Boşanmada Mal Paylaşımı Davaları ve Uygulamadaki Sorunlar

1 Ocak 2002 tarihinde yürürlüğe giren 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu ile önceki 743 sayılı Kanun’un mal rejimine ilişkin sistemi değişmiştir.

Eşler arasındaki mal rejimine ilişkin kurallar 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 202-281. maddeleri arasında düzenlenmiştir.

Genellikle, kamuoyunda boşanma davasının açılması ile birlikte, mahkemenin eşlerin mal varlığını da bölüştüreceği, paylaştıracağı gibi bir düşünce yaygındır. Ancak kanuna göre, boşanma davasının sonucunda hakim bu konuda bir karar vermez. Eşlerin mal varlığının paylaşılması (mal rejiminin tasfiyesi) için usulüne uygun bir dava açılmadığı takdirde hakim, dilekçede yer alsa dahi bu talepleri inceleyemez, bu konuda bir karar veremez.

Boşanma halinde mal varlığının paylaşılmasını isteyen eşin bunun için ayrıca bir dava açılması gereklidir. Açılması gereken bu davaya “mal rejiminin tasfiyesi talepli dava” adı verilmektedir.

Bununla birlikte, bir eşin açmış olduğu bir tasfiye davası var ise, diğer eşin karşı taraftan olan alacakları için takas-mahsup talebi ayrıca bir dava açmasına gerek olmaksızın incelenebilmektedir:

“Davalı vekilinin takas-mahsuba dair temyiz itirazlarına gelince, davalı taraf cevap dilekçesinde Mahkemece yapılacak hesaplamada gözetilmesi gerektiğini belirterek taleplerini sıralamış, bu talepler arasında … plakalı araçta yer almaktadır.Söz konusu araca dair olarak dosyada yer alan fatura bilgilerine göre araç evlilik birliği içerisinde 02.08.2010 tarihinde davacı eş adına satın alınmıştır. Davalı taraf, aracın evlilik birliği içerisinde edinilmiş olması sebebiyle mal rejiminin tasfiyesinde göz önünde bulundurulmasını talep etmiş, fakat mahkemece ilgili talep yönünden aracın evlilik birliği içerisinde edinilmediği ve davalı tarafça harcı yatırılarak usulüne uygun açılmış bir dava olmadığı gerekçesiyle hüküm tesis edilmemiştir. Söz konusu talep TMK 236/1 maddesi uyarınca takas talebi olarak değerlendirilip talep doğrultusunda hüküm kurulması gerekirken davacının alacak miktarı belirlenirken bu hususun göz ardı edilmesi doğru değildir. ” YARGITAY 8. HUKUK DAİRESİ E. 2016/200 K. 2016/10417 T. 14.6.2016 (1)

Mal rejiminin tasfiyesi davasında eşler, katkı payı alacağı, değer artış payı alacağı ve artık değere katılma alacağı talep edebilirler.

Bu talepler, kişisel hakka dayalı, para alacağına yönelik, nisbi harca tabidir. Dilekçeler düzenlenirken talep edilen değerin fazlaya ilişkin haklar saklı tutularak harca esas değer olarak gösterilmesi yerinde olacaktır.

Mal rejiminin tasfiyesi davasının açılabilmesi kural olarak eşler arasındaki mevcut mal rejiminin sona ermesine bağlı tutulmuştur.

Eşler arasındaki mal rejiminin sona erdiği tarih TMK 225’e göre evliliğin iptal, boşanma davalarının açıldığı ya da eşlerden birinin ölümü ile sona erdiği veya başka bir mal rejiminin seçildiği tarihtir.

Mal rejiminin tasfiyesi için dava, iptal yahut boşanma davasının açılmasından sonra görülebilir hale gelirse de bu davada esastan hüküm kurulabilmesi için evlilik birliğinin sona erdiğine dair verilen hükmün kesinleşmesi de gereklidir. Bunun sonucunda, açılmış bulunan tasfiye davasında örneğin boşanma davasının sonucu beklenecektir; boşanma davasının ret edilmesi halinde tasfiye davası esastan incelenmeksizin usulden ret edilecektir.

Ziynet eşyalarının aynen iadesi yahut bedelinin tahsili için açılan davalar ise tasfiye davalarından farklı olarak mal rejiminin sona ermesi ön koşuluna bağlı tutulmamıştır. Mal rejimi sona ermeden de bu davalar açılarak esas hakkında karara bağlanabilir. Bu tür eşyalarla ilgili dava, boşanmanın eki niteliğinde de değildir.

Anlaşmalı boşanma davalarından sonra da kimi durumlarda mal rejiminin tasfiyesinin istenebilmesi mümkündür. Bilindiği üzere, anlaşmalı boşanma davalarında karar verilebilmesi için tarafların boşanma, maddi ve manevi tazminat, nafaka ile velayet ve kişisel ilişki konularında anlaşmış olmaları yeterlidir. Tarafların boşanmasına karar verilebilmesi için ayrıca eşyalar ve mal rejiminin tasfiyesine yönelik diğer konularda da anlaşmaya varmaları zorunlu değildir.

Bu nedenle anlaşmalı boşanma davasında eşyalar veya mal rejiminin tasfiyesine yönelik konularda da bir anlaşma mevcut değilse sonrasında bu mallara ilişkin dava açılması mümkündür. Ancak mahkeme içi ikrar halinde, tarafların bu beyanları tasfiye davasında kesin delil olarak kabul edilmektedir.

Mal rejiminin tasfiyesi davalarında, taraflar arasında sözleşme ile seçilmiş bir mal rejimi varsa o mal rejimine ilişkin kurallar, mal rejimi sözleşmesi ile belirlenmiş bir mal rejimi türü yoksa kanun uyarınca zorunlu olarak tabi oldukları mal rejimi kuralları uygulanır.

Buna göre, 1 Ocak 2002’den önceki dönemde, yani önceki Kanun döneminde, edinilmiş bir mal varlığına yönelik tasfiye talebi o dönemde yasal mal rejimi olan mal ayrılığı rejimi“ne göre; 1 Ocak 2002’den sonra edinilmiş bir mal varlığına yönelik talep ise edinilmiş mallara katılma rejimine göre davanın esası çözülecektir. Eşlerin daha sonraki bir tarihte kanunda gösterilen başka bir rejimi seçmeleri durumunda aralarındaki mal rejimi bu tarihte sona ermiş olacak ve yeni seçimlik mal rejimine tabi olunacaktır.

Örneğin 1 Temmuz 2009 tarihinde evlenmiş eşler için yasal mal rejimi edinilmiş mal rejimi olacaktır; yine örneğin 1 Temmuz 1997 tarihinde evlenmiş eşler için 1 Ocak 2002 tarihine kadar mal ayrılığı rejimi, 1 Ocak 2002 tarihinden sonra ise edinilmiş mal rejimi uygulanacaktır.

Mal rejiminin tasfiyesine ilişkin olarak taraflar, yukarıda da belirtildiği üzere 3 tür dava açma hakkına sahiptir. Bunlar, katkı payı alacağı davası, değer artış payı alacağı davası (TMK 227) ve artık değere katılma alacağı davasıdır.(TMK 231-236)

Katkı Payı Alacağı Davası

Katkı payı alacağı davası, 1 Ocak 2002’den önceki dönemde eşlerin edindikleri taşınmaz mallar, kooperatif hisseleri, arsa, bağ ve bahçeler, araçlar ve sair mal varlıkları için açılan alacak davasıdır.

Bu dava, malik olmayan eşin, tapunun adına kayıtlı olduğu eş aleyhine açılır.

Malik olmayan eşin malik olan eş aleyhine açtığı bu davada davacı; davalının mülkiyetinde olan malın edinilmesinde, iyileştirilmesinde veya korunmasında kendisinin de katkısı bulunduğunu ileri sürerek alacak hakkı talep eder.

Bu dava da ayni bir dava olmayıp kişisel hak doğuran bir davadır, bu nedenle kişisel hak niteliğindeki para alacağına yönelik olarak açılır. Bunun sonucunda örneğin, dairenin tapusunun 1/2’sinin iptali ile davacı taraf adına tescili istenemez.

Katkı iddiasının dayanağı; dava konusu malın alınması, onarılması, iyileştirilmesi, korunması ve benzer amaçlar için harcanan para, emek, malzeme olabilir. Bu katkı; eşin maaşını, emekli ikramiyesini, ücretini, serbest meslek kazancını davalıya vermesi, banka borcunu, kooperatif üyeliği aidat ve taksitlerini ödemesi, ziynet eşyalarını vermesi ve benzer bir çok değişik şekilde olabilir.

Katkı payı alacağı davasının hukuki dayanağını ise Yargıtay’ın bu dönemde verdiği kararlar oluşturmaktadır.

Davacı eş, yaptığı katkının nasıl ve ne şekilde olduğu, miktarı, tanık dahil her tür delille kanıtlayabilir. Mal rejiminin başladığı tarihten, dava konusu malın edinildiği tarihe kadar tarafların gelirleri de dikkate alınmak suretiyle tüm deliler toplandıktan sonra eşin katkısı belirlenir. Bu katkı miktarı, %50 -%70 gibi bir oran olarak ifade edilir. Bu oran ile dava konusu taşınmazın dava tarihindeki değeri ile çarpılarak davacı eşin katkı payı alacağı miktarı belirlenir.

Katkı payı alacağı davası, aile mahkemesinde açılır. Yetkili mahkeme ise davalının ikametgah mahkemesidir.

Dava nispi harç ve nispi vekalet ücretine tabi olup talep olması halinde dava tarihinden itibaren faize hükmedilir.

Katkı payı alacağı davasında zamanaşımı süresi 10 yıl olarak kabul edilmektedir.

Değer Artış Payı Davası

Değer artış payı olarak ifade edilen bu davanın hukuki dayanağı TMK 227. maddesidir. Davacı eş değer artış payı davasında davalı eşin mülkiyetinde bulunan bir malın edinilmesi, iyileştirmesi veya korunmasında hiç ya da uygun bir karşılık almaksızın katkıda bulunduğunu ileri sürerek katkıya dayalı para alacağı talebinde bulunmaktadır.

Katkı payı alacağı davasında olduğu gibi değer artış payı davasında da öncelikle davacının katkısını kanıtlanması ve daha sonra katkı oranının hesaplanması gerekir. Bu yönleriyle iki dava türü uygulamada hukukçular tarafından sıkça birbirine karıştırılmaktadır.

Ancak, katkı payı alacağı davasında malın dava tarihindeki sürüm (rayiç) değeri üzerinden katkı payı hesaplanırken; değer artış payı alacağı davasında ise bu katkı miktarı malın tasfiye tarihindeki (karara en yakın tarih) sürüm değeri çarpılmak suretiyle bulunur.

Bunun yanında, değer artış payı davasında katkıda bulunulan malda bir değer kaynı oldu ise, katkının başlangıcındaki değeri esas alınacaktır. Örneğin, yangın, deprem veya heyelan nedeniyle zarar gören taşınmaz söz konusu olduğunda bu şekilde hesaplama yapılmaktadır. Katkıda bulunulan malın daha önce elden çıkartılmış olması halinde ise davacı eşin alacağı hakkaniyete uygun olarak belirlenir.

Artık Değere Katılma Alacağı Davası

Artık Değere Katılma Alacağı Davasının hukuksal dayanağını 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun edinilmiş mallara katılma rejimi düzenleyen maddeleri(m.218-241), özellikle de 231-236. maddeleri ve Yargıtay kararları oluşturmaktadır.

Kısaca “katılma alacağı” davası, mal rejimi sona erdiğinde eşlerin birbirlerinden talep edebilecekleri kişisel hakka dayalı bir para alacağı davasıdır.

Katılma alacağı davasında, katkı payı ve değer artış payı davalarından farklı olarak, davacı eşin malvarlığının edinilmesine yaptığı katkıyı ispat etmesine gerek bulunmamasıdır.

Davacı eşin somut bir katkısı bulunmasa da davalıya ait “artık değer”in (TMK m. 231) kural olarak yarısını” artık değere katılma alacağı olarak isteyebilir.

Bir eşin bütün malları aksi ispat edilinceye kadar edinilmiş mal kabul edilir(TMK m. 222/3).

Artık değer şu şekilde hesap olunur:

  1. Mal rejiminin sona erdiği tarihte mevcut olan davalıya ait edinilmiş mallar bulunacak,
  2. Şayet mevcut ise (ileri sürülüp kanıtlandı ise) “eklenecek değerler” (TMK m. 229) bulunup bunların değerleri edinilmiş mallara eklenecek,
  3. Şayet mevcut ise (ileri sürülmüş ve kanıtlanmış ise) “denkleştirme” işlemi TMK m. 230) yapılarak edinilmiş mal hesabına dahil edilecek,
  4. Sonuçta davalı eşe ait bulunan edinilmiş malların toplam değerinden bu mallara ilişkin borçlar çıkartıldıktan sonra kalan miktar “artık değer” olarak bulunacaktır.

Zina veya hayata kast nedeniyle boşanma halinde hakim, kusurlu eşin artık değerdeki pay oranını hakkaniyete uygun olarak azaltabilecek veya kaldırabilecektir ( TMK m. 236 / 2 ).

Yine eşler mal rejimi sözleşmesi ile; değer artış payı veya artık değere katılma ile ilgili başka bir esas da kararlaştırabilirler (TMK m. 227-237).

Değer artış payı davası ile artık değere katılma alacağı davasında da görevli mahkeme aile mahkemesi olup yetkili mahkeme TMK 214. maddede gösterilmiştir.

Buna göre;

  1. Mal rejiminin ölümle sona ermesi durumunda ölenin son yerleşim
    yeri mahkemesi,
  2. Boşanmaya, evliliğin iptaline veya hakim tarafından mal ayrılığına karar verilmesi durumunda bu davalarda yetkili olan mahkeme,
  3. Diğer durumlarda ise davalı eşin yerleşim yeri mahkemesi yetkilidir.

Artık değere katılma alacağı ancak para olarak talep edilebilir. Şayet borçlu dilerse para dışında “ayın” olarak da ödeme hakkına sahiptir (TMK m. 239)

4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu’nda mal rejiminin tasfiyesi davaları için her hangi bir zamanaşımı düzenlemesi getirilmemiştir.

Bu durumda, aynı kanunun 5. maddesi yollamasıyla 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu uygulanmalıdır.

Zira, TBK’nun 646.maddesine göre, Borçlar Kanunu, Medeni Kanunun tamamlayıcısı olarak kabul edilmiştir.

TBK’nun 146.maddesine göre, kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, her alacak on yıllık zamanaşımına tabidir. Yargıtay 8. Hukuk Dairesi’nin uygulamalarında da, mal rejiminin tasfiyesi davalarında on yıllık genel zamanaşımı süresi kabul edilmektedir.

Nitekim, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun ( 17.04.2013 tarih ve 2013/8-375 E. 2013/520 K. sayılı kararı ) kabulü de bu yöndedir.

Her ne kadar, Yargıtay 8. Hukuk Dairesi’nin önceki uygulamalarında edinilmiş mallara katılma rejiminin boşanmayla sona ermesi durumunda, TMK’nun 178. maddesindeki bir yıllık zamanaşımı süresini kabul etmişse de, Yargıtay HGK’nun yukarıda açıklanan içtihadı doğrultusunda görüş değişikliğine gidilmiştir. ( YARGITAY 8. HUKUK DAİRESİ E. 2016/16582 K. 2016/15089 T. 7.11.2016)

TBK’nun 149/1.maddesine göre, zamanaşımı, alacağın muaccel olmasıyla işlemeye başlar. Aynı Kanunun 153/3.maddesine göre de, evlilik devam ettiği sürece, eşlerin diğerinden olan alacakları için zamanaşımı işlemeye başlamaz, başlamışsa da durur.

Mal rejiminin ölümle sona ermesi ve sağ kalan eşin miras hakkı yanında ayrıca edinilmiş mallara katılma rejiminden kaynaklanan değer artış payı alacağı veya artık değere katılma alacağının da bulunması halinde,  sağ eşin mal rejiminden kaynaklanan alacak hakkı terekenin borcu olduğundan öncelikle bu borcun ödenmesi gerekir.

Sağ eşin miras payı daha sonra kalan tereke miktarı üzerinden belirlenecektir.

 

 

 

 


(1) Yargıtay 8. Hukuk Dairesi, bu konudaki önceki kararından dönmüştür. Önceden Daire, “takasın olabilmesi için harcı yatırılarak açılmış bir davanın bulunması gerekir” görüşünde idi- Y.8.HD 10/953 E. – 2148 K. – Yargıtay Kararları Dergisi C:37 Sayı:1

Ankara Danışma / Randevu : 0533 483 9313