Bana Babam Baksın

Bu köşede yazmaya başladıktan sonra hemen her konuda sizlerden çok sayıda e-posta aldım. Gazetedeki sistemde, yazımızın kaç kişi tarafından okunduğunu görebiliyoruz, ama bir yazı üzerine okurlardan gelen e-postalar konunun hangi noktalara dokunduğunu, yazıların kimlerin bir sorununu çözdüğünü de anlatıyor bize.

Bu haftanın yazı konusu ise İstanbul’dan minik bir prenses. Gönderdiği e-postadan bir bölümünü paylaşıyorum:

“Sevgili Yasin abi. Benim adım Ayda. Bu yıl dördüncü sınıfa gideceğim. Annemle babam ben ana sınıfına giderken ayrıldılar. Benim babam Ankara’da. Ben burada İstanbul’da anneannemin yanında kalıyorum. Annem 7-8 ay önce Amerika’ya gitti, orada iş kuracakmış. Senin geçen haftaki “Babanın parası mı annenin sevgisi mi” yazını okudum. Çok üzüldüm. Çocuklar anne şefkatine muhtaçtır demişsin, çocuklara babaları değil anneleri baksa daha iyi olur demişsin. Ben babamla Ankara’da kalmak istiyorum. Anneannemi de seviyorum ama bana babam baksın istiyorum. Lütfen bana cevap ver, cevabını beğenirsem babama okutacağım. Cevabın için şimdiden teşekkür ederim.”

Ayda’nın bahsettiği yazıda genel bir ilkeden bahsetmiştim. Yargıtay genel ilke olarak küçük yaştaki çocuğun annesinin bakım ve şefkatine ihtiyaç duyduğunu, bu nedenle evlilik sona erdiğinde çocuğun velayetinin genelde anneye bırakılmasının tercih edildiğini belirtmiştim. Tabi bu genel bir ilke. Genel ilkeler doğal olarak tüm herkes için geçerli olmazlar. Her özel durum yeniden ele alınıp incelenir ve o durumun özelliğine göre bir karar verilir. Yani, çocukların velayetinin anneye bırakılması kesin değildir, şartları varsa babaya da bırakılabilir.

Ayda gibi çocuklar (üçüncü sınıfı bitirdiğine göre 10-12 yaşlarında) Milletlerarası Sözleşmelerle tanınan bazı haklara sahipler. Bunlardan önemli bir tanesi ise şu: Boşanma durumunda velayet anneye ya da babaya bırakılmadan önce hâkim mutlaka idrak çağındaki çocuğu dinlemek, ona görüşünü sormak zorunda. Bu dinleme çoğu zaman mahkemelerin bünyesinde çalışan Sosyal Hizmet Uzmanları vasıtasıyla yapılıyor. Bu uzmanlar, velayete ilişkin bir dava olduğunda çocuğun yaşadığı yere gidiyorlar, çocukla, birlikte yaşadığı diğer kişilerle ve çocuğun diğer ebeveyni ile konuşuyorlar, çocuğun yaşadığı ortamı inceliyorlar ve bunları bir rapor haline getirerek Mahkemeye sunuyorlar. Bazen de çocuk duruşmaya gelmişse, hâkim çocuğu salona alıyor, tanıklar, izleyiciler ve taraf avukatları dâhil herkesi salondan çıkararak bizzat çocuğu dinliyor. Hâkim, velayetin bırakılacağı tarafı belirlerken çocuğun bu düşüncelerini de gözetmek zorunda.

Velayetin anneye değil babaya değiştirildiği birçok başka durum da var. Bunlardan biri de Ayda’nın durumunda olduğu gibi, velinin çocuğa ilişkin velayet görevlerinde ihmali bulunulması. Ayda’nın velisi olan annesi 7-8 aydır yurtdışında ve kendisine anneannesi bakıyormuş. Yani çocuğun başında onu koruyup gözetme hakkına kanunen sahip bir kişi bulunmuyor, anneannenin örneğin Ayda’yı okula yazdırma hakkı vb. yok. Annenin, her ne nedenle olursa olsun kendi gözetim, bakım ve şefkatine ihtiyaç duyan çocuğunu bırakıp gitmesi velayet görevini ihmal ettiği anlamına gelir. Baba bu nedenle anneye velayetin değiştirilmesi davası açabilir.

* Hürriyet Gazetesi’nde ve hurriyet.com.tr’da 12.9.2013’te yayınlanan yazımdan…

Yorum bırakın

Ankara Danışma / Randevu : 0533 483 9313