Yüz Kızartıcı Suç İşleyen Eşe Boşanma Davası Açılabilir mi?

ankara boşanma avukatı
Boşanma Avukatı Yasin Girgin

Yüz Kızartıcı Suç İşleyen Eşe Boşanma Davası

TMK md.163 : ” Eşlerden biri küçük düşürücü bir suç işler veya haysiyetsiz bir hayat sürer ve bu sebeplerden ötürü onunla birlikte yaşaması diğer eşten beklenemezse, bu eş her zaman boşanma davası açabilir.”

            Utanç verici suç işleme sebebine dayalı boşanma davasında, bir eşin rezil eden, yüz kızartıcı bir suç işlemiş olması halinde diğer eş boşanma davası açabilir. Bir suçun bu kategoriye girip girmediği cezanın ağırlığına değil toplumdaki anlayışa göre, ahlakî açıdan arzettiği düşüklük bakımından hâkim tarafından değerlendirilir.

            Türk Ceza Kanununda küçük düşürücü suç olarak belirlenmiş bir suç grubu yoktur. Öğretide hırsızlık, ırza geçme, kaçakçılık, livata, sahtecilik, kalpazanlık, zimmet, dolandırıcılık, emniyeti suiistimal, hırsızlık, hileli iflas, gasp[1] utanç verici suç sayılmaktadır. [2] Siyasi suçların küçük düşürücü nitelikte olmadığı öğretide kabul edilmektedir.

            Suç için takibat yapılmış, küçük düşürücü suçu işleyen eşin ceza kovuşturmasına uğramış olup olmaması boşanma davası için önemli değildir, bu tür bir suçun evlilik devam ederken işlenmiş olması yeterlidir. Suçun evlilikten sonra işlenmiş olması gerekir. Evlenmeden önce işlenmiş olan bu tür suçlar boşanma sebebi sayılmaz.[3] Evlilikten önce işlenmiş suç, ya hata veya hile sebebiyle butlan davası ya da geçimsizlik sebebiyle boşanma davası açmaya imkan verir.

            Utanç verici suç işleme, mutlak değil nisbî boşanma sebebidir. Bu nedenle, hâkim, ortak hayatın bu suç yüzünden diğer eş için çekilmez hale gelmiş olup olmadığını araştıracaktır.[4]



[1] Dava, 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 163. maddesinde yer alan “… davalı eşin küçük düşürücü bir suç işlemesi” sebebine dayanan boşanma isteğine ilişkindir. Davalı koca hakkında 10.12.2001 tarihinde işlediği suçtan ötürü ( gasp suçundan ) Türk Ceza Kanununun 499. maddesi gereğince cezalandırılması istemiyle kamu davası açılmış, koca, bu suçtan 28.12.2001 tarihinde tutuklanmış, 11.3.2002 tarihinde nakti kefaletle bırakılmış, yapılan yargılaması sonucu Çorum Ağır Ceza Mahkemesince; sanığın eylemi, Türk Ceza Kanununun 192. maddesinde yer alan kimsenin namusunu veya şeref ve haysiyetini ihlal edecek, isnadlarda bulunmak tehdidiyle menfaat istihsal etmek olarak vasıflandırılarak bu madde uyarınca hapis cezasına mahkum olmuştur. Mahkumiyet kararı 20.6.2002 tarihinde kesinleşmiştir. Kocanın işlediği suç, ahlaki redaet ve kötü hiçbir karakter ürünü olan bir eylem olup, küçük düşürücü niteliktedir. Kadının davalıyı tutuklu iken cezaevinde ziyaret etmiş olması da eşini affettiği anlamını taşımaz. Kocanın bu davranışı birlikte yaşamayı da çekilmez hale getirmiştir. YARGITAY 2. HUKUK DAİRESİ E. 2002/12731 K. 2002/14899 T. 26.12.2002

 

[2] Akıntürk,Aile s.252

[3] Akıntürk,Aile s.253

[4] Kadının temyizine gelince; Türk Medeni Kanununun 163. maddesi gereğince ister küçük düşürücü suç işlenmiş olsun, ister haysiyetsiz hayat sürülmüş olsun boşanmaya hükmolunması için bu durumların diğer eş için birlikte yaşamayı çekilmez hale getirmesi zorunlu olacak bu hususun kanıtlanması gerekecektir. O halde mahkemece yapılacak iş bu konuda taraf delillerini sorup, gösterdikleri takdirde toplamak, sonucuna göre bir karar vermekten ibarettir. YARGITAY 2. HUKUK DAİRESİ E. 2003/2300 K. 2003/3448 T. 13.3.2003 “Dava, davalının küçük düşürücü suç işlemesi sebebiyle boşanmaya ilişkindir. Yürürlükten kaldırılan Türk Kanunu Medenisi’ndeki düzenlemeden (md. 131) farklı olarak, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu, küçük düşürücü suç işlemeyi mutlak boşanma sebebi olmaktan çıkarmış, bu sebepten ötürü suç işleyenle birlikte yaşaması davacı eşten beklenmeyecek derecede evliliğin çekilmez hale gelmiş olmasını da aramıştır (md. 163). O halde, küçük düşürücü suç işlenmesi tek başına boşanma kararı verilmesi için yeterli olmayıp, bu sebeple onunla birlikte yaşaması diğer eşten beklenemez derecede çekilmez hale gelmiş olması koşulu da gerçekleşmiş olmalıdır. Davalı, bu yönde tanık bildirdiğine göre, davalının 10.07.2009 tarihli dilekçesinde bildirdiği tanıklar, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 253. ve devamı maddelerinde gösterilen usul çerçevesinde dinlenmeden eksik inceleme ile hüküm kurulması doğru görülmemiştir. YARGITAY 2. HUKUK DAİRESİ E. 2009/16080 K. 2010/17409 T. 21.10.2010 

Yorum bırakın

Ankara Danışma / Randevu : 0533 483 9313