekçeli olarak yazılır

Anayasanın 141/3. maddesi “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır” buyurucu hükmünü içermektedir. Hukuk Muhakemeleri Kanununun 297. maddesinde de kararın kapsayacağı hususlar ayrıntılı biçimde belirtilmiş olup, bu maddenin 3. bendine göre, mahkeme kararlarında iki tarafın sav ve savunmalarının özeti, anlaştıkları ve anlaşmadıkları hususlar, çekişmeli konular hakkında toplanan deliller, delillerin tartışılması, ret ve üstün tutulma nedenleri, sabit görülen vakıalarda bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebebin açıkça gösterilmesi zorunludur. Yerel mahkemenin hangi delillerle sonuca ulaştığını değil, dayanılan delillerde yer alan hangi vakıanın kabul edildiğini Yargıtay denetimine elverişli şekilde gerekçeli olarak açıklaması zorunludur. T.C. YARGITAY 2. HUKUK DAİRESİ E. 2016/16036 K. 2017/6729 T. 1.6.2017

5- Ziynet davası ne kadar sürer?

Ziynet davaları da diğer hukuki alacak davaları gibi belli süreçlere dahildir. Bu davalarda dava dilekçesinin davalıya tebliği, dava dilekçesine cevap verilmesi ile birlikte dilekçeler aşamasının tamamlanması ve ön inceleme aşamasına geçilmesi; bu aşamadan sonra tahkikat aşaması söz konusudur. Tahkikat aşamasında tanıklar dinlenir, kuyumcu bilirkişiye ziynetlerin miktar ve değeri hesaplatılır. Son olarak dava değerine göre ıslah yapılarak dosya tamamlanır ve karara hazır hale getirilir. Tüm bu süreçler ortalama 1 yıl ile 1,5 yıl arasında sürmektedir. Kararın çıkmasından sonra icra takibinin ve istinaf başvurusunun yapılması da gerekebilecektir.

Kadına babasından kalan mirasta kocanın hakkı

Kadına babasından kalan mirasta kocanın hakkı

anne babadan kalan mirasa eş ortak olur mu, kadına ailesinden kalan mirasta kocanın hakkı, ölen eşin babasından kalan miras, kadının mirası kocaya kalır mı diyanet, evli kadın ölürse mirası kime kalır, kadından kocaya miras kalır mı, mirasta nikah hakkı yüzde kaç, islamda kocası ölen kadının miras hakkı, ankara boşanma avukatı


Anne babadan kalan mirasa eş ortak olur mu

Reşat Nuri Güntekin, bir eserinde “bir babanın çocuklarına bırakabileceği en kıymetli miras temiz bir isimdir der. Elbette babanızın vefatından sonra, eski tanıdıklarla karşılaştığınızda ismini güzellikle anmaları kadar gurur verici bir şey olmaz. Ancak bugüne kadar rahmetli babanın bıraktığı bu güzel şöhrete kıymet verilip sahiplenmek için dava açıldığına şahit olmadım.

Hem eşler hem de mirasçılar arasında en yaygın anlaşmazlıklar, dededen atadan kalan malların paylaşımında çıkıyor nedense. Hatta bazen sağlığında yapılan yapılan paylaştırmalar bile beğenilmiyor, “sulu toprak büyük abime kuru toprak bana kaldı” denilerek kapım aşındırılıyor.

Son zamanlarda buna bir de boşanma aşamasındaki eşler eklendi. Genellikle boşanmayı düşünen kadınların cevabını en çok merak ettiği konu, kocasına babasından kalan mallardan ne kadar pay almaya hakkı olduğu.

Kadına babasından kalan mirasta kocanın hakkı
Kadına babasından kalan mirasta kocanın hakkı

Hatta bazen, eşinin malı olmadığını ancak kayınpederinin bir çok malvarlığı bulunduğu için nafakayı daha yüksek alıp alamayacağını merak edenlerle de karşılaşıyorum.

Kadına ailesinden kalan mirasta kocanın hakkı

Malumunuz olduğu üzere ülkemizde tapu sistemi vatandaşın işlem yapmasından para kazanmak üzerine kurulu. Hem de öyle bir sistem ki satış harcı olarak çok anlamlı harçları tıkır tıkır tahsil ediyorlar. Örneğin 150 bin liralık bir evin satış harcı 6 bin lira tutuyor. Hem alandan hem de satandan ayrı ayrı binde 20 oranında harç alınıyor.

Ancak babanız size bir malını sağlığında bırakmak istese ve sizden doğal olarak bir karşılığını almayı beklemese tapuda satış mı gösterirsiniz yoksa bağış mı?

Bunun cevabı hukuken “bağış gösterilmeli” olsa da pratik hayatta bağış gösterene biraz müstehzi bakışlar atılıyor. Çünkü, tapu dairesi bağış gösterildiğinde binde 68.31 oranında harç alıyor, yani satın aldığınızda ödediğinizin neredeyse 3.5 katı!!!

Eh, eğer sizin de paranız hemen herkes gibi sınırlıysa, doğal olarak aynı işlem için çok daha az harç ödemek için tapuda kendi ana-babanızdan satın almış gibi gösteriyorsunuz.

İşte tam bu noktada çarşı karışıyor: Çünkü ana-babanız dahi olsa tapuda bir gayrimenkulü satın aldığınızı belirttiniz, ana-babanız da “gayrimenkulü sattım, paramı aldım” dedi, imzasını da attı. Hem de devletin resmi memuru önünde!

HMK 200’e göre bunun aksini de yani gerçekte satış değil de bağış yaptığınızı ispatlayamayacağınıza göre:

“Madde 200- (1) Bir hakkın doğumu, düşürülmesi, devri, değiştirilmesi, yenilenmesi, ertelenmesi, ikrarı ve itfası amacıyla yapılan hukuki işlemlerin, yapıldıkları zamanki miktar veya değerleri ikibinbeşyüz Türk Lirasını geçtiği takdirde senetle ispat olunması gerekir. Bu hukuki işlemlerin miktar veya değeri ödeme veya borçtan kurtarma gibi bir nedenle ikibinbeşyüz Türk Lirasından aşağı düşse bile senetsiz ispat olunamaz.”

Bir resmi evrakın aksini aynı kuvvetteki bir resmi evrakla ispat etmeniz gerekeceği için hiç para vermeden ana-babanızdan aldığınız gayrimenkulü, sırf bir miktar harç parasından tasarruf etmiş olmak için satın almış oldunuz.

Ölen eşin babasından kalan miras

Türk Medeni Kanunu’na göre, eşlerin evlilik birliği içinde satın aldıkları gayrimenkullerin değerinin yarısı kadar diğer eşin hakkı vardır:

“Madde 236- Her eş veya mirasçıları, diğer eşe ait artık değerin yarısı üzerinde hak sahibi olurlar.”

Bu maddelere göre satın almış sayıldığınız ana-babanızdan geçen mallarda eşinizin de yarı oranında hakkı olduğu kabul edilebilir.

Ancak neyse ki yargıtay var da kanunların hatalarını uygulama sırasında düzeltebiliyoruz.

Yargıtay’ın ve Dairenin yerleşmiş uygulamalarına göre, eşlerden birinin anne veya babalarından gelen mallar söz konusu olduğunda; satış gösterilse dahi bu tasarrufi işlem, hayatın olağan akışına göre, fiili karine olarak bağış kabul edilmektedir.

Bu karinenin aksini, yani parasını vererek gerçek anlamda satın alındığını iddia eden eş iddiasını ispatlamakla yükümlüdür.

Kabul edilen bu fiili karine, ispat yükümlülüğü altındaki tarafı değiştirmektedir. Anne yada babadan gelen mala ilişkin tasarrufun bağış değilde gerçek anlamda satış olduğunu iddia eden eş, başta satış bedelinin ödendiğine ilişkin ödeme kayıtları olmak üzere iddiasını güçlü ve inandırıcı delillerle ispatlamalıdır.

Hadi geçmiş olsun. Siz siz olun, kanunun etrafından dolaşmaya çalışmayın. Yargıtay her zaman bu kadar anlayışlı olmayabilir 😉

 

İlginç Boşanma Yorumları

  • Asıl boşanırken anlıyor insan kiminle evlendiğini
  • Çocuklarından da boşananlar var, çocukları eski eşi terbiye! etmek için kullanan var. Kimi anne ya da baba yaptığınız çok önemli mesele. Boşanmada bununla da yüzleşiyorsunuz.
  • 15yil evli kaldım, dava acisimizdan bir ay sonra duruşmamiz oldu 15 dk.da boşandık. Çocuğumun babası her daim hayatımda olacaktır. Olmuyorsa zorlamaya gerek yok. Her iki taraf da huzurlu şu anda. Zor anında, ihtiyacı olduğunda her daim destek oldum, olacağım da..
  • 5 yıl evli kaldım 4 yaşında bir çocuğumuz vardı. Temmuz 15 gibi dilekçemizi verdik, Ağustos 5 veya 10’u olması lazım boşandık. Allah herkesi hayırlı insanlarla karşılaştırsın. Hayatta en sevdiğim insanın annesi sonuç olarak. Başımın üstünde yeri var her zaman için.
  • Yasa teklifimdir. Hakim ilk duruşmada boşasın. Ama dava devam etsin. Nasıl olsa en sonunda boşayacak. Hal böyle olunca duruşmalar aşama aşama olsun. 2. Duruşma velayet. 3. Duruşma tedbir nafakası vs. 4-5 duruşma tanıklar. 6.kusur belirleme ve tazminatlar. 8. Duruşma mal paylaşımı
  • 6 AY EVLİ KALDIM.3 YIL DA ZOR BOŞANDIM.ÇOCUK BİLE YOKTU
  • Anlaşmalı gittik.Dilekçeyi beraber doldurduk.Birbirimizden hiç talebimiz olmadı.3 ay sonra mahkeme günü verildi.O arada ne olduysa,İlk mahkemeye Avukat tutup geldi,çekişmeli oldu.3 yıl sonra boşandıktan sonra niye uzattın dediğimde,Avukatı demiş ki;Donuna kadar alırız
  • O bir şey mi ? Ben 3 gün evli kaldım hala boşanamadım. 1 sene 3 ay falan oldu. Ertelendi büyük ihtimalle de uzayacak yanlış okumadınız. Sadece “3” gün
  • Benimde davam 7 yıla yakın sürdü bu nasıl bir sistem anlamadım gençliğimin 13 yılı mutsuz evlilikle 7 yılı o evliliği bitirmekle geçti geriye gençlik kalmadı
    Sağol adalet sistemimiz
  • Kendi isteği ile aldığı eşten 6 yılda kurtulabildiyse insan,tapuyla beraber aldığı kiracıdan 3 yılda kurtulabilmesi gayet normal galiba.
  • Eğer boşanmayı isteyen taraf değilse, kişi neden ve nasıl arkadaş kalır? boşanırsam asla mecbur kalmadıkça bir araya gelmem. İhtiyacı olduğunda yardımına falan koşmam. Tak sepeti koluna herkes kendi yoluna derim. Tersi kim ne derse desin enayilik bence.
  • 8 yıllık evliliğimi 1 haftada bitirdim boşanmak bu kadar zor olmamalı hayat kısa kuşlar uçuyor
  • Eski işyerinde bir kadın vardı bekar sanıyorduk.
    Meğer kocası 12 yıl önce dava açmış kadın “kocamı seviyorum bir şans daha vermek istiyorum” diye 2 kere davayı düşürmüş.
    Neyse adam başkasıyla evlenmiş yuva kurmuş çocuğu olmuş hala “mutlu olmalarına izin vermeyeceğim” diyordu

Eşten Mal Kaçırma Cezası Nedir?

Eşten Mal Kaçırma Cezası Nedir?

eşten mal kaçırma cezası, mal kaçıran eşe ne davası açılır, boşanma davasında mal kaçırma nasıl olur, boşanmadan önce mal kaçırma nasıl engellenir, eşten mal kaçırma nasıl olur, boşanmadan önce satılan ev araba, eşten mal kaçırma tapu iptal davası, eşten mal kaçırma nasıl ispatlanır, ankara boşanma avukatı


Mal kaçıran eşe ceza davası açılır mı, eşten mal kaçırma cezası nedir

Türk Ceza Kanunu’na göre, “eşten mal kaçırmak” spesifik bir suç olarak tanımlanmamıştır. Ancak, bu tür durumlar genellikle hukuki anlaşmazlıkların ve mülkiyet davalarının bir parçası olarak ele alınır. Eşler arasındaki mülkiyet ilişkileri, Türk Medeni Kanunu kapsamında düzenlenir.

Evlilik birliği içindeki mülkiyet ilişkilerinde haksız bir şekilde mal elde etme veya eşten mal kaçırma durumuyla karşılaşıldığında, bu genellikle boşanma davalarında gündeme gelebilir. Ancak, bu durum, cezai bir suç olarak değil, medeni hukuk anlamında bir mülkiyet anlaşmazlığı olarak ele alınır.

Eşler arasında mal paylaşımı veya diğer mülkiyet konularında anlaşmazlık yaşandığında, taraflar genellikle mahkemeye başvurarak bu konuları çözmeye çalışırlar. Mahkeme, delilleri değerlendirir ve adil bir çözüm bulmaya çalışır. Ancak, spesifik bir “eşten mal kaçırma” suçu ile ilgili olarak cezai yaptırımlar öngörülmemiştir.

İnternette yer alan, eşten mal kaçırmanın cezası olduğuna yönelik yazılar gerçeği yansıtmamamaktadır.

Eşten mal kaçırmanın cezası nedir, boşanmada mal kaçırma nasıl önlenir
Eşten mal kaçırmanın cezası nedir, boşanmada mal kaçırma nasıl önlenir

Mal kaçıran eşe ne davası açılır

Eşlerin evlilik birliği içinde çalışmaları ile edindikleri mal varlıklarının değeri üzerinde diğer eşin kanunen 1/2 oranında alacak hakkı bulunmaktadır. İşte, bu hakkı vermek istemeyen taraflar, evlilik birliği içinde edinilmiş olan bu malları ellerinden çıkarmaktadır. Bu şekilde alacak hakkının tahsilini önlemek için yapılan tasarruflar iptal edilebilir. İptal için çeşitli yollar öngörülmüştür; bunlardan biri de muvazaalı olarak elden çıkarılan ev ve diğer gayrimenkuller için tapu iptal ve tescil davası açılmasıdır.

Boşanma davasında mal kaçırma nasıl olur

Bir evlilik içinde kişisel mallar ve edinilmiş mallar olmak üzere iki çeşit mal varlığı bulunmaktadır. Miras kalan ya da evlilikten önceki bir tarihte edinilen mal varlıkları eşin kişisel malıdır; bunun gibi düğünde takılan takılarla, ziynet eşyalarıyla satın alınan araçlar, gayrimenkuller de kişisel mal olarak sayılır. Bu tür mallara sahip olan eşin bunları elden çıkarması mal kaçırma olarak değerlendirilmez. Eş, bu mallar üzerinde dilediğince tasarruf yapma hakkına sahiptir.

Ziynet eşyası davası nasıl kazanılır? yazımızı okumak için buraya tıklayın

Öte yandan, evlilik içinde eşlerin çalışmalarının karşılığı olarak sahip oldukları mal varlıkları ve birikimleri elden çıkarmak ise eşten mal kaçırmaya girer. Bu kazanımlar çok çeşitli olabilir, ev, arsa, tarla gibi gayrimenkuller; otomobil, traktör gibi araçlar; borsada işlem gören hisse senetleri hatta OYAK’ta biriken paralar dahi mal kaçırma davasının konusu olabilir.

Oyak’ta biriken emeklilik yardımı, konut ön biriktirme fonu nasıl paylaşılır? yazımızı buraya tıklayarak okuyabilirsiniz.

Boşanmadan önce mal kaçırma nasıl engellenir

Her eş ister kişisel mal olsun isterse edinilmiş mal olsun, kendi adına kayıtlı mal varlığı üzerinde dilediğince tasarruf etme hakkına sahiptir. Bunun tek istisnası aile konutu olarak öngörülmüştür. Yani boşanma davasının açılmasından önce eşin mal varlığına tedbir konularak, işlem özgürlüğünün sınırlanması, belli şartların dışında, mümkün olmamaktadır.

Ancak boşanma davası ile birlikte eşler arasındaki mal rejimi de edinilmiş mallara katılma rejiminden değişerek mal ayrılığına dönüşür. Boşanma davasının açılması ile diğer eşin adına kayıtlı edinilmiş mallar üzerine tedbir konulabilmesi bu sayede mümkün olabilmektedir.

Eşten mal kaçırma nasıl ispatlanır

Eşten mal kaçırmanın ispatı her olayın özelliğine göre farklılık göstermektedir. Kaçırılan malın niteliği, değeri, ne zaman alındığı ne zaman satıldığı, kime satıldığı, satın alan kişinin satım işlemini yapan eşle ilişkisi özel olarak değerlendirilmelidir.

Banka hesap hareketleri, tapu kayıtları, mesajlaşmalar, yazışmalar, facebook, instagram, twitter sohbetleri ile birlikte tanıklar da delil niteliği taşır.

Şimdi arayın: 0533 483 9313